Hoş gelmedi Evimize Dinler Dikiş Makinesi

f2 Singer’i bilirsiniz de, Dinler Dikiş Makinesinin adını hiç duymamışsınızdır belki de. Gaziler Caddesinin sonunda, Doktor Abdülkadir beyin muayenehanesinin altında dükkânları vardı Sabri ve Zeynil Dinler kardeşlerin. Pek sıkı fıkı dosttuk onlarla. Zaman zaman cümbür cemaat konuk gelirlerdi bize. Zaman zaman da biz onlara giderdik. Dükkânlarının hemen arkasındaki çıkmazdaydı evleri. Babadan kalma bir ev olmalıydı ki kolayca bölüşülmüştü. İki kardeşin evlerinin arasında sadece bir süyük vardı. Sözünü ettiğim dükkânda terzilik yaparmış bu iki kardeş. Bir zaman sonra artık gözleri iğnenin deliğini göremeyecek yaşa geldiklerinde kafa kafaya vermişler. İşi büyütmeyi kararlaştırmışlar. Tüccar terzi olacaklardı. Aile dostumuz olan bu iki kardeşin o dönemini anımsarım. Belki daha 10 yaşında bile yoktum ama anımsarım. Girişimci, atılımcı iki kardeşti Zeynel ve Sabri Dinler kardeşler. Tüccar terzilikle de yetinmediler, meslekleriyle ilgili başka bir girişimde daha bulundular. Bir gün dükkânda oturup söyleşirken: “Singer...” deyiverir Sabri amca. Dükkandaki artık kullanmadıkları dört dikiş makinesinin dördü de Siniger markadır. “Ne olmuş Singer’e?” diye sorar Zeynel amca. “Singer Dikiş Makineleri...” “Eee?...” “Biz de dikiş makinesi üretsek. Adını Dinler Dikiş Makineleri koysak... Ne güzel yakışır bu ad değil mi? Bu öneri üzerine gülümser Zeynel amca. O pek konuşkan biri değildir ama abisinin dilinden anlar Sabri amca. Bu gülümseyiş. ‘Neden olmasın?..” demektir. Kolları sıvarlar. Bir süre sonra dükkanları küçük boy, büyük boy Dinler Dikiş Makineleriyle dolup taşacaktır. *** Dinler kardeşlerden anneme geçeceğim. Canım annem pek de meraklıydı dikiş dikmeye. O da benim gibi sabırsızın teki olmalıydı ki, teğel yapar gibi kocaman kocaman olurdu dikişlerinin iki iğne arası. Zaman zaman iç çekerdi. “Ah, bir singerim olsaydı!” Bu laf atışın hedefi babam olurdu o hep. Ama babam, annemin o iç çekişini duymazlıktan gelirdi her seferinde. Sanırım küçük dikiş ev tipi makinesi alacak kadar varsıl değildik. *** Zeynel ve Sabri Dinler kardeşlerin, soyadlarını taşıyan dikiş makineleri dükkânlarını doldurup taşırdığında iş onu pazarlamaya gelmişti. Nedense pek rağbet görmedi Dinler Dikiş Makineleri. Oysa hem sağlamdı, hem ucuzdu. Hem de uygun taksitlerle satılıyordu. Dahası, el ilanları bastırmışlardı, belediye hoparlörüne ilanlar vermişlerdi. Dervişin, “Dağ bana gelmezse ben dağa giderim hesabı” müşteri dükkâna gelmezse, biz müşteriye gideriz” yöntemini uyguladılar. Yararlı da oldu bu girişim. Belki de Gaziantep’teki ilk pazarlamacılıktı yaptıkları. Babama da önerdiler ev tipi küçük bir makine almasını. Daldı gitti babamın gözleri. Sanırım annemin “Ah, bir dikiş makinem olsa...” diye içlendiği günler gelmiş olmalıydı gözlerinin önüne. Lafı ikilettirmeden hemen satın aldı önerilen makineyi. Akşam eve gelirken kucağında bir Dinler Dikiş Makinesi vardı. Yüzünde ise güller açıyordu babamın. Ne var ki annem düş kırıklığına uğrattı onu. Makine hiç heyecanlandırmamıştı kendisini. Kapağını açıp bakmadı bile. O makine evimizde aylar boyunca durdu da, kapağı bir kez olsun açılmadı. Dikiş makinesine küsmüştü annem. Sanırım annem kendisine gençliğinde gerekli olan böyle biri makineyle dikiş dikme yaşını geçmişti artık.  

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fevzi Günenç Arşivi