Akın Birdal
Gidişat….
Yayınlanma:
Güncelleme:
Baş döndürücü gelişmeler oluyor.
Bu toplum çok şey gördü. Darbeler, suikastlar… Savaşın en kirlisi ve soykırımın en utanç verici sonuçlarını yaşadı. Hala da normalleşmiş sayılmaz.
Şaşırtıcı olanın, “iyi şeyler olacak” denilen döneme rastlıyor ve olanların, söylenilenlerin tersinin oluyor olması…
Barış ve Demokratik Çözüm adına bir ileri bir geri adım atılıyor olması, ya da perdeleri kapalı, duran bir otobüsün dışarıdan sallanılarak gidiliyor hissi yaratılması; demokrasi adına, tüm demokrasi kurumlarının yerle bir edilmesi, kuvvetler ayrılığı ilkesinin yok edilmesi, zaten tam sağlanamamış yargının bağımsızlığının ve tarafsızlığının yitirilmesi, kamu güvenliği ve düzenini sağlamakla yükümlü olduğu ileri sürülen kolluk kuvvetlerinin kime ve nereye bağlı olacağının belirsizliği…
Tüm bunların rüşvet ve yolsuzluk sarsıntısından daha da etkilenmiş olması rejimi tam bir belirsizlik içine itmiştir. İpleri elinde tutan AKP yönetimi, parlamento içi ve dışı güçlü bir muhalefetin olmayışı nedeniyle “ben yaptım oldu” anlayışına sığınmış ve her türlü denetimden uzak, her istediğini yapmıştır.
Ta ki, devlet içinde erki paylaşma konusunda bir sorun çıkıncaya dek, bütün olup bitenler gizli yürütülmüştür.
İktidar paylaşımında bugüne değin birbirine koşut-paralel giden iki güç AKP-Cemaat tek şeride girince ön alma savaşı başlamıştır.
Bugün görünen sorun, yargı ve güvenlikte kimin muktedir olacağı, kimin Cumhurbaşkanı yapılacağı ve geleceğin kimlerce belirleneceğindedir.
Yoksa devlette tek muktedir güç olan Türk Gladyosu kendini korumakta, Özel Harp Dairesi ve kendine bağlı gerektiğinde her türlü teçhizatla iş görecek özel eğitilmiş bin kişinin hazır olduğu kaç kez dile getirilmiştir.
İşin tuhafı her fırsatta özgürlüklerinden yoksun bırakıldıklarından yakınan yandaş medyanın ağız birliği yapmışçasına; yolsuzlukların, rüşvetin her ülkede olduğunu yazıp çizerek, buna masumiyet ve meşruiyet kazandırmak istemeleridir.
Bırakın başka ülkeleri, bugünlerde Türkiye’de olan Hollande’ın ülkesi Fransa’da Cumhurbaşkanı iken adı rüşvet ve yolsuzluğa karışan Chirac yakasını hala adaletten kurtaramadığı ve Mitterand’ın başbakanlarından Pierre Beregovoy’ın yolsuzluk dedikoduları üzerine intihar ettiği unutulmamalıdır.
Şimdi, önümüzde duran “sürecin” nasıl ilerleyeceği ve seçimlerin nasıl bir ortamda yapılacağıdır. Aslında bu kaotik ortam ve olası gelişmeler, çözüm sürecinin bir hukuka bağlı kılınmamasının sonucudur.
Darbelere ve darbecilere karşıyım diye hem darbe hukukuna hem de tüm darbeleri ve girişimleri aklayıp onlara sarılmak ne kendilerini ne de onlara umut bağlamış olanları kurtaracaktır.
Çünkü demokrasi ve hukukun gücü yerine başka güçlere tutunmanın çıkmaz sokak olduğu unutulmuş görünmektedir.
Bilimselliği olmamasına karşın dilimize girmiş bir “balık hafızası” sözü var. Balığın belleğinin üçsaniye olduğu ileri sürülse de, balıklar beş ay öncesine ait bilgileri hatırlıyorlarmış.
Uluslararası Af Örgütü’nün birçok yayın organında “Unutmaya Karşı” bandını yazıyor olmaları rastlantı olmasa gerek.
Görülüyor ki halkların alanlarda, insanlığa karşı işlenmiş suçlara karşı; Unutmayacağız, Unutturmayacağız sözlerinin, egemenler ve yönetenlerin nezdinde pek karşılığı olmuyor.
Antik Yunan akademisinde unutmaya karşı bellek kaybını önlemek için başka bir yola başvurulurmuş. Biberiye dallarından yapılan taçlar takılırmış. Rivayet o ki, biberiyenin yapraklarının saldığı koku hafıza kaybını geciktiriyormuş.
Ankara’ya da bu taçlardan yaptırıp göndersek, işe yarar mı, ne dersiniz?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.