Fevzi Günenç
BAY ŞAFAK ÖYKÜLERİ: İKİNCİ BÖLÜM - 8
Yayınlanma:
Güncelleme:
BAY ŞAFAK ÖYKÜLERİ: İKİNCİ BÖLÜM - 8
“Niye burda indik ki?” diye sordu İpsiz.”
“Kısmat bizi çağırıyor. Sen peşimi bırakma,” dedi Gülüş.
Sağa sola baktı eski muhtar. Ortalarda kimseler görünmüyordu.
Gülüş evlenmeden önce bir kez daha gelmişti kente. Hizmetçilik yapsın diye bir adres tutuşturmuşlardı eline. Evi sora sora bulmuştu.
Bir karı bir kocaydılar. Epeyce de yaşlıydı ikisi de. Bahçede oturmuş kahvaltı yapıyorlardı.
Ağızlarının ucuyla masaya davet ettiler bizimkileri. Onları kıracak değildi da Gülüş. Kadının “buyur”unu ikilettirmeden masaya yanaşmıştı.
Ömründe görmediği yiyecekleri yemiş, karanfil kokulu sıcak çayların bardaklarını ard arda devirmişti.
Bu teklifsiz hizmetçi adayını gözü tutmamıştı yaşlı kadının.
“Maşallah sende de değirmen oluğu gibi boğaz var,” diyerek hizmetçi adaynı eleştirmişti.
“Lokmalarımı sayıyor bu kadın…” diye düşünerek içerlemişti genç kız.
“Can boğazdan gelir,” diyerek umursamamıştı onun sözlerini.
Kahvaltı bitince:
“Hele şu bulaşıkları yıka da görelim. Nasıl beceriyorsun bu işi,” demişti kadın.
Huyu kurusun kimsenin kendisini sömürmesine izin vermezdi Gülüş.
“Daha işe girmedim,” dedi. “Kendin yıka. İki bulaşık yıkamayla yağın erimez ya.”
“Dili de çatal…” diye homurdanmıştı kadın.
Ücretinin ne kadar olacağını sormuştu bizimki.
“Hele birkaç gün çalış. Çalışmanı görelim. Beğenirsek ona göre…”
Gülüş:
“Biz bu lafları çok duyduk,” dedi. “Ağzımızla kuş tutsak size beğendiremeyiz. Alacağımı önceden bilmek isterim.”
“Mallah dilin de hem çatal hem de papuç gibi” demişti evin kadını.
Gülüş’ün de onu tutmamıştı gözü. Burada dirlik içinde çalışacağına aklı kesmemişti.
Bir yandan da hizmetçilik yapmak onuruna dokunuyordu. Zaten gönülsüz gelmişti. Köyde İpsiz Ahmat gibi biriyle evlense daha iyiydi. Adam yumuşak yüzlünün tekiydi. Onu çekip çevirmek kolay olurdu.
Geldiği gibi geri dönüp köye gitmişti kızımız.
Ara sokaklardan birine saptığında bunları düşünüyordu.
Kent deyince buradan özge bildiği yer yoktu. Onun için burayı seçmişti.
Gülüş gitti, İpsiz onu izledi. Gülüş gitti, İpsiz onu izledi. ..Evlere dükkanlara baka baka yürüdüler.
Bir dükkanın önüne gelince durdular. Kaldırımın kenarına bırakılmış olan otomobil aklını başından almıştı Gülüş’ün.
Keşke bu bizim olsa…” diye geçirdi içinden.
Bugün dileklerin kabul edildiği gündü galiba. Dükkânın sahibi yanlarına geldi.
“Arabayı sevdiniz galiba,” dedi.
“Hı hı…” diye onu onayladı genç kadın. Sanki beş beş parası varmış gibi sordu.
“Satılık mı bu?”
“Satılık.”
“Kaç para?”
Adam gülüyordu.
“Hiç para.”
Erkekliği aklına geldi İpsiz’in.
“Bizimle dalga mı geçiyosun ağa!” dedi sertçe.
“Yooo, neden dalga geçeyim. Burada boş boşuna duracağına bir işe yarasın. Sevdiyseniz alın gidin. Sizden para-mara isteyen yok.”
İpsiz:
“Evine gider gelirsin arabanla.”
“Evim dükkânımın üstü. Hem yaşlandım artık. Doktor da araba kullanmamı yasakladı. Bir varsıla beş kuruşa vereceğime, size beleş veririm, hayır duanızı alırım.”
“Bizde hayır dua bol canım…” diye güldü İpsiz. Ama bir yandan da düşünmekten kendini alamıyordu. “Bu kenetliler ne zamandan beri böyle cömert olmuştu?
İşin içinde bir tilkilik vardı ya, neydi?
Bunu anlamak şimdilik olası değildi.
“Tamam, aldık diyelim…” diye konuştu Gülüş. “Gene de adını koy şunun. Borcumuz ne olacak?” SÜRECEK
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.