BAY ŞAFAK ÖYKÜLERİ: İKİNCİ BÖLÜM-17

Komşu köylü soğuk pınarken iki avuç daha su içtikten sonra “yolcu yoluna gerek,” diyerek mercedesine atlayıp Sarıttan kendi köyüne doğru yol aldı. Onun ardından çınar altındaki Sarıtılar arasında bir suskunluktur oluştu. Oradaki herkes arada bir, yan gözle Şafak dayıma bakıyordu. Köylüler bu bakışlarıyla ona: “Bir Müslümanı sen Hıristiyan yaptın!” demeye getiriyordu. Dayım onları anlayamayacak adam değildi. Sonunda o da patladı. “Siz kendinizi Müslüman mı sanıyorsunuz yani şimdi?” diye sordu. “Elhamdülillah Müslümanız!” dedi hepsi birden. Şafak dayım: “Müslüman adam dininin şartlarını bilir. İçinizde bu şartları bilen biri varsa saysın bakalım.” Kimseden çıt çıkmadı. Az sonra Ramazan kahya: “Dinin şartları beştir.” dedi. Şafak dayım: “Say say!” Ramazan kahya: “Şehadet Etmek, Namaz Kılmak…” “Devam et devam et sen, İslam’ın şartlarını saymaya.” Ramazan kahya: Gerisini getiremedi. Kizir Omar onun imdadına yetişti. “Oruç tutmak…” Kalabalıktan tek tük sesler geldi. Hepsi bir olup beşi tamamlayabildi sonunda. “Zekat vermek…” “Hacca gitmek...” “Aferin size,” diye konuştu dayım. “Hepiniz ancak bir Müslüman olabilirsiniz. Diyelim ki İslam’ın şartlarının tümünüz de bildiniz. Şehadet getirmeyi biliyor musunuz?” Cevap yerine dudaklar kıpırdandı. Her biri bir şeyler mırıldandı ama “yanlışım çıkar korkusuyla sesini yükseltmeden sözüm ona şehadet getirdi. “Söyleyin bakalım içinizde kaç kişi vakit namazlarına gidiyor?” Tek tük yanıt veren oldu. “Hoca babam sizlerin adam olamayacağınızı anlayıp sonunda kedini emekliye ayırmadı mı? Ayırdı. Yerine gönüllü olarak cemaatin sadık adamı Ökkeş hoca sorumluluğu üstlenmedi mi? Üstendi. Şimdi söyleyin bakalım: İçinizde sabah namazına giden var mı?” Ses çıkmadı. “Yazık değil mi Ökkeş hocaya? Sabahın köründe tatlı uykusundan uyanıyor. Hem müezzinlik yapıyor hem hocalık… Ama hiç biriniz de namaz kılmak için camiye gitmiyorsunuz.” “Doğru…” dedi suçlu suçlu biri. Şafak dayım: İçinizde hacca giden var mı?” diye sordu Yanıt alamadı. Malının mülkünün, parasının zekâtını veren var mı?” Yine yanıt alamadı. “İçinizde oruç tutan var mı?” diye sordu. Hepsi birden yanıtladı: ”Vaaar!” “Var dersiniz ama doğru mu, yanlış mı Allah bilir. Belki de evinizde gizli gizli tıkınıyorsunuzdur, oruç açma zamanını beklemeden. “Yok canım, olur mu öyle şey!” diye karşı çıktı Ramazan kiya. “Pek iyi… Şimdi söyleyin bakalım. Cenaze namazına gider misiniz!” Yanıt hep birlikte geldi. “Gideriz!” “Hocanın söylediklerini yineleyip cenaze namazı kılmak kolay. Ya cenaze namazını kıldıktan sonra Fatiha da okur musunuz?” Yanıtı yine hep birlikte verdiler. “Okuruz!” İçinizde bilen biri varsa okusun bakalım şimdi burada. Fatiha nasıl okunur?” Dut yemiş bülbül oldu oradaki herkes. “Okuyamıyorsunuz, çünkü fatihanın nasıl okunacağını da bilmiyorsunuz. Ancak hocaya bakıyorsunuz. Onun yaptığı gibi sizler de dudaklarınızı kıpırdatıyorsunuz. Az sonra da hoca iki eliyle iki yanağını sıvazlayınca siz de öyle yapıyorsunuz. Sözün burasında elimde olmadan kıkırdadım. Hepsi bana ters ters baktı. Şafak dayım sözünü sürdürdü “Fatiha okumayı biliyor da okuyormuş gibi yapıyorsunuz. Sizi sahtekârlar sizi. Bir şey bildiğiniz yok. Sonra da kalkıp garibim İpsiz’i eleştiriyorsunuz.” “Eee, sen de çok oluyorsun artık Bay Şafak,” diye gürledi Ramazan kâhya. Aklınca dayımı sindirip susturacaktı ama susturamadı Şafak dayım: “Şimdi söyleyin bakalım, dedi. “Sizin Almanya’da kiliseye giden İpsizden ne farkınız var?” Bu tartışma burada sona erdi. Çünkü herkes yüzünü asıp bir bahaneyle çınar altından uzaklaştı. O günden sonra İpsizden doğru dürüst bir haber alınamadı. Başta gönderdiği aylık harçlığı göndermez olmuştu artık Gülüş’e. Neyse ki Gülüş Kooperatiften emekliye ayrılmıştı da, kimseye muhtaç olmadan yaşayıp gidiyordu. Şimdi siz “Gülüş bu kadar kısa zamanda nasıl emekli olabildi ki?” diye soracaksınız. Şafak dayımın çabalarıyla sakat kontenjanından kısa dönem emeklilik hakkını kazandı. Bunun ardından bir sorunuzun daha geldiğini duyar gibiyim. “Gülüş kadın sakat mı ki?” Yanıtım: “Sakat tabii. Onun kafadan sakat olduğunu Sarıt’ta bilmeyen var mı? Kafadan sakat-makat her neyse. Gelin isterseniz bunu yine de biraz yumuşatalım. “Bönce biridir” diyelim. Köylünün kendisine tavır koymasına alınan Şafak dayım yükünü toplayıp kente göçmüş, kentte tuttuğu bir dükkânda bakkallık yapmaya başlamıştı. Ben de o yazdan sonra artık köyümüze gitmez oldum. Şafak dayımsız, İpsiz’siz Ahmat’sız Sanıt’ın ne tadı olabilirdi ki artık. SÜRECEK  

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fevzi Günenç Arşivi