Fevzi Günenç
CİNCİ ALİ
Cinci olarak tanınan Akyollu Ali ustanın aslında cinle-minle ilgisi yoktur. Onu bir takım insanlar zorla cinci yapmışlardır.
Şöyle ki:
O bir matbaacı ustasıdır aslında. Şehitler Anıtının karşısındaki matbaada Hüseyin Bayaz öğretmenimizin Gazi Sancak Gazetesinin teknik işleriyle uğraşmaktadır.
A 3 büyüklüğünde bir gazetedir Gazisancak. Ama yine de alıcısı boldur. Benim de satmışlığım olmuştur bu gazeteden. 10 yaşlarında falanadım.
Babam:
“Yaşama pısırık bir insan olarak atılmamalısın,” demişti bana. Yırtılmalısın..
Nasıl yapacaktım bu işi?
Gazete satarak başlayabilirdim.
Beni Ali ustanın yanına götürdü. Bizim oğlana gazete ver, satsın,” dedi.
Hani ikisi de Akyollular ya. Eskiden beni tanışırlar. Birbirlerini sever sayarlar.
“Başım üstüne,” dedi usta. Babam beni orada bırakıp işine gitti.
Ali usta bastığı gazetelerden 50 tane sayıp bana verdi. O gün manşette ne varsa onu okuyup bağırarak satacaktım.
“Örneğin Şehreküstüdeki cinayeti yazıyooor!”
Ya da:
“”Yüz kilo Hint kenevirinin yakalanıp yakıldığını. Yazıyooor…”
“Bir kızın erkek arkadaşını dağa kaldırdığını yazıyooor!”
“Hüseyin Bayaz’ın Sendikacılık gelişmezse bu memleket kalkınmaz başyazısını yazıyooor!..”
“Şimdi siz diyeceksiniz ki avuç içi kadarcık o gazeteyi kim alacak, kim okuyacak?”
Öyle değil işte. Ben daha Maarif’ten Elmacı Pazarına varmadan satıldı bitti 50 gazete.
O yıllarda kente ulusal gazeteler kara trenle İstanbul’dan günde gelirdi. Bayatlamış haberler yerine kısa kısa da olsa radyodan alıntı haberlerle dolu olan bizim Gazisancak Gazetesinin alıcısı bu yüzden boldu.
Bu arada şu bilgiyi paylaşmakta yarar var: Ankara Radyosu, Anadolu Ajansının işbiriliğiyle her gün basın için haber özetleri yazdırırdı. Spiker haberleri yavaş yavaş okurdu ki, taşradaki gazetelerin muhabirleri bunları kolayca kaleme alabilsin…
Gazi Sancak Gazetesinin günlük toplam satışı 500’ü aşardı. Günümüzde ulusal basın gazetelini aratmayacak kalitede çıkıyor olsalar bile, hiç bir yerel gazete bu tiraja ulaşamamakta.
Gazetenin alıcıları sadece biz müvezzilerin gezginci satıcı) sattığımız kişiler değildi. Bazı resmi kuruluşlardan da her sabah gelip gazete alanlar vardı.
Bunlardan biri de Ordu Komutanlığıydı. Ordu Komutanının şoförü külüstür jipiyle gelir, gazetesini alıp götürürdü.
Asker şoför bir sabah her günkü gibi geldi ama, gazetesini alıp gitmedi.
“Ne o hayır mı?” diye sordu Ali usta askere. “Bir sıkıntın var galiba.”
Asker dertli dertli salladı başını.
“Sıkıntı ki sıkıntılara benzemez ustam.”
“Yapabileceğimiz bir şey var mı?”
“Var!”
“Söyle yardımcı olalım.
Asker anlattı.
“Geçtiğimiz akşam koğuşun girişindeki masanın üstüne bırakılmış bir tabanca buldum.”
“Eee?...”
Yaşantım boyunca hep bir tabancam olsun istemişimdir.”
“Sakın almaya kalkmayaydın onu.”
“Aldım.”
“Hapı yuttum desene şuna.”
“Yuttum ki ne yuttum. Tabancayı gazete kağıdına sarıp, götürerek bir ağacın altına eştiğim çukura gömdüm. Sabaha kalmadan da iş meydana çıktı.
Tabancayı kaybeden kıdemli çavuş zırlayıp durur.
“Hayatım kaydı! Mahvoldum ben! Ömrüm boyunca hapislerde çürürüm artık.”
“Sonra?”
“Sonrası komutanlık işe el koydu.
“Bu tabanca bulunacak!” diye bağırdı Yarbay. “Bir gün içinde bulunup bana getirilmezse, hepinizin askerliğini yakarım.” diye tehditte bulununca koğuştaki herkesi eteği tutuştu.
Herkes birbirine silah hırsızı gözüyle bakıyor. Ben bile öyle yapıyorum ki, benden bilmesinler,” diye. (Sürecek)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.