Üstüne Gül Şurubu Dökülmüş Gaziantep Dondurması gibisi olabilir miydi hiç

  f2 Suburcu’ndaki dondurmacı mini minnacık bir çırak almıştı. Beş altı yaşlarında, cin gibi bir çocuktu bu. Yüzü hep gülüyordu. Müşteriden müşteriye koşuyordu. Su isteyene su veriyordu. Ustanın gönderdiklerini masaya götürüyordu. Siparişler alıyordu. “Usta dört numaralı masaya üç kâse dondurma!” Dondurmacı, çırağının bu hamaratlığına sevinç içinde gülümsüyordu. Ne iyi etmişti de almıştı şunu yanına. Aslında çocuk kendini aldırtmıştı. “Çırak gerek mi usta?” “Değil oğlum.” “Bak yardımcın da yok. Al beni işe. Memnun kalırsın. Çalışkanımdır.” Çocuğun kendini önermesi hoşuna gitmişti ustanın. “Çok bir haftalık veremem ama…” “Olsun, ne verirsen razıyım. Yaz tatilinde aylak aylak dolaşmaktansa, bir iş tutalım.” “Tamam öyleyse, aldım gitti!” Böylece işe başlamıştı Küçük Dondurmacı. Söylediği gibi çok hamarattı. Müşterilere sevdirmişti kendini. Dondurmacının maskotu olup çıkmıştı. Bazen külah dondurma almaya çocuklar gelirdi dükkâna. Onlara nasıl da özenerek bakardı küçük dondurmacı. Çocuklar külahlarındaki dondurmalarını yalarken, kendisi nasıl da iç çekerdi… Geceleri rüyasında kendini dondurma yerken görürdü. Dondurmaya olan istemini içine hep attı küçük donduracı. Hafta boyunca arı gibi çalıştı. Hafta sonunda usta onun eline 5 lira para sıkıştırdı. “Bu ne usta?” “Haftalığın çocuğum. Sen bu parayı fazlasıyla hak ettin. Böyle çalışmayı sürdürürsen, daha da artırırım haftalığını.” Çocuk memnundu. Parayı alıp çenesine sürdü. Sonra tezgâhın üzerine bıraktı. “Şuradan bir külah dondurma verir misin bana usta?” Usta şaşırmıştı. Nasıl olmuştu da onun da bir çocuk olduğunu, onun da canının dondurma çekeceğini düşünmemişti hiç? Külahı torpilli tarafından doldurup uzattı. Dondurmacı çırağı, külahındaki dondurmaları keyifle yaladı. Külahı da çıtır çıtır yedi. Ama dondurmaya kanamamıştı. “Dondurman da kaymakmış ha usta…” dedi. “Bir külah daha versene.” Usta bir külah dondurma daha verdi. Onu da yalayıp yuttu bizimki. Üçüncüyü istemeye hazırlanıyordu. Usta engel oldu. “Bu kadar dondurma yeter,” dedi. “Cimriliğimden sanma. Fazla dondurma hasta eder. O zaman senin gibi iyi çırağı nerden bulacağım.” Mutluluk içinde gülümsedi küçük delikanlı. Tezgâhtaki 5 lirayı gösterdi. “Borcumuzu keser misin bu paradan usta?” Usta parayı aldı. Çocuğun avucuna sıkıştırdı. Bu iki külah senin iyi çalışmanın ödülü. Bundan sonra haftalığından başka her gün iki külah da dondurman var.” Küçük dondurmacı o gece rüyasında dondurma görmedi. *** Kahramanmaraş’ın dondurması ünlüdür ya, bana sorarsanız bu komşu kentin dondurmacıları bizimkilerin eline su bile dökemezler. Daha yedi yaşımdayken varmıştım bu kanıya. Çocukluğumda gazete satardım. Koltuğumun altına aldığım gazeteleri: “Ali Dayı, Keloğlan, Boşboğaz, Karagöz, havadisleri yazıyooor, Beş kuruuuş!..” diye bağırarak satardım. Suburcu caddesinden yola çıkardık öbür satıcı arkadaşlarla. İyi koşan müşterilere ilk ulaşan olurdu. En çok gazeteyi o satardı. En iyi koşan olabilmek için ayakkabı giymezdik. Çıplak ayakla daha iyi koşulurdu. Ayırımına varmadan kaldırıma söndürülmeden atılmış sigara izmaritlerine basardık. Yanık yanık olurdu ayaklarımızın altı. Çoğu zaman Elmacı Pazarına varıncaya dek bitirirdim gazeteleri. O zaman ödüllendirirdim kendimi. Eski Buğday arasasındaki dondurmacı Halit amcaya girerdim. “150 gram dondurma versene usta,” derdim. “Üstüne de gül şurubu dök biraz.” Nedense, her seferinde sevecen sevecen gülümseyerek bakardı bana dondurmacı amca. Yok canım onun gibi dondurmacı yoktu bu kentte. Dondurmanın iyisi Gaziantep’te yapılırdı zaten. Üstüne gül şurubu dökülmüş Gaziantep dondurması gibisi başka nerede yapılabilirdi ki?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fevzi Günenç Arşivi