“Hasan Hösüyn efendimizin ruhu şâdola”

f2 Ramazan deyince akla en başta meyan şerbeti gelir. Aslında meyan şerbeti Gaziantepliler için sadece Ramazanların serinleten içeceği değildir. Ama ramazanlarda daha erkin olur. Meyan şerbeti oruç ayı dışındaki günlerde, balık akvaryumuna benzer bir cam kap içine konan bardakla satılır oldu. Daha önceleri sırtta taşınan tuluklarda görücüye çıkan şerbet, bütün yaz bahar aylarında alıcı bulurdu. Adına şerbetçi dediğimiz kimseler sırtlarındaki tulukla Gaziantep’in ana caddelerinde dolaşarak satış yapardı. Bunlar, şerbetçinin geldiğini öteden duyabilmemiz için sarı bakırdan yapılmış iki çanağı birbirine vurarak “çın çın çın” sesler çıkartırdı. İçindeki şerbetin bardağa aktarılması için boru ile musluktan oluşan bir düzengeci olurdu tuluğun. Bu şerbetçiler, giderek azaldılar. Son kalanlar ise, Mısırlıların başlarına geçirdikleri fesi sanki ulusal bir simgemizmiş gibi başlarına geçirir olmuşlar. Yaptıkları şirinlik pek de makbule geçmez ama onlar bunun ayırımında değildirler. Meyan şerbeti günümüz Ramazanlarında birer litrelik poşetler içinde koyu kıvam halinde satılır oldu. Hemen hemen her köşe başında sadece Ramazan ayı akşamlarında ek iş olarak meyan şerbeti yapıp satanların sayısı gederek arttığı gözlemlenmekte. Bu poşetlerden alan evin şendiği, onu eve götürür. Meyan şerbeti evde sürahiye doldurur. Gerektiği kadar su ile buz eklenir. Tüm aile efradı bunu iftar sonrasında afiyetle içer. Miyan şerbeti yapıp tulukla sanlara, erken bayram, hayırseverlerden gelir. Anasının atasının ruhuna sebil yaptırmak isteyen varlıklı kimseler, tuluğun tümünün parasını öder. Şerbetçi de bağırarak sebil almak isteyenleri çağırmaya başlar. “Sebiiilullah... Rahmeteeenullah. Hasan Hösüyn efendimizin ruhu şaaadolaaa…” Sebil yapıldığını duyan analar, çocuklarının eline bakır sürahileri, sitilleri tutuşturur, onları şerbetçiye yollardı. Sebil şerbeti içmek bedava olmasının yanı sıra, sebili yaptıranın ölmüşlerinin canına can katacağına inanıldığından, bu sevaba katılma amacını da güder. *** Televizyonun icadından önce iftar zamanının geldiği, Kale’deki toptan atılan kuru sıkı barut gürültüsüyle kentin her yerinden duyulurdu. Elektriğin yaygınlaşmasıyla ampullerle donatılan minarelerden de artık ışıkların yanmasıyla iftar vaktinin geldiği anlaşılır oldu. Kimi camilerde, özellikle birden çok minaresi olanlara ampullerden doluşturulmuş Mahyalar kurulur. Bu mahyalarda genellikle Ramazanın güzelliğini anlatan özlü sözler yer alır. “Hoş geldin on bir ayın sultanı” “Şeref verdin eş şehri Ramazan” “Ramaza bereket ayı, sevap ayıdır” “Sevelim sevilelim, cehalet felakettir” sözleri bunlardan bazılarıdır. *** Ramazanın olmazsa olmazı sadece meyan şerbeti değildir. Çocukların, “dedemin sakalı” dediği tel helvayla eve gelen babalar, yavrularının sevincini görerek mutlu olurdu. Pide fırınlarının yaptığı yuvarlak hafif yağlı, susamlı pideler de sadece ramazan akşamlarına özgü bir üründür. Son yıllarda iftar sofralarımızı zenginleştiren bir ürün daha piyasada yerini almaya başladı. Çöl hurmasıdır bu da. Ramazan’ın olmazsa olmazlarından biri de Gaziantep’te elbette ki baklavadır. Ancak tepsiyle baklava almaya herkesin gücü yetmeyeceği için, kimi eve baklava girerken kimi eve de sadece tekerlemesi girer: “Ramazan geldi hoş geldi, baklava sinisi boş geldi.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fevzi Günenç Arşivi