MAYIS ŞARKILARI -7

    Bezi yeniden astı balkona. Bir süre sonra giderek azalmaya başladı evin içindeki kalabalık. Nerdeyse kimse kalmadı sonunda evde. Kalanları da Öğretmen beg savdı. Bizim Ali aileden sayılıyordu. Ne o gitti, ne de “git” diyen oldu ona. Masanın üstünde duruyordu hâlâ mercimekli pilav. Soğumuştu. Salata da da duruyordu orada öylecene. Ayransa buzlukta buza kesmişti. Hiç birinin aklına gelmedi bir şeyler yemek. Yalnızca bir defacık, günah bir şeye bakar gibi gözünün kaymasına engel olamayıp bakmıştı masadaki mercimekli pilava Bizim Ali. O da çok severdi Şahin abisi gibi Mercimekliyi. Taksi çağırmaya gönderdi Bizim Ali’yi Öğretmen beg. “Steyşın olsun,” diye tembihlemeyi unutmadı. Biraz sonra geldi steyşın taksi. Gürcüeli’nden gelirken dedelerinin getirdiği eski kilimi sedye yaptılar. “Tutun şunun ucundan,” dedi Öğretmen beg. Tuttu her biri bir ucundan halıyı. Ölüyü, özen göstererek kapıya çıkardılar. Steyşın taksinin arka koltukları da yatırıldı. Upuzun yerleşirdiler ölü can’ı taksiye. Yavuz, ağabeyinin cansız bedeninin yanına sıkıştırdı kendini. Naz anayla öğretmen ön koltuğa oturdular. Bizim Ali’ye “Sen de gel,” diyen olmadı. Demek ki burada kalması gerekiyordu onun... “Ümraniye’ye!.. komutunu verdi Öğretmen beg şoföre. “METAŞ’a…” “METAŞ’a mı?” diye sordu Bizim Ali kendi kendine. Başını salladı. Sonra gidip balkondaki afişin nöbetçisi gibi evin karşısındaki duvarın dibine çöktü. Çok geçmeden Şahin’in kız kardeşleri dökülmeye başladılar. “Olanlar doğru mu Ali?” diye sordular çığlık çığlığa. “Doğru abla… Doğru ablalarım…” diye inledi Ali. Bir kez daha hıçkırıklarını tutamadan… “Şahin abim nerede Ali? Nereye götürdü annem-babam onu?.. “Ümraniye’ye...” diye konuşmaya çalıştı Bizim Ali. “METAŞ’a götürdüler. Grev yerine…” Kendilerini getiren taksiye doluştular. Bu kez Bizim Ali de katıldı onlara. Onlar eylem yerine vardığında, öğretmengili taksiden inmeden METAŞ grevcilerinin davuluyla, klarneti karşıladı. “Yardım edin de indirelim şu gözcüyü! Nöbete geldi...” dedi ağlamaklı bir sesle Öğretmen beg, grevcilere. Nöbete gelenin bir ölü olduğunu anlayınca çalmayı bıraktı davulcuyla klarnetçi. “Çalın çalın!” dedi öğretmen beg. “Eğer ben oğlumu tanıyorsam, ölümünde bile, grevcilerin davulun klarnetin susmasını istemezdi o.” Yeniden çalmaya başladı davulcuyla klarnetçi. O sıra üzerinde grev gözcüsü önlüğü bulunan zayıfçacık kara bir kız yavaş yavaş yaklaştı gelenlerin yanına. Şahin’i uzanıp yatıvermiş, kıpırtısız görünce, öyle bir çığlık attı ki, çığlıklara benzemezdi. “Şahiniim! Uzunuuum!.. Ben de bugün neden gecikti nöbete, diye diye söylendim durdum sana! Demek mazeretin ölümündü Şahin’im!..” Kara kız  Arzucan’dı bu. Ölü devrimcinin sözlüsü... Kapandı Şahin’in üzerine. Ölü canının yüzünü, gözlerini öpmeye başladı “Hayır, ölemezsin sen! Yalan! Yalan olduğunu söyleyin bunun! Bunun düş olduğunu söyleyin! Tanrı aşkına biri uyandırsın beni bu karabasandan!” Güçlükle zapt ettiler ayılıp bayılan Arzucan kara kızı. Şahin’i nöbet çadırlarının önüne götürdüler. Öğretmen begin ısrarı onun da üzerine üzerine grev gözcüsü önlüğü giydirdiler. Cebinden para çıkarttı, uzattı bir grevciye Öğretmen beg. “Git bununla bir çift nişan yüzüğü al... Biri Şahin’in, öbürü bu kara kızın parmağına göre olsun.” “Bu saatte açık kuyumcu olur mu ki? diye duraksayacak oldu Grevci. “Evini bul bir kuyumcunun. Açtır dükkânı! Ümraniye’de kuyumcu mu yok! “Gel kardeş, dedi oradaki kadının biri Grevciye. Komşumuz bir kuyumcu var. Birlikte ona gidelim. Tanışı olmazsa ölsen dükkan açmaz bunlar adamı.” Gittiler. Yüzüklerden önce geldi acılı üç kız kardeş. Ağıtlarla attılar kendilerini grev gözcüsü Şahin’in ölüsüne. “Ağlamayın!” diye buyurdu Öğretmen beg onlara. Bugün oğlumuzun yas günü değil, düğünüdür. Baksanıza ne güzel çalıyor davulcuyla klarnetçi. Tıpkı bizim doğu düğünlerinde olduğu gibi. Bir tek akordiyon eksik... Karslı bir işçi, karısının kulağına eğildi. Bir şeyler söyledi. Kadın “Tamam tamam...” dercesine başını sallayarak ivecenlikle ıradı oradan. Öğretmen beg her zaman tertemiz olan beyaz mendilini çıkardı pantolonunun arka cebinden. Bayrak gibi açtı. “Vurun bir halay havası!” diye seslendi davulcuyla klarnetçiye. Halay havası başladı. Ortada tek başına oynamaya başladı, mendilini sallaya sallaya Öğretmen beg. Ona katıldı Naz hanım. Ona katıldı kız kardeşlerden ikisi. Ardından bütün grevciler, kadınlı erkekli bütün grevci yakınları halaya girdiler... Bir büyük halka oluştu. Oynayanlara katılmak için sabırsızlanıyordu, gözü şair büyük ablada olan Yavuz. SÜRECEK  

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fevzi Günenç Arşivi