BAY ŞAFAK ÖYKÜLERİ: 3

Portakal yeme faslı bitince Şafak dayım gülümseyerek seslendi çocuklara: “Eee, yedik içtik güçlendik. Şimdi sıra yediklerimizi hazmetmeye geldi. Bunu da yararlı bir biçimde yapmalıyız. Savaş tatbikatına var mısınız askerlerim?” “Varız!” diye bağırdık hep bir ağızdan.” “O zaman harekât başlıyor. Sen Necip ede. Bir koşuda bizim eve git. Tüfekleri getir. Tek başına taşıyamazsın onları. Yanına bir iki yardımcı al.” Necip ede, köydeki en çok sevdiğim kuzenimdir. O da beni korur kollardı hep. “Ede” sözcüğü onunu diline takıntı olmuştu. Yaşıtımız olmasına karşın “Ağabey” anlamına gelen bu sözcüğü büyüklerine de küçüklerine de söylerdi. O nedenle olsa gerek adı “Ede” kalmıştı. Necip ede ile yardımcıları çok geçmeden tüfekleri kucaklayıp geri döndü. Dayımın her birimize birer tane dağıttığı bu tüfekler, söğüt dallarından başka bir şey değildi. Ama bu bir oyundu. Oyunu bozmak olmazdı. Dayım bu değneklere tüfek diyorsa, değnekler tüfeklerimizdi. Tüfek kurşunsuz olur mu? Olur… Bizim ordumuzun kurşunları dudaklarımızın arasından fırlayan “cıvvv cıvvv” sesleriydi. Tüfeğini doğrultup en yakınındaki düşman askerinin üstüne “cıvvv cıvvv”layıp ardından da: “Vurdum seni!” dedin mi, artık savaş dışı kalmış demekti o düşman askeri. Tüfeğini kapan çocuklar, oyunda iyi bir rol kapmak için itişerek dayımın çevresini sardılar. Onlar ne kadar itişirlerse itişsinler, kime ne rol vereceğimi çok iyi bilirdi Şafak dayım. Önce kendi rütbesini söyledi. “Ben hepinizin başkomutanıyım. Mareşal Şafak! derler adıma” Hep birlikte alkışladık Mareşal dayımı. Bunun ardından elini kasketinin siperine götürerek sert bir selam çaktı dayım. “Selam asker!” Hemen hazırola geçerek karşılık verdik. Bizim kasketlerimiz olmadığı için ellerimizi çıplak kafalarımıza götürdük. “Sa’ol!” “Nasılsınız!” “Sa’ol!” “Rahat!” Hazırol durumumuzu bozduk. Başkomutan Şafak dayım, bundan sonra rütbe dağıtımına başladı. “Sen!” diye seslendi Necip edeye. “Sen Mavi Kuvvetlerin komutanısın General Necip.” Necip ede omuzlarını dikleştirdi. Çevresine gururla baktı. Sanırsınız ki dünyanın hem ilk hem de son generali o’dur. Dayım her çocuğa bir rütbe verdi. Durmuş albay, Ramazan yarbay, İsmet binbaşı, Ömer yüzbaşı, Mecit teğmen sizler General Necip edenin takımındasınız. Siz komutanınızın yanına geçin.” Subaylar komutanlarının yanına geçti. “Siz Halil Albay, İhsan yarbay, Kemal binbaşı, Kara Mâmed yüzbaşı, Cumali teğmen siziler de kırmızı güçlerin subaylarısınız.” Herkes rütbesinden memnundu. Dayım bir tek beni unutmuştu galiba. “Ben ben!..” diye atıldım. “Ben ne olacağım dayı?” “Dayı yok artık!” diye sertçe konuştu kaşlarını çatarak Şafak dayım. “Başkomutanım var…” “Ben ne olacağım Başkomutanım!” diye sordum heyecanımı yitirmeden. “Sen Kırmızı Kuvvetlerin komutanısın Bahrican General…” “General mi? Ben de general miyim yani şimdi?” “Elbet…” diye gülümsedi dayım. “Hem de kırmızı kuvvetlerin komutanısın.” Sarılıp ellerinden öpesim geldi onun. Ama askerlikte böyle adetler yoktu galiba. O yüzden kendimi tuttum. “Hazrol”a geçip sert bir selam çaktım bunun yerine. “Emrinizdeyim Başkomutanım!” diye bağırdım. Az ötemizde durmuş bizi izleyen kızlar hiç de memnun görünmüyorlardı. Kızların içinde en dillisi benim Gülümay’dı. “Bize görev yok mu Şafak dayı?” diye sızlandı. Dayım duraksadı. Gülümay: “Kitaplardan okuduk. Kurtuluş savaşında, yurdu kurtarmak için kadınlarımız da savaşmışlar. Kağnılarla bomba taşımışlar cepheye. Islanmasınlar diye, bebesinin cepkenini çıkartıp, bombaların üstüne örtenler bile olmuş.” “Kağıyla mı taşırlarmış bombaları?” diye gülerek sordu Necip ede. “Kağnıyla,” dedi Gülümay. “Kağnı mı kaldı akıllım,” diye gülüşünü sürdürdü Necip ede.” “Öyle konuşma General!” diye onu uyardı Başkomutanımız. Bu kızların nineleri kurtuluşu savaşında öyle yararlıklar göstermişler ki, içlerinden kimilerine Onbaşı, kimilerine çavuş rütbesi bile vermiş Atamız.” Dayım kızlara döndü: “Günümüz savaşlarında en çok sağlıkçılara gerek duyuluyor. Kiminiz doktor, kiminiz hemşire, kiminiz de hastabakıcı olun. “Hastabakıcılar erkeklerden olmuyor mu dayı?” diye karşı çıktı Gülümay. “Savaşta kadın erkek ayırımı yoktur!” diye konuştu dayım. “Kadın erkek demeden herkes işin bir ucundan tutar. Siz de gerektiğinde böyle yapacaksınız.” Hazırola geçip elini başına götürerek selam verdi Gülümay’ım. “Başüstüne başkomutanım!” Dayım sürdürdü sözünü: “Yaralananları hastaneye taşıyın.” “Hastane neresi ki?” diye sordu Semiye kız.” “Savaşta her yer hastanedir,” dedi dayım. Gülümay’la ikiniz öbür kızları başınıza toplayın. Onlarla birlikte sağlık düzenini kurun. Yaralananları hastaneye taşıyın. Onları iyileştirmek için çalışın. Sana şimdiden doktor binbaşı rütbesi veriyorum Gülümay hanım.” “Nasıl teşekkür edeceğini bilemedi Gülümay. “Başüstüne komutanım!” diye bağırdı sonunda. Elini ipek kelebi(*) gibi yumuşacık, upuzun saçlarına götürüp selam verdi. “Sa’ol komutanım.” “Sen de sa’ol Gülümay binbaşı. “Bana rütbe yok mu Şafak dayı Başkomutanım?..” diye sızlandı Semiye. Dayımda rütbe boldu. “Sana da şimdilik onbaşı rütbesi veriyorum.” “Onbaşı rütbesi küçük bir rütbe değil mi dayı?” “Değil! Savaşta dünyanın yararlığını göstermiş olan Halide hanıma bile sadece onbaşı rütbesi vermiştir Atamız.  Hem duruma bakacağız. İyi yararlıklar gösterirsen, rütbeni artırırız.” “Halide onbaşı iyi yararlıklar gösterememiş mi?” diye sordu Semiye. “Hep onbaşı kaldığına göre…” “Orasını kurcalama!” diyerek kaşlarını çattı Başkomutan dayım. Sözü kökünden kesip attı. Yine de son bir soru daha sormaktan kendini alamadı Semiye: “Kızlar o kadar çok ki, nerdeyse her askere bir sağlıkçı düşecek. Bize verilecek başka görev yok mu dayı?” Başkomutan dayım gülüşünü gizledi. “Var,” dedi. “Olmaz olur mu? Bir kısmınız da ağıtçı olun. Yaralanınlara, şehit olanlara ağıt dizin.” Yüzünde güller açılan Semiye, utku kazanmış gibi kızların arasına karıştı. “Gelin kızlar,” dedi. Sağlıkçı olmak isteyen sağlıkçı olsun. Ağıtçı olmak isteyen ağıtçı…” Başkomutan Şafak dayım, yeniden Necip edeye döndü. “General, sen Mavi kuvvetlerin önüne düşeceksin. Ordu’n tatbikat gereği yenilecek gibi olmuş. Bu nedenle köy dolayınca kaçacaksınız.” “Baş üstüne başkomutanım!” “Siz kaçacaksınız, Kımızı kuvvetler de si­zi ko­va­la­ya­cak. Kırmızı kuvvetlere ya­ka­lan­ma­ma­ya ba­kın. Ellerine ge­çer­se­niz işiniz bitiktir, bi­le­si­niz!” SÜRECEK  

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fevzi Günenç Arşivi