Üç gün sürüyor artık ülkemizde insanların ölüm acısı

  Çanakkale şehitlerimizi andık. Anarken de kara kara düşündük. Binlerce vatan evladı acaba niçin şehit olmuştu Çanakkale boğazını savunurken? Nasıl olsa kısa bir süre sonra, topla, tüfekle geçemedikleri boğazı masada Osmanlı padişahını kafalayıp kolayca geçebileceklerdi. Çanakkale şehitleri denince yüreğimi en çok dağlayan Galatasaray liseli öğrenciler olmuştur. İsterseniz bu anıyı bir kez daha paylaşalım: “…Vatan uğrunda şehit ya da gazi olmak doğaldı; ancak bunların durumu başkaydı. Çünkü, hepsi de “Askeri Mükellef Kanunu” gereğince, askerlik görevlerinden ya muaftı. Buna rağmen 2-25 son sınıf öğrencisi Galatasaraylı gönüllü olarak Çanakkale savunmasına katılmıştı. Gönüllü olan bu gençler ısrarla cepheye talip olmuş ve ön saflarda vatan için savaşırken tümü şehit düşmüştü. *** İstiklal Marşı şairimizin dizelerini iç çekerek anmaktan özge bir şey gelmiyor elimizden: “Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor, Bir hilal uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor!” Korktuğum şu: Bugün de vurulup tertemiz alınlarından yatıyor Mehmetçiklerimiz, polislerimiz… Nazım usta bir şiirinde: "En fazla bir yıl sürer/yirminci asırlarda/ölüm acısı." diyordu. Ah, ne yazık! 21. Yüzyılda bir yıl bile sürmüyor. Üç gün sonra unutuluveriyor vatanı uğruna sırtüstü devrilen yavrularımız. Ya canlı bombaların patlamalarda aldıkları onlarca can?.. Üç günün hemen ardından yine sazlar çalınıyor bahçelerde, yine göbekler atılıyor, kahkaha programları ver yansın ediyor ortalığa. Şom ağızlı bir müneccim olmak istemiyorum ama göründüğü o ki, bugün vatanı için can veren şehitlerimizin bu özverili ölüme koşuşları boşa çıkacak. Bugünün Osmanlı hayranları, inşallah özendikleri padişahları gibi Mehmetçiğimizin, polisimizin  canı pahasına savunduğu toprakları bir masada kaybetmezler. *** ÖZÜR: Önceki hafta yazdığım “Susuz Yaza hazır mısınız” başlıklı yazımın bir bölümü internette yol alırken uçmuş. Geç fark ettim.  Uçan o bölümü özür dileyerek tamamlamak isterim. Şöyle olacaktı: Yoldan geçerken bir apartmandan caddeye harıl harıl suların akmakta olduğunu görüyorum. Telaşlanıyorum. Bir boru patlamışsa ilgililere haber vereyim, diyorum. Değilmiş. Bizim temizlikçi Ayuş hanım merdivenleri yıkıyormuş. Üst katta başlayan bu yıkama işlemi alt katlara gelinceye kadar sular harıl harıl akacak, umurunda mı? Daha bir de buna tuz biler eker Ayuş hanım. Yoldan geçen ahretliğini görür. “Nere gediyn kele kız Firdös hanım?” “Şurdan markete uğrayıp bir iki ıvır zıvır alıcıydım Ayuş.” “Dur hele gız. Market gaçıy mı? İki çüt haneğin belini gırak şurda.” İki ahretlik iki çüt haneğin belini kıradursunlar, merdiven yıkamak için vanası açılmış olan boruya bağlı hortumdan sular harıl harıl akmaya devam etmekte, sokağı göle dönüştürmektedir. Müdahale etmek mi? Ne mümkün? Müdahale et de al ağzının payını. “Get işine gardaşım get, Benim suyumun derdi seni mi gerdi?” Yurttaş sorumluluğunu hatırlatmak filan sökmez. İçimizi çekerek biraz daha yürürüz. Bu kez karşımızda arabasını yıkamakta olan bir bey çıkar. Almış eline hortumu, Ver yansın ediyor arabasına. “Güzelce cum cum et güzel arabam… Pırıl pırıl ol. Seni görsünler de olmayanlar çatlasınlar.” Su harıl harıl akıyor. Sular sokakta yol olmuş uzadıkça uzuyor. Arabalar yıkanma yerine silinerek temizlense kıyamet kopar sanki. Biz yine içimizi çekiyoruz. Müdahale etmek mi? Aman ha! Alırsın ağzının payını. “Saa ne gardaşım? Allahın suyu bu. Babayın malı mı?” Biraz ötede bir başka renk. Adamın biri dükkânının önünü suyla süpürüyor. Sular seller gibi akıyor. Kimin umurunda. Dükkânın önünü bir maşrapa suyla sulasa, sonra da süpürse kıyamet kopar sanki. Gel de müdahale et. Adam pis pis bakarak seninle alay edecek: “Suyun faturasını sen mı ödeycin yoksa?” Bu iş iyilikle, güzellikle olmayacak Sayın Büyükşehir Belediye Başkanım. Elinizin altında bir yasa var. Sanırım adı da Kabahatler kanunu. Verdiğim bu örneklerden daha kötü kabahat olur mu? Lütfen birimlerinizi harekete geçirin. Suyu böyle babasının denizinden alıyormuş gibi har har kullananlara basın cezayı. Aksi taktirde önümüzdeki susuz yazda susuzluktan dudaklarımız çatlayacak. Bu gerçek sadece bu yıl için geçerli değil. Gelecek yıllar için de geçerli. Bir hesaplamaya göre on beş yıl sonra büyük kuraklık kırıp geçirecek dünyayı. Çocuklarımız bize bu kez: “Anne bana dondurma al… Baba bana hamburger al…” demeyecek. Bizden çikolata, şekerleme istemeyecekler.” Anne, baba, n’olur bir yudum su diye inleyecekler. Bütün bu gerçekleri ciddiye alabilen sorumluluk sahibi yurttaş kardeşlerime soruyorum: “Böyle susuz yazlara hazır mısınız?”  

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fevzi Günenç Arşivi