Mesut Balcan
Kadın ve ekoloji
Yayınlanma:
Güncelleme:
MESUT BALCAN
Bu haftaki yazımı 8 Mart Dünya Emekçi Kadınları münasebetiyle Emekçi kadın ve ekolojist Antep Ekoloji Meclisi Eşsözcüsü Ayşe Öztürk’ün yazısını vermek istiyorum.
Dünya Emekçi Kadınlar Günü kutlu olsun... ve kadınlara resmi tatil olsun...
Kominal demokratik doğal değerlerin tamamının kadın tarafından geliştirildiği neolitik döneme ait kazılarda ortaya çıkmaktadır. Kadının biyolojik doğasının ekolojik doğayla benzerlik göstermesi doğal toplum denilen neolitik çağda kadını öncü konumuna getirmiştir. Analık duygusunun doğayı tanıma, hayvanı evcilleştirme ve bitki üretiminde kadını, etkin olması sonucunu yaratmıştır. Kadının doğa ile uyum içerisinde geliştirdiği toplumsal yaşam kural ve kaidelerin de etik ve estetik olmasını beraberinde getirmiştir. Doğayı kutsama dolaylı olarak kadının kutsanmasını da doğurmuştur. Kadının yarattığı değerlerin ( ilk toplumsal sözleşme) 104 ME’lerde somutlaşması ve bu değerlerin günümüze kadar taşınması bu değerleri önemli kılmaktadır.*
Kadınlar doğanın, toprağın bilgisini taşır. Geleneksel bilginin sahiplenilmesi ve aktarımı, tohumların saklanması ve çoğaltılması, tarımsal üretim, şifa, güzellik, temizlik, ev ekonomisi, gelecek neslin eğitimi gibi konuların hepsi kadınların etkinlik alanı içine giriyor. Kadınlar sadece üretimde değil, aynı zamanda geleneklerin aktarılması için de çok önemli rollere sahip. Tohumları, geleneksel bilgiyi, masalları kadınlar taşır, tutar, geliştirir ve anlatır, böylelikle yaşamı dönüştürür.
Kadın olarak yaşamın dönüşümünde önemli bir role ve sorumluluğa sahibiz. Kadınlar nasıl isterlerse dünya öyle bir yer olacak, buna şüphe yok! Bu talep ekolojik yönde olursa, üretim de bu yönde değişecek. Üstelik bunun için araçlarımız da var.
Yaşam alanlarını özgürleştiren kadın, kendi özgürlük mücadelesine de bunu taşıyacak ama bu süreç alacak. Bu iç içe geçişler farklı süreçler izliyor bizde. Kadının önceliği ne ise oradan başlıyor mücadeleye. Ekoloji mücadelesi gibi görünen, köylünün yaşam alanını savunduğu, canını dişine takarak, canı pahasına verdiği mücadelesinde kadın tavizsiz, vazgeçilmez şekilde önde ve başta bu mücadeleyi götürüyor. Öbür tarafa yani kadın özgürlük mücadelesi ve Kürt özgürlük mücadelesine, özelinde Rojava devrimine baktığımızda da yine kadını mücadelenin önünde görüyoruz ama bunu ekoloji mücadelesi ile örtüştürmek için zamana ihtiyaç var. Yani, ekoloji mücadelesi veren kadınla, özgürlük mücadelesi veren kadın ayrı ayrı evrelerde bu iki mücadeleyi örtüştürecek. Bu iki mücadele alanı birbirinden kopartılamaz. Bu coğrafyada ve yakın coğrafyalardaki mücadeleler analiz edildiğinde ikisinde farklı hatlar görüyoruz. Batıda kadın özgürlük mücadelesi veren örgütlü yapılara ya da yaşamı özgürleştirmek için özgürlük mücadelesi veren sosyalistlere baktığımızda her ikisinde de kadın öncelikli görünüyor ama ekoloji temeli neredeyse hiç olmamış durumda. **
Günümüzde kadın birçok yerde bozulan toplum ve ekolojik dengesizliği sanki kendi doğalığıymış gibi kabul görmektedir.
Toplum ve doğada yaşanan bu denli İnsanı insanlıktan çıkaran paradigmayı doğal bir yaşam akışı gibi görmeye alışmıştır. Oysa kadının gerçek özünden çıkarılıp kadınlaştırılması toplumun kadınlaştırılmasıyla paralel gelişim göstermektedir. Bu konuda Hitler“ Halklar kadın gibidir” sözleri bu gerçeklikten kaynağını almaktadır.
Toplum ve kadının birbirini etkileyen bu gelişimi karşısında kapitalist sistemler, hiçbir soy ve sınıfı, ulusu böyle ince detaylı bir biçimde köleliğe tabi tutmadığı açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır.
Devletlerin ve toplumların en küçük modeli ailede kadına kafeste bülbül muamelesinin gösterilmesi öyle bir günlük sistemin sonucu değildir.***
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.