Fevzi Günenç
Bir Başka Güzeldi İluh’un Kırları…
Yayınlanma:
Güncelleme:
Benim çocukluğumda Diyarbakır’ın bir bucağıydı İluh. Zamanla her yer gibi bu küçük bucak da büyüdü, gelişti. Şimdilerde Diyarbakır’ın bir ilçesi olmuş.
Bu yörede yaşayan güzel bir insan, o yörelerde yaşayanların anılarını derliyormuş. Nasıl başarabildiyse bana da ulaştı.
Topladığı anılar önce yerel basında yer alacak, sonra kitaplaşacakmış. Ben de erinmedim, İluh’lu yıllarımı yazdım.
Haydi, Gaziantep’in Yeni Çizgi’sinden selam yollayarak başlayalım işe
***
İluh deyince benim aklıma bin bir anı’m gelir. Halen yaşamakta olan, “daha da uzun yaşasın” dileğim iyi sıkı yinelediğim küçük amcamla zaman zaman buluşuruz.
Her buluşmamızda o, sanki başka bir şeyi anımsamaz. Her seferinde Tahta tekerlekli arabamızla kırlardan üzerlik otu toplamamızı anlatır. Her seferinde de bunu ilk defa anlatışının heyecanını yaşar.
Kendisiyle üzerlik topladığımız o yıllarda ben beş yaşındaydım. Küçük amcam ise benden üç-dört yaş büyüktü. Yaşı büyüktü ama incecik zayıf ve zarif bir çocuktu o… Bu yapısına rağmen benden büyük olması ona olağanüstü bir güç verirdi.
Büyük amcam, marangoz işliğinde boş kaldığı bir zamanda bize bir araba yapmıştı. Kızağa benzeyen dört tahta tekerleği olan küçük bir arabaydı bu.
Küçük amcam, beni arabamızın üstüne oturturdu. Kucağımda çiğdem kazacak küçük “bel”imiz olurdu. Arabanın önüne bağladığı iple belli etmemeye çalıştığı “ıhlama tıslama”larala, hiç yükünmeden kırlara taşırdı beni amcam.
Bir başka güzeldi o zamanlar İluh’umuzun kırları. Her yer yemyeşil çimendi. Baharda her yana elvan kokular serpilmiş gibi kokarak içinizi bayıltırdı. Yeşil çimenlerin arasında papatyalar, gelincikler, üzerlikler salınarak bize selam verirdi.
Bir yere geldiğimiz zaman amcam benden küçük çapamızı isterdi. Verirdim. O, gelinciklerin, papatyaların arasına sanki bizimle saklambaç oynuyormuş gibi saklanan çiğdemleri aramaya başlardı.
Çiğdemleri bulmanın uzmanıydı küçük amcam. Biraz sonra küçük “bel”i gömdüğü her çukurdan bir çiğdem çıkartırdı. Doyasıya yerdik o çiğdemleri. Sonra evdeki herkes için birer çiğdem tutamı yapılırdı.
Ben küçük amcama çaktırmadan topladığım gelincik ve papatyalarla sarmaş dolaş ederdim çiğdem tutamlarından birini. Bu çiçekli çiğdem annelerin en güzeli Zeliş’ime vereceğim çiğdemdi.
Sıra ninemin siparişine gelirdi. Ninem kırlardan üzerlik toplayıp getirmemizi buyurmuştur bize.
Biz de bu kez üzerlik avına çıkardık. Onca bol üzerlik arasında, ninemin istediğinden fazlasını kolayca toplardık.
Dönüşte ben yine arabanın üstündeyim. Kucağımda küçük “bel”imiz, bir sürü çiğdem, bir yığın üzerlik vardır.
Bu kez iniş aşağıdır yolumuz. Onca yük eklenmiş olmasına karşın arabayı çekip götürmek artık zor değildir. Uçarcasına koşarak inerdik arabamızla yemyeşil tepelerden.
Eve geldiğimizde ninem önce çiğdemini alıp sonra yiyeceği biri yere saklardı.
Herkesin içinde çiğden çiğneyemezdi nineciğim. Çünkü dişleri buna izin vermezdi.
Sonra üzerlikleri alıp kurusun diye güneşli bir yere sererdi.
Kuruyunca bu üzerlikler tavada yakılacak, evin içinde tütsüsü yayılacak, ailemiz kaza bela getiren nazarlardan korunacaktı.
Halalarımın ise üzerlik-müzerlik, tütsü-mütsü umurunda değildi. Onlar çiğdemlere saldırırdı.
Herkes hakkı olan bir tutam çiğdemi alıp çiğnemeye başlardı. Kucağımda sadece koruma altına aldığım bir tek çiçekli çiğdem tutamı kalırdı.
Bu Zeliş annemin hakkıydı. Babamla amca çocukları olmalarına karşın evde hep çekingen davranmak zorunda kalırdı anneciğim. Kendi hakkı olan çiğdemine bile uzanmaya küşümlenirdi. Öylesine sindirmişti halalarım anneciğimi.
Gelincik ve papatyalarla donattığım çiğdem tutamını alıp ona verirdim.
Gözlerinden yaşlar damlayarak kucaklardı annem kendisine çiçekli çiğdem getiren beş yaşındaki bu sevgili oğlunu.
Gelecek Hafta: Batman Yürekli Komutan Ökkeş Bahri Günenç
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.