AH ŞU BİZİM AKYOLLULAR -2

AH ŞU BİZİM AKYOLLULAR -2   Maanoğlu Köprüsü Gaziantep’in övüne övüne yere göğe sığdıramadığı birde karasuyu var. Alleben Deresi… Bir zamanlar coşkun suları vardı bu derenin. Kadın-lar çamaşır, kilim, yün yıkamaya giderlerdi oraya. Saysan 101’i aşardı koynunda beslediği pınarlar. Bunların en ünlüsü İncilipınar’dır. İncili Pınarı size ayrı bir bölümde anlatacağım. Günümüzde sadece adı kalan, kendisi deveye benzer hale getirilen deremizin vakt-i zamanında bir tek kusuru vardı. Bir köprüsünün olmayışı. Gaziantep yerleşkesi o zamanlar sadece Alleben’in güneyinde kalıyordu. Gazianteplilerin bağları bostanları ise derenin kuzeyine düşüyordu. Bağına bostanına gidip çalışmak isteyenler,bu azgın dereden karşıya geçmek için paçalarını çemlemek zorunda kalırlardı. Yazın neyse ne, yarım saatte, bir saatte kururdu ısla-nan giysileriniz. Ya kışın? İşte sorun burada başlıyor. Kışı yaman olurdu Gaziantep’in eskiden. İliklerine de titretirdi adamı soğukları. Bu kette yaşayan hali vakti yerinde bir kişi varmış. Maanoğlu derlermiş adına. Bağlar, bostanlar bakım ister. Bütün bunlar derenin kuzeyindeymiş. Mülküne geçip onları tımar etmesi gerektiğinde, Alleben deresinin sularında ıslanmak zorunda kalırmış hep. Dereyi her geçişinde homurdanır dururmuş. “Devleti Osmani bir köprü yaptırmadı gitti şu Alleben’e…” diye. Bir gün yine karşıya geçerek ıslanınca kendini sorgulamış. “Halin vakti yerinde mi Maanoğlu?” “Şükür yerinde...” “Devlet yaptırmıyorsa, sen yaptıracak güçte değil misin bu dereye bir köprü?” “Güçteyim…” “Öyleyse ne durursun. Yaptır şuraya bir köprü. Hem karşıya sen kolayca geç, hem cümle Antepliler geçsin. Böylece sevap kazanır, hayır-dua alırsın. Yapacağın iyi-liğin değeri bu dünyada bilinmese bile kesin cennetlik olursun ahrette. Bu düşünceler içinde o gün yapacağı işleri bir yana bırakan Maanoğlu doğruca sancak beyi Battal Beyin huzuruna çıkar. Kentte Battal Beyin korkusundan kuşlar bile kanatlarını kıpırdatamazlarmış. Herhangi bir konuda izin alınabilmesi için ise, yapılacak olan işe göre Anteliler ona rüşvet vermek zorundaymış. Maanoğlu ağa, “Hayırlı bir iş yapacağım, cebimden devlet hazinesinin harcamadığı parayı harcayıp memleketime köprü yaptıracağım. Daha bir de üste rüşvet mi verecekmişim. Vermem valla…” diyerek huzura çıkmış. Battal Bey Maanoğlu’nun derdini anlayınca ona demiş ki: “Bre Maanoğlu, Alleben’in üstüne köprü yaptıracak-sın. Bu iyi güzel bir şey. Sen de karşıya ıslanmadan geçeceksin. Hem mi? “Beli beyim.” “Bu arada ahali de derede ıslanmadan kolaca karşıya geçecek. Ürünlerinizi taşımak için kullandığınız atlar, eşekler sudan etkilenmeyecek. He mi? “He beyim.” “İy, hoş da, bizim bu işten kazancımız ne olacak?” Bu açık rüşvet teklifine kocaman bir “hayır” olur Maanoğlu’nun yanıtı. Maanoğlu o zaman sinek kovar gibi kovmuş onu huzurundan: “Eh, senden yoksa benden de yok. Köprüyü de rüyanızda görürsünüz artık.” Homur homur homurdanarak beyin huzurundan ayrılan Maanoğlu, bu memlekette senden de büyüğü vardır elbet. Ben de gider izini ondan alırım…” diyerek bu kez Halep’in yolunu tutar. Antep, o zamanlar Halep valiliğine bağlı bir sancakmış. Hiçbir sancak beyi valinin sözünden çıkamazmış. Koca valinin karşısında küçücük bir Battal beyin sözü mü olurmuş. Vali konuyu öğrenince Maanoğlunu böyle hayırlı bir işe girişeceği için kutlamış. Kâtibini çağırtıp “gerekli izni verdiğini, Battal beye yazdığı bir teskereyle, köprü yapımına engel olunmamasını buyurmuş Battal bey teskereyi okuyunca gülmüş. “El mi yaman, bey mi yaman sözünü bilir misin sen Maanoğlu?” diye sormuş Maanoğlu’na. “Bilirim beyim. “Öyleyse şunu da öğren: Bu sancakta sadece benim borum öter. Battal Bey mi yaman, Vali mi yaman bir güzelce öğren,” diyerek azman gibi adamlarını çağırtmış, Maanoğlu’na valinin verdiği izinnameyi çiğneterek yutturmuş. “Var şimdi git, güvendiğin o dağlara kar yağmış mı yağmamış mı bak gör,” demiş.. Beyin kendisine çiğneyip yutturduğu izinnamenin acısı yüreğini közler gibi yakmasına karşın yine de yılmamış Maanoğlu. Battal Beyin huzurundan çıkarken söylenmiş endi kedine. “Sen Valiyi dinlemezsen Padişah Efendimizi de dinlemeyecek kadar cesur musun hayta. Ben gösteririm sana gününü…” Böyle düşünerek bu kez de tutmuş Payitahtın yolunu. Güç bela da olsa Padişah’ın huzuruna çıkabilmiş. Olup bitenleri ona bir bir anlatmış. Padişah bu işe pek öfkelenmiş. “Ben gösteririm Hanyayı-Konyayı o deyyusa!” diyerek kâtiplerini çağırmış. Battal beye zehir zemberek bir ferman yazılmasını buyurmuş. “Maanoğlu adlı hayırsever zat, Antep’te Alleben de-resi üstüne köprü yaptıracak, padişah buyruğudur, buna hiç kimse engel olmayacak!” Manoğlu kâtiplerden bir ricada bulunmuş. “Bakarsın adam padişahımızı da dinlemez, bu fermanı da bana yedirmek ister. Bari şunu ince bir pelür kağıdına yazın da boğazımdan kolay geçsin.” Ferman yazılırken katipler kıs kıs gülüyormuş. “Niçin gülersiniz beyler efendiler.?” “Kolayı varken sen kendi işini zora sürüyorsun da ona güleriz.” “Ne yapayım ya? Nedir işini kolayı?” Buradan çıkar doğruca Kapalı Çarşıya varırsın. Ora-dan Çin işi Maçin işi birkaç top ipekli entarilikler alırsın. Bununa da kalmaz birkaç tane de İran halısı edinirsin.” “Eee?...” “E’si bu… Battal Beyinize alacağın bu armağanlar Padişah Efendimizin buyruğundan daha keskindir.” Öneri aklına yatar Maanoğlu’nun. Yeni bir ferman yutmaktansa, paraya kıyıp birkaç hediye almaktan özge umarı yoktur. Katiplerin dediğini yapar. Antep’e doğru yola koyulur. Battal bey bu kez fermanla değil katır yükü armağanlarla geldiğini görünce, Maanoğlu’nu göre-kapa huzura alır. Onu baş köşeye oturtur. Kahvenin hası olan, mırra ikram eder. Hoş beş ederken Battal Bey sorar: “Ağa, Senin Alleben Deresi üstüne köprü yatırmak için hayırlı bir girişimin mi vardı ne?” “Öyleydi beyim.” “Vaz mı geçtin köprüyü yaptırmaktan?” “Yok, beyin, vazgeçmedim.” “Eeee? Ne duruyorsun? Yaptır köprüyü de ikimiz de ahalinin hayır dualarını alalım.” Böylece yaşama geçirilir bundan yüzlerce yıl önce Maanoğlu köprüsü. O köprü hâlâ yaşıyor. Belediyelerin destek onarımlarıyla daha da kavilştirilen bu köprünün üstünden, sizler kim bilir kaç gez gelip geçmişsinizdir. Ama, ne bu köprünün adını biliyorsunuz, ne de ya-pılmasının nelere mal olduğunu… Gelin isterseniz birlikte geçelim bir kez de bu köprünün üstünden. Nerede mi Maanoğlu Köprüsü? Hani Başkarakol’dan başlayıp? Başpınar’a doğru uzanan bir bulvar var ya? Fevzi Çakmak Bulvarı… Şimdi siz Başkarakol’u da bilmezsiniz şimdi siz: Onu da yeni bir bölümde anlatmayı vaad ederek tarifimizi değiştirelim. Gaziantep Lisesinin kapısından az ilerde bir bulvar başlar. Az önce söylediğim gibi Fevzi Çakmak Bulvarıdır burası. Hafif bir inişle başlar. İki yüz metre kadar yürüyün. Karşınıza bir trafik lambası çıkar. Lambanın solun-dan başlayan Ahmet Apaydın Caddesi Kavaklık mesire yerine giden yolun başlangıcıdır. Trafik Lambasının kuzey batısında görkemli bir AVM vardır. Sanko Park deriz adına. Sanka Parka geçe-bilmek için Alleben deresini aşmanız gerekecek. Nasıl yaparsınız bunu? Maanoğlu köprüsünden geçerek… Trafik lambasının 5-10 metre ilerisinden başlayan geçit işte sözünü ettiğimiz Maanoğli Köprüsünün kendisidir. Buyurun, güle güle geçin. Ama hiç olmazsa nereden geçtiğinizi bilin. Bu arada, köprüyü yaptıranı da iyilikle, güzellikle anın. SÜRECEK  

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fevzi Günenç Arşivi