Ölmeyen Bir Ölüdür O...

  Ülkü Tamer, “sıfırcı hoca” olarak nam yapan öğretmeni Kurthan Şimşek’in ardından bir güzelleme yazdı. O güzellemeyi okuyunca bihoş oldum. Ben de sıfırcı hocalarımı düşündüm. İlk aklıma gelen Hatice Güllü öğretmenimizdi. Hatice Güllü gelmiş geçmiş en iyi İngilizce öğretmenlerimizden biriydi. Yo, hakkını yemeyelim, Celile Kafadar da iyi İngilizce öğretmenlerimizdendi. Hiç unutmam, Lise 1’deyken bize “swarm up a tree” ağaca tırmanma sözcüğünü öğretebilmek için ne terler dökmüştü. Hatta eteklerini çemleyip bir ağaca tırmanıyormuş gibi yaptığında, eteğinin altından ortaya çıkan uzun iç donunu görünce makaraları koy vermemize bile aldırmamıştı. Hatice Güllü Hocamız ona göre biraz fazla otoriterdi. Bize kaşlarını çattığında bile ödümüz kopar, şeytanın kucağına atlayasımız gelirdi. Ama o sert görünümünün altında ne büyük, ne sevecen bir yürek olduğunu hepimiz de bilirdik. Güllü öğretmenimiz sıfırcı değildi ama 9 ile 10 verme konusunda cimriydi. “Dokuz benim hakkım,” derdi. “Benim kadar iyi öğrenirseniz, o zaman dokuzu alırsınız. 10 Almak için ise bana, benim bilemeyeceğim İngilizce bir sözcüğün anlamını sorabilmelisiniz.” Ah biz öğrenciler! Mal bulmuş mağribi gibi nasıl da saldırmıştık İngilizce sözlüklere. “Şunu bilebilir, bunu bilemez” diyerek türlü çeşitli sözcükler bulmuştuk. Ama o hepsine de çatır çatır yanıt vermiş, bizim 10 alma hayalimizi suya düşürmüştü. Onu bütün öğrencileri severdi. Bu sevgi nedeniyle olsa gerek, hepimiz de İngilizceye önem verirdik. En tembelimiz bile iyi kötü başarılı olurdu İngilizce sınavlarında. Biraz abartacak olursak, bugün İngilizce konuştuğumda bana soranlar oluyor. “İngiliz filolojisinde mi okudun? Amerika’da veya İngiltere’de mi bulundun?” “Hayır,” diye yanıt veriyorum. “Lisedeyken öğretmenim Hatice Göllü’ydü.” Hatice Güllü öğretmenimin haşlamadığı genç yoktur. Bir seferinde yolda uygunsuz davranışına tanık olduğu bir delikanlıyı, sözleriyle evire çevire dövmüştü. Delikanlı: “Hocam bırak beni, ben öğrenci değilim, ben kilimciyim…” demesi bile işe yaramamıştı. Onun gözünde kendisinden ufak olan herkes onun öğrencisiydi. Bir gün otobüste bayanlara yer vermeyen bir öğrenciyi yakasından tutarak yerinden kaldırmıştı: “Terbiyesiz! Burada öğretmenlerin var! Kadınlar var! Onlara nasıl yerini vermezsin sen!” Çocuk süt dökmüş kedi gibi arkalara doğru uzanırken biz, onun kalktığı yere kendisinin oturmasını bekliyorduk. Öyle yapmadı Güllü Öğretmenimiz. Kendinden genç olan bir kadını oturttu boşalan yere. Sonra dikkat ettiğimizde, o kadının hamile olduğunu fark ettik. O ara büyüklü küçüklü herkes oturduğu yerden kalkıp arkaya doğru tüydü. Boşalan bir sürü yerden birine de Güllü öğretmenimiz azametle kuruldu. Dudaklarının kıyısında yine o hiçbir zaman eksilmeyen zarif gülümseyişi vardı. Gaziantep kaçağı olarak başka kentlerde yaşayıp arada bir dönüşler yaptığımda, gelir gelmez ilk işlerimden biri Hatice Güllü Öğretmenimin elini öpmek olurdu. Son gelişimde onu yitirdiğimizi öğrenince büyük düş kırıklığına uğradım. Her şeyi bekleyebilirdik ondan ama işte bunu yapamazdı bize. Sanırım ilk kez ağlamıştım bir öğretmenimin ardından. Işıklar ülkesi olsun yurdun Sevgili Öğretmenim. NOT: Çok sevdim bu yazımı. facebook'dan alıntılayarak ikinci baskısını yapıyorum. Teşekkürler facebook. Okuyup beğenen şair Oğuz Tüm baş ile sevgili kızım Doğa Günenç'e de teşekkürler.  

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fevzi Günenç Arşivi