Fevzi Günenç
BAY ŞAFAK ÖYKÜLERİ: İKİNCİ BÖLÜM-11
Yayınlanma:
Güncelleme:
“Köy işini ben çözümlerim. Kimse şikâyetçi olmaz. Siz buradaki kusurları neymiş bunları söyleyin.”
“Buradaki kusurları…” diye söze başlayan komiser suç zaptına göz attı.
Bir; Arabayı kullanan şoförün ehliyeti yoktu.
İki: On beş yıldan beri muayenesi yaptırılmamıştı.
Üç: On beş yıldan beri vergisi yatırılmamıştı.
Sanıkların ifadesine bakarak arabayı satan dükkâncı bulunmuştu. Adam elindeki satış anlaşmasını göstermişti. Anlaşmadaki “Bütün hak ve mükellefiyetleri bizimkilerin üslendiği anlaşılmıştı. Karakolun yapabileceği bir şey yoktu artık.
İşe icra el koymuştu. Araba haczedilmişti ama arabanın hurdası için biçilen değer sadece 150 liraydı. Oysa 15 yıllık vergisi 500 bin lirayı aşıyordu.
Uzunca bir ıslık çaldı Şafak dayım. Komiserin kendisine ters ters baktığını görünce özür diledi.
“Şu işi biraz hafifletmenin bir yolu yok mu Baş komiserim,” diye sordu. Hani vergi dairesinde uzlaşma diye bir kurul oluşturulduğunu filan duymuştuk da.”
Komiser, Şafak dayım tarafından terfi ettirilirmiş olmasından memnundu ama yine de düzeltti.
“Komserim…” Rütbesinin ne olduğunu hatırlattıktan sonra sözünü sürdürdü Komiser. Uzlaştırma Kurulu bu 500’ün yarısını silme yetkisine sahip. Peki geriye kalan 350 ne olacak?
Bundan sonra dayım dükkancı ile de görüştü.
“Bulmuşsun saf, gariban köylüleri. Bindirmişisin birikmiş asırlık borçlarını sırtlarına… Bana bak arkadaş, ya bu 350’yi sen ödersin, ya da elimden çekeceğin var!”
Dayım pek öyle korkunç biri değildi. Ama bu olay onu çileden çıkartmıştı. Korkuya kapılan dükkâncı.
“Ben bütün malımı mülkümü satsam o kadar etmez,” diye sızlandı.”
“Ne kadar katkıda bulunabilirisin sen onu söyle. Unutma ki aslında verginin tamamı senin borcun.”
“Tamam tamam… Biz de katkıda bulunalım ama 100 liradan fazlasını çıkartamam ben.”
“Yüz elli bin!” diye bağırarak bastırdı Şafak dayım. Dükkâncı karşısındakinin gözlerinin döndüğünü görerek kekeledi.
“Ta-ta-tam… Borç harç eder 150 bine tamamlarım.”
Böylece anlaşma sağlandı. Arba hurda cıya satıldı. Vergi dairesine, icrayı gidildi. Dayım koynundan çıkarttığı çıkındaki yüz lirayı da katarak borçları kapattı. Nereden bulduysa artık o kadar parayı... Mesele de böylece çözümlenmiş oldu.
Kente arabalı gelmiş, arabasız dönüyordu Gülüşle İpsiz Ahmat. Ama yine de neşelerinden bir şey yitirmiş değillerdi.
Gülüş:
“Organikçilik ne güzel işti, değil m Ahmat’ım?” diye sordu.
“İçtiği tütünden tamamen kararmış olan dişlerini göstere göstere güldü İpsiz.
“Güzel işti Gülüş’üm.”
Yanlarında kimse olmasaydı sarılıp karısını bir güzel öperdi şimdi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.