Doktor Hüseyin Toprak

SUYA DAMLALAR/FEVZİ GÜNENÇ     Sevgili Günlüğüm, “Günlük” insanın kendi kendiyle dertleşmesidir diye düşünürdüm. Bu kez deleceğim bu düşüncemi. Şu son bir kaç haftam oldukça hareketli, aynı zamanda renkli geçti. Bu güzellikleri sizlerle  paylaşmazsam çatlarım. Günlüğümde sözünü edeceğim ilk kişi Doktor Hüseyin Toprak… Şimdi Hangi Doktor Hüseyin bu?” diye soracaksınız. Sizin bildiğiniz bizim bir şair/yazar Hüseyin Toprağımız var. Şimdi ona bir de ortak mı çıktı?” Hayır, çıkmadı. Sözünü edeceğim doktor, işte o şair Yazar Hüseyin Toprak. “Nasıl oldu da atmışından sonra doktor oldu” diye de sorabilirsiniz. “Tıp mı bitirdi? Ne zaman yaptı bu işi?” Hayır tıp filan bitirmedi. Hayat üniversitesi mezunudur o. Bilgi birikimiyle bir tıp doktorunun yapamadığını yaptı, beni ağrılarımdan sızılarımdan kurtardı. “Nasıl oldu bu iş? Hangi ağrı sızılarından söz ediyorsun?” diye sormanıza geldi sıra. Yeni telefonumdan söz etmiştim size. Artık yürürken ansızın çalıverdiği için açıverdiğim telefonuma bakıp “İhtiyar, telefonun da senin gibi yaşlanmış…” diye söz atamayacak yoldan geçen delikanlılar bana. Yeni telefon aldım ama onca çok ayrıntısı var ki, üstesinden gelebilirsen gel. O kadar ki, beni arayıp soranlarla bile iletişim kuramıyorum. “Neden?” derseniz teknoloji özürüm yüzünden. Telefonun kullanılışını kendi kendime öğreneceğim diye onu sessize almamış mışım? Son birkaç günden beri her akşamüstü yürüyüş niyetine hastaneye gidiyorum. Doktorum yüksek tansiyon teşhisi koydu. Gerekli ilaçları verdi. Bir de kart düzenledi. 10 gün kadar “acil”e uğrayıp tansiyonumu ölçtüreceğim. Ölçümü bu karta işleteceğim. Dünkü gidişimde, yol boyunca bedenimi bir ağrı-sızıdır kapladı. Her beş-on adımda bir vücudumun bir yeri kasılıyor, bana acılar veriyor ki, acı derim size. Buna bir de her sabah uyanınca bana bir sevgili gibi sarılan, sevgisinin aşırılığından 10 dakika kadar ayaklarımı zonk zonklatan krampımı ekleyince karar verdim: Hazır tansiyon ölçtürmek için gelmişken şu krampıma da bir ilaç alayım, dedim. Bunun için kan vermem, kan tahlili sonuçları için de bir saat beklemem gerekirmiş. Bana “Bir saat okuyup yazmayacaksın” diyeceğinize öl deyin daha iyi. Çaresiz bekleyeceğim. Zamanımı değerlendirmek için, acilin bahçesindeki bir baka oturup yine yeni telefonumu kurcalamaya başladım. Telefonu kurcalarken baktım bir numaradan sürekli aranmışım. O numaraya ulaşmayı bir şekilde başardım. Karşımdaki ses hal hatır sordu. Sözüm ona kendisini tanımış gibi bozuntuya vermedim. Ama az sonra foyam meydana çıktı. “Sen benim sesimi nasıl tanıyamazsın ey dost!” diye sitem ediyordu karşımdaki ses. Ah, be! Dünya güzeli insan Hüseyin Toprak değil miymiş meğer bu?” Toprak kardeşim her yaz mevsiminde Gaziantep’ten kaçar. İskenderun denizi civarında bir yazlığı var. Orada geçirir günlerini. Sanırım yayla gibi de serin bir yer ki, göresimek aklına bile gelmez uzun zamandan beri yaşadığı kenti. Kenti arayıp sormaz ama dostlarını telefonla arar. Ne mutlu bana, o şanslı insanlardan biri de ben’im. Bu telefon görüşmemizde kendisiyle iki haneğini belini kırdık.. “Ne var ne yok sorusuna, “krampımdan söz ederek yanıt verdim. Hemen öneride bulundu: “Muz ye, bol bol muz ye…” Doktorumun bana şeker içeren bütün meyveleri yasakladığını söyledim. “Sen doktoruna boş ver. Damdan düşenin halinden sadece damdan düşen anlar. Sen muzu ye, gerisine karışma.” Dedi. Zaman doldu. Kan tahlilimi aldım. Doktoruma gittim. Doktorum kan tahlilimde “krampla ilgili bir bulguya rastlanmadığını” söyledi. O zaman acilde ne çıkar, çıkmaz OLİ’den bir kilo muz aldım. Onca muzu her zaman varsıllar alacak değiller ya. Bu kez de ben kendime bir hovardalık yapayım” dedim. Eve gelince, şekerli meyve yeme yasağıma aldırmadan birkaç muzun birden canına okudum. Gece boyunca, şu kramp denen illet bana bir selam versin diye bekledim. Vermedi. Geç vakte kadar yazıp çizdikten sonra uyudum. Sabah oldu uyandım. Her günkü gibi artık kapı komşum saydığım “krampımın beni yoklamasını bekledim. Yok. Arayıp sormadı. Gülümseyerek sevgi ve gönül borcu dolu bir selam yolladım ona güvercinlerle. Bununla da yetinmedim. Giydirdim kuşattım doktor ilan ettim GASED’in ilk kurucusu olan bu şair/yazarı. Sırtına ipek işlemeli bir libas ile başına da yeni doktorların başına geçirdikleri kepi geçirdim. Hüseyin Toprak arkadaşım, doktorumdu artık benim. Haydi güzel dost, kaldır kadehini doktorluğunun onuruna: Prosit!..    

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fevzi Günenç Arşivi