Fevzi Günenç
BAY ŞAFAK ÖYKÜLERİ -13
Yayınlanma:
Güncelleme:
BAY ŞAFAK ÖYKÜLERİ -13
Tabii Hoca dedem buna izin verirse… Dedem her türlü ticaretin karşısındaydı. Böyle işleri kim yaparsa yapan, umurunda değildi ama kendi çocukları yapamazdı.
Gazocağı eve girince kapı pencere iyice bastırıldı. Gülüş, çaydanlıkları olmadığından, aş kazanına su doldurdu. Suyun içine bir avuç deve gözü yaprağı attı.
Bu devegözü yaprağı çayın olmadığı yerde çayın kralıydı. Tek kusuru bunun çayını içenler sabahtan akşama dek deffi hacet etmek için ahıra taşınmak zorundaydı.
O kadarına da katlanacaktın artık. Çünkü bu deve gözündeki renk, tat çayda bile bulunmazdı.
Peklik çekenlere özellikle önerilirdi Devegözü çayı. Tabii peklik çekebilmek için önce insanın içine doğru dürüst yiyecek içecek girmesi gerekirdi. Aksi taktirde sancım geçsin diye ıkınır dururdun.
Biraz sonra karı-koca, taslarına doldurdukları devegözü çayını keyifle içiyorlardı. Gerçi içine koyacak pekmezleri yoktu ama olsun. Devegözü çayı tatlandırılmadan da güzeldi.
Üçüncü tas devegözü çayını içip bıyıklarını yumruğuyla sildikten sonra keyifle sırtını duvara yasladı İpsiz Ali.
Şimdi de bir ezogelin çorbası yapsan da içsek hatun!” dedi.
Hatun gazocağını ele geçirmişti ya, artık İpsiz ne isterse başının üstüneydi.
Ürün devşirme zamanı mercimek toplama işinden yevmiye yerine aldığı mercimek ganiydi evde.
Gülüş mercimek torbasını açtı. İçinden aldığı bir avuç kırmızı mercimeği kazana attı. Kazana önceden bir dolu su koymuştu zaten. Köyde parayla olmayan tek şey suydu. O nedenle bol bol bulunurdu her evde.
Kazandaki mercimekler bi taşım kaynadığında gazocağından tıs… diye bir ses geldi. Ocak sönmüştü.
“Aha, yoku yedik!” dedi Gülüş. “Ocağın gazı bitti.”
“Tasalanma…” dedi İpsiz. O işin kolayı var.
“Nasıl bir kolaymış bakalım bu?”
“Gazocağı yağla çalışmıyor mu?”
“Heee…”
“Tereyağı da yağ değil mi?”
“Heee…”
“Bay Şafık ocağı tanıtırken söylediydi. Gazyağı biterse bunun içine tereyağı konsa da olurmuş.”
“Git oradan deli!”
“Valla billa kız.”
“Bay Şafık mı söyledi bunu?”
“Heee…”
Yalan değildi galiba. Mamo kiyanın odasındaki pencereden gazocağına bakarken sanki Gülüş ’ün de kulağına çalınır gibi olmuştu bu sözler.
Gülüşgilin bir tek keçileri vardı.
Onun sütünü de üç beş gün biriktirir bununla yayık çalarlardı.
Yayıktan elde ettikleri tereyağını köyün bakkalına verirlerdi. Kaaraşılığında da tuz-buz gibi gereksinimlerini alırlardı.
Ellerinde satılmamış bir tabak tereyağı vardı şimdi. Bunun yarısını gazocağının içine koysalar dünyanın sonu gelmezdi ya…
Düşündüklerini yaptılar. Ne kadar uğraştılarsa boşuna. Gazocağı çalışmadı.
Gazocağının çalışmadığına mı yanarsın, tereyağının boşa gittiğine mi yanarsın yoksa iyice pişmemiş olan Ezogelin çorbasına mı?..
“Bi tasa koy da getir hele şu yarı pişmiş çorbayı Bayan Gülüş ,” dedi İpsiz.
Yapılabilecek başka bir şey yoktu.
Gülüş, iki tasa yarı pişmiş yarı pişmemiş çorbadan doldurdu.
Karı koca artık iyice soğumaya başlamış olan Ezogelinlerini keyifle içmeye başladılar.
Ah, bir de çorba suyundaki mercimek taneleri İpsizin ağızlarında çatırdayıp durmasaydı…
“Valla benim dişlerimi kıracak bu taneler!” diye sızlandı çorbayı kaşıkarken İpsiz.
“Git oradan deli…” diye cilvelendi Gülüş . “Kırılacak dişin var sanki.”
BİTMEDİ
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.