BAY ŞAFAK ÖYKÜLERİ: İKİNCİ BÖLÜM-22

BAY ŞAFAK ÖYKÜLERİ: İKİNCİ BÖLÜM-22   Birkaç gün sonra uğradığımda son derece keyifle buldum dayımı. “Hayırdır dayı?” diye sordum. “Çetin Altan mektubuma cevap verdi,” diye konuştu. Okumak ister misin?” “İsterim. Akşam gazetesinin ikinci sayasını açtı. Hayranı olduğu yazarın yazısını gösterdi. ”Oku.” Okudum. Çetin Altan o gün çok bunaldığından söz ediyordu yazısında. Gamını dağıtmak için Atatürk Orman Çiftliğindeki Hayvanat Bahçesine gitmiş. Orada oynayıp zıplayan arsız maymunları izlemiş. Kükreyip efelenen aslan’a bakmış. Ve dahası... Hiç birisi gamını dağıtmamış. Gözü Şahin’e ilişmiş. Şahin’in sanki kin dolu bakışlarından çok etkilenmiş. “İşte, benim halkım bu!” demiş. “Bu kin büyüyecek, büyüyecek, taşacak bir gün. Yüz yıllardan beri kendilerine çektirenlere onlar çektirecek bu kez. Yazıyı bitirdim. “Sen neresindesin bu yazının dayı?” diye sordum. “Anlamadın mı?” diye güldü. “Vay cahil vay! Şahin Kim? Antep Savunmasında düşmanı kente sokmamak için can  veren kahraman şehidimiz değil mi? İşte o şahinde beni görüyor Çetin Altan. Bana diyor ki: -Bay Şafak, İşte, benim halkımsın sen. Şahin bakışlarındaki kin büyüyecek, büyüyecek, taşacak bir gün. Yüz yıllardan beri sana acı çektirenlere sen acı çektireceksin bu kez. “ Doğru söylemiş Çetin Altan,” dedim başımı sallayarak. “Ama ne zaman?” diye soramadım. İçimde sakladım sorumu. *** “Çocuklar inanın, inanın çocuklar/Güzel günler güneşli güzel günler göreceksiniz!..” demişti Nazım usta da çocukluğumda. Karamsar olmak istemem usta ama yaşım yetmişi aştı. Çocuklarım doğdu, o güzel güneşli günleri ne ben görebildim, ne de çocuklarım görebildi. Torunlarım da büyüdü. Onlar da göremedi. Ne kadar uzaktaymış bu güzel güneşli günler usta? Kaç kuşak sonra gelecek acaba o güneşli güzel günler? YAĞMA HASAN’IN BÖREĞİ İpsiz Alamanya’ya gitti de Bay Şafak Öyküleri bitti mi? Bitmedi… Bitmeyecek… Yaşayacak… Sadece yaşayacak olan onun öyküleri değil, kendisi de binlerce yıl yaşayacak kadar büyük bir insandı Şafak dayım. Sarıt’taki bağını satıp sermaye yaptı. Kentte küçük bir bakkal dükkanı açtı. Komünizmin K’sini kullanmanın bile suç olduğu yıllarda Eblehan’daki küçük bakkal dükkânını komüne dönüştürmüştü dayım. Komün’ün ne olduğunu biliyor muydu? Bilmiyordu. Ama yüreği ona kılavuzluk ediyor, yuvasının dağılması pahasına da olsa, komünce davranıyordu. Bir gün Öğretmen Okulunda okuyan üç öğrenci geldi dayımın bakkalına. Utana sıkıla bir öneride bulundular: “Dayı, okulun aşevinde yapılan yemeklerin yeneceği yok. Karnımızı dışarıdan ıvır zıvır alarak doyuralım, diyoruz. Onu da alacak paramız yok. Bakkallar veresiye vermiyor. Acaba sen bize veresiye veriri misin? Memleketten harçlığımız gelince öderiz.” Dayım keyifli keyifli güldü. “Dükkân sizin uşaklar,” dedi. Canınız ne istiyorsa alın. Bende veresiye defteri yok. Borcunuzu yazmaya gerek de yok. Ailenizden para gelirse, bana göstermeden kalleye üç beş kuruş atarsınız.” Şaşıp kalmıştı öğrenciler. Bu köylü bakkal kendileriyle alay mı ediyordu? “Alın alın, canınız ne istiyorsa alın…” diye üsteledi dayım. “Küşümlenmeyin.” Çocuklar kıtlıktan çıkmış gibi saldırdılar yiyecek içeceklere. Bir gerekliyse iki-üç aldılar. Artık her gün geliyor, ihtiyaçlarını buradan temin ediyorlardı. Sayıları da giderek arttı öğrencilerin. Üç kişi gelmişlerde, şimdi ise sayıları on’u aşmıştı. Öğrenciler baktılar ki arkası geliyor. O zaman ihtiyaçlarından fazlasını almaya gerek  görmemeye başladılar. Geleceğin öğretmenleri memnundu komün bakkalından. Dayıma saygıda kusur da etmiyorlardı. Her topluluğun içinde iyiler de kötüler de bulunurdu. Çocuklardan biri bir gün   alacaklarını alıp giderlerken ham bir laf etti. “Yağma Hasan’ın böreği…” dedi gülerek. “Ye babam ye.” Aksiliğe bakın. Patavatsız delikanlı bu lafı ederken ardına bakmamıştı densiz öğrenci. Arkadaşı onu dirseğiyle dürtünce yaptığı gafın ayırımına vardı. Köylü bakkal hemen arkalarında duruyor, hem de gülümsüyordu. Yer yarılaydı da keşke içine gireydi o ham lafı eden. Çocukların çoğu sözünde durdu. Memleketten harçlıkları gelince, üçüne beşine bakmadan götürüp Şafak dayımın bakkalındaki kalleye attı. Kimilerine ailesi hiç para göndermemişti. Onlar kalleye para atamamamın ezikliği içinde, küşümlene küşümlene alış verişini sürdürdü, gereksinimlerini edindi. Zora dağlar dayanmaz. Güneşte yağ da erir, buz da erir. Köylü bakkal dayımın bakkal dükkânının rafları yavaş yavaş seyrelmeye başladı. Gün geldi, kalledeki parayla hiçbir şey alınamayacak duruma düşüldü. Dükkâna yeniden mal almazsan ne satacaksın. Her ile heç… Bunun dayımdan önce Öğretmen okulu öğrencileri ayırımına vardı. Birer ikişer derken artık tümü komün bakkalına gelmez oldu. Dükkânda iş yapılıyormuş, yapılmıyormuş umurunda değildi dayımın, O üst üste koyduğu boş iki portakal sandığının üzerinde, çizgili kâğıtlara makaleler yazmaya başladı. Hem de baş harflerle. Çünkü o Fayık Eğitmen ağabeyinin camiden bölme okulunda ancak ilk okul ikiye kadar okuyabilmişti. Bu süre içinde de bir insan ne küçük harfleri öğrenebilirdi ne de  noktalama işaretlerini. Bilge Balta ya emanet ettiği noktasız, virgülsüz yazılarını Bay Balta, ölümünden sonra hiç bir değişiklik yapmadan kitap olarak yayınladı dayımın yazılarını. Şafak dayımın kitabındaki makalelerinde nokta, virgül yoktu ama ülkemin en önemli sorunları vardı. Dayımın bakkalından alış verip yapıp da hiç para ödeyemeyen bazı gençler, öğretmen olur olmaz ilk maaşlarından borçlarını içeren havaleler gönderdiler. Adresi tam olarak bilemiyorlardı. Çünkü her biri yurdun uzak bir bucağında karanlıklarda yaşayan çocuklara ışık saçmaktaydılar. Gönderdikleri havalenin üzerinde  şöyle yazıyordu genellikle “Babamız Baş Şafak Elbahan Yokuşunda Köylü Bakkal GAZİANTEP” Gelen havalelerin hiçi birisi de Şafak dayımın eline geçmedi, göndericilerine geri döndü. Çünkü Şafak dayım artık yaşamıyordu. Ölmeden önce nerdeyse hiç kimse anlayamamıştı onu. Artık karısı olan, kendisine beş çocuk doğuran bir zamanların Gülçimen sevgilisi bile… Onun da ölümlü vücudu toprak olmuştu ama düşünceleri sonsuza dek yaşayacaktı. Bu öykümün başındaki sözlerimi yineliyorum: Yoksuldu ama yüreği dünyalar kadar varsıldı. Yazılarıyla, düşünceleriyle binlerce yıl yaşayacak kadar büyüktü Şafak dayım.” Işık olsun yolumuza anısı! BİTTİ

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fevzi Günenç Arşivi