Muhammet Hayri
Son yazım ve Yargıtay törenleri üzerine…
Yayınlanma:
Güncelleme:
Değerli okuyucularım, bu yazı bu köşedeki son yazım olacak. Bu günden sonra köşemi ve ismini birçoğunuzun eskiden tanıdığı bir arkadaşıma bırakıyorum. O arkadaşımızdan aldığım sözü sizlerle paylaşmak istiyorum bu arada.
Ben bu köşeye yazmaya başlarken birçok konudan söz etmiştim. Eleştireceğiz ama çözüm yollarını da göstereceğiz demiştim. Edebiyattan, sanattan, siyasetten, mizahtan, maliyeden ve muhasebeden söz edeceğiz. Anadolu insanının yarattığı değerlerden ve bilgelerinden söz edeceğiz. Bazen sizlerle dertleşeceğiz demiştim.
İlkyazımın bir suretini yeni arkadaşımızın sürekli göz önünde tutacağına ve köşemizin adına layık olacağına inanmakla birlikte yinede sizler için ondan bunun sözünü almadan ayrılmıyorum aranızdan. Pişman olmayacağıma inanıyorum. Sizlerin de bu günden sonra daha tanıdık birinin yazmasından hoşnut olacağınızı umuyorum.
Bu sayıdan sonra ÖTEKİLER köşesi Mehmet İLETMİŞ tarafından yazılacaktır. Ona başarılar dileyerek son konumuza dönelim.
Evet, yetmiş yılı deviren bir zamandan beri var olan Yargıtay yeni yargı yılının açılışını yaptı. Akılda kalması gereken bir yığın soru ve sorunun dile getirildiği bir açılış oldu.
Yeni ve “seçilmiş” reisicumhurun protesto edip katılmadığı bir yargı yılına başladık. Tabi ki Reisicumhur protesto edince Onun atamış olduğu 62. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti de tekmillen katılmadı törene. Vay efendim bakanlar kurulu toplantısı varmış. Sevsinler.
Peki, (kendince) yargının patronu olan Adalet Bakanı katılamaz mıydı?
Gerçi bana göre yoklukları varlıklarından daha hayırlı oldu. Oldukları törenlerde nelerini gördük ki. Elli dört bin yargı mensubunu küçümseyen, onların sorunlarının çözümüne dair tek bir söz söylemeyen siyasilerin olmayışı çokta üzmez yargı emekçilerini.
Bu yıldan akılda tutulması gereken birkaç cümlenin üzerinde durmak lazım; Önce Yargıtay başkanı Sayın Ali ALKAN’ ın konuşmasından bir iki cümlenin altını çizelim. “Başta ilk derece hakimleri olmak üzere tüm meslektaşlarıma sesleniyorum. Hakim ve Savcı olmak bizim için en büyük onur ve şeref kaynağıdır. Hiçbir makama, unvana ve göreve tamah ve tenezzül etmeyiniz. Görevinize ve temsilinize müdahale ettirmeyiniz. Bağımsızlık ve teminatınıza el uzatan hiçbir çözüme rıza göstermeyiniz.
Başınızı dik tutunuz.
Meslek dayanışmanızı ortaya koyma biçimlerinizi, çok sesliliğinizi ve meslek örgütlenmelerinizi takdirle izliyor, sizleri sevgi ve saygıyla kucaklıyorum.”
Peki, Erkânı Devlet tarafından protesto edilen 70 bin avukatın bağlı olduğu meslek odasının başkanı olan Baro Başkanı Sayın Metin FEYZİOĞLU ne söyledi; “Yargı mensupları el ele verip Adalet Bakanlığının baskısına rağmen adaleti işler hale getireceğiz. Etkin ve bağımsız savunmanın olmadığı yerde Hakimler ve Savcılar idarenin memurudur.” Ve bir cümle daha kurdu sayın baro başkanı. “Devletleri keyfilik yapan idareciler yok eder.”
Şimdi bu iki sayın başkanın konuşmaları karşısında “protestocular” orada olsaydı neler olacaktı acaba?
Demokratik devletlerin olmazsa olmazı ve kuvvetler sıralamasının üçüncüsü olan yargının başkanına “cüppeni çıkarda gel” diye posta koyabilirlerdi belki de.
Hele varlığı bile bir “dert” olan 100 bin civarında avukatın yani yargının diğer ayağının temsilcisi ve de protestonun hedefindeki baro başkanına “dışarı gel de konuş bakalım” diye meydan okurlar mıydı?
Şaka bir yana sevgili dostlar, devleti yönetenlerin bu kadar nobran ve hissi davranmaları nasıl karşılanmalı?
Mesela ben 12 yıldır bizi yöneten hiçbir devlet adamının söylediklerine katılmıyorum. Onları sevmiyorum. Yarın çıkıp bunlardan birisi, sözgelişi Reisicumhur hazretleri kentimize gelse; O geliyorsa ben gelmem, demeli miyim? Böyle bir davranış Onun temsil ettiği makamı yok saymak anlamına gelmez mi?
Yahu bende giderayak ne söylüyorum.
Hadi hoşça kalın. Bu köşeyi ve sizleri sevgili Mehmet İLETMİŞ le baş başa bırakıyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.