Kulak çalgısı

BAY ŞAFAK ÖYKÜLERİ: 22 Kulak bile vermezdi kiya bu yalvarışlara. “Bir iki deyip savurganlık yaparsak, yarın bir gün ajansı da, bu bir tek türküyü de dinleyemezsiniz. Deringöl’den gelmiyor bu radyonun suyu. Akü biterse, radyoyu çöpe at gitsin.” “Yenisini alırsın be Mamo kiya. Bir türkü daha dinleyek ne var.” “Bir akü kaç lira siz bilir misiniz?” Nuh derdi de peygamber emezdi Mamo kiya. Radyonun kulağını kıvırdı mı bir daha da açmazdı. Ta ki erkesi akşama kadar. Bu kez yalvaran olmadı. “Bir türkü daya dinleyek diyen olmadı. Olsa yanıtı hazırdı kiyanın. “Bay Şafak’ın kulak çalgısı var artık. Doyanaca dinleyin onu.” Gösteri sırası dayıma gelmiştir. Kara kaplı kutuyu özenle açtı. Köylüler kutuda ne var ne yok, görebilmek için nerdeyse içine düşeceklerdi kulak çalgısının. Kutunun karnındaki cepten kara renkli, yuvarlak bir şey çıkarttı dayım. Aynı tepsiye benziyordu. Ama bu tepsinin kenarları yoktu. Gözünüzün önüne bir cercer tekerleği getirin; öyle bir şeydi işte dayımın çıkardığı. Ama bunun de kenarları tırtırlı değildi. “Bunun adına pilak derler…” diye konuşurken, başka cepten kara tahta silgisi gibi bir şey çıkarttı dayım. Bu şey kırmızı kadifeyle kaplıydı. Plak kutunun ortasına terleştirildi. Sonra da bir kol çıktı otaya. Kolu kutunun dışındaki bir yuvaya yerleştirdi. Çevirmeye başladı. Bunu yaparken bir yandan da anlatıyordu dayım. “Bu kol, kulak çalgısının içindeki yayları sıkıştırmaya yarar. Yay gevşedikçe plak dönmeye başlar. Plağın üstüne, ucunda iğne bulunan kolu yavaşça bırakırsınız, çalgılar çalınmaya, türküler söylenmeye başlar.” Köylü, bir sihirbaz gösterisi izler gibi büyülenmişti. Odada çıt  çıkmıyordu. Derken kulak çalgısından bir tıngırtıdır duyulmaya başladı. Köylüler bu tıngırtıyı tanıyordu.. “Yurttan seslerin bir türküsü bu” dedi içlerinden biri. Dayım keyifle gülümsedi. “İyi bildin…” dedi. Biraz sonra Neriman Altındağ Sözeri’nın yanık sesi eşlik etmeye başladı o tıngırtıya. “Yeşil ördek gibi daldım göllere Sen düşürdün beni, halden hallere.” Şimdi köyün odadaki bütün adamları hülyalara dalmıştı. “Ah be, canına yandığımın yoksulluğu! Hiç değilse bir kulak çalgısı alacak denli varsıl olabilseydim..” Türkü bitti. Dayım pilağın arka yüzünü çevirdi. Şimdi de başka bir türkü söylüyordu Neriman Altındağ. “İndim havuz başına, bir kız çıktı karşıma Sevda nedir bilmezdim, bu da geldi başıma…” Radyonun pabucu dama atılmıştı. Artık köylüler her gece kulak çalgısından türküler dinlemek için buluşuyordu Mamo kiyanın odasında. Bu keyifli iş, köydeki bir düğüne kadar sürdü. O güne kadar düğünler davul zurna eşliğinde yapılırdı. Bu kez evlenenler yoksul aile çocuklarıydı. O yüzden davul zurna çalan abdalları çağırtamadılar. Bunun yerine kulaçalgısından türküler, oyun havaları çalınacaktı. Ancak bir sorun vardı. Kendi aralarında yapılacak kına gecesi vb eğlencelerde kulak çalgısını Şafak dayımın çalmasını istemedi kadınlar. Aralarında bir erkek olunca kurtlarını yeterince dökemezlerdi. Kulak çalgısını kullanacak bir gönüllü bayan gerekliydi. Bu işi ise hiç gönüllü çıkmadı. Sonunda kendini ortaya atan Gülüş  teyzem oldu. “Ben yaparım bu işi,” dedi. BİTMEDİ

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fevzi Günenç Arşivi