Fevzi Günenç
FALAKAYA YATIRIRLARSA BENİ VUR!
Yayınlanma:
Güncelleme:
SUYA DAMLALAR/FEVZİ GÜNENÇ
İluhlu Yıllar: - 5 -
FALAKAYA YATIRIRLARSA BENİ VUR!
“Bak Topuz...” der yolda giderken ona. “Bu adamlar bana muhakkak bir ceza verecekler. Keseme koymazlar Heyeti Meaşkanını tokatlamayı...”
Başını sallar Şıh Topuz.
“Kurşuna dizerlerse diyeceğim yok. Ama herkesin önünde falakaya yatırırlarsa yandım...”
Gözleri bulutlandı Şıh Topuz’un. Koca komutanını yerde, falakaya yatırılmış görmek öldürdü onu da. Bu hayali kovmak için gözlerini yumdu.
Sözlerini sürdürdü Ökkeş Bahri Günenç.
“İşte o zaman iş sana düşüyor. Buna izin vermeyeceksin.”
“Vermem...” diye diklenir Şıh Topuz. “Kurşun yağmuruna tutarım hepsini.”
“Yok, öyle değil... “ diye burukça gülümser Ökkeş Bahri. “Onlar da bizim gibi kentin kurtuluşu için savaşım veren yiğit insanlardır. Kıyılır mı bir tekine bile... Böyle bir şeye yeltenirlerse, o zaman... Daha ben falakaya yatırılmadan, çekeceksin mavzeri, çekeceksin tetiği, vuracaksın beni.”
“Nasıl olur komutanım! O nasıl iş öyle! ”
“Nasılı masılı yok, bu bir emirdir.”
“Emir mi? .. Emrin baş üstüne de..”
Neyse ki Merkezi Heyetiye Başkanı onu cezalandırmak için değil, onurlandırmak için çağırmıştır.
“Senin yaptığını yapardım yerinde olsaydım ben de... “ der. Teşekkür eder. Akılsızlık ettim, düşünemedim. Oradaki herkesin canını tehlikeye attım bir nefes tütün için...”
Aslında hiç de akılsız, düşüncesiz bir insan olmadığını çok iyi biliyordu Ökkeş Bahri, Heyeti Merkeziye Başkanının. Biliyordu, Kendilerini sınamak için yapmıştı bunu.
Bu nedenle sevinç içinde döner yaverinin yanına. Mutludur Şıh Topuz da... Onca sevdiği komutanını öldürmek zorunda kalmamıştır.
“ANNEEE, BU KARA ADAM KİM! ”
Ökkeş Bahri, bir ara Fransızlar tarafından tutuklanmıştır. Tutukluluğu sırasında karısı Asya Hanımla ve beş yaşındaki oğlu Necip’in onu görmesine izin veriliyor. Görüşme sırasında küçük Necip öteden babasını görünce korkuyla bağırıyor:
“Anneee, bu kara adam kim! ..”
Zaten kara kuru bir adam olan Ökkeş Bahri Günenç tutukluluk günlerinde daha da zayıflamış, gözleri iyice yuvasına çekilmiştir.
Savaş bitmiş, Ermeniler Halep’e kaçmıştır. Geride onlardan Antep’te bir yığın han hamam, ev kalmıştır. Bütün bunların anahtarları koca bir masanın üstüne yığılır Merkez’i heyetiyenin bulunduğu Sabuncu Hanında toplanmıştır şehrin tüm önde gelenleri. Hüseyin Ağa
“Bu malları bölüştürmeye kalksak kimseyi memnun edemeyiz, O nedenle dileyenin bu anahtarlardan birer ikişer alsınlar. Artarsa birer ikişer daha alabilir,” der. Hangi anahtar nereyi açıyorsa, orası kendisinin olacaktır. Şansına artık... Masal gibi bir şey...
Herkes en iyi yapının sahibi olabilmenin umudu içinde gözleri ışırken biri var ki kapıya dikilmiş, gözbebekleri nefretten çakmak çakmak yanmaktadır. Ökkeş Bahri Günenç’tir bu.
“Ya ahali ne olacak? Onlara bir şey yok mu? ” diye sorar. Onlar savunmadılar mı bu kenti? Onların oğulları, kocaları, babaları ölmedi mi bu topraklar için? ..”
“Herkese dağıtılırsa kimseye bir şey kalmaz. Dahası eşraf olmanın değeri mi kalır o durumda?” der Bir Ağa.
“Tuh yüzünüze! ” diye bağırarak ve kapıyı çarparak çıkar gider Ökkeş Bahri Günenç. O günden sonra karısına babası Hacı Kara’dan kalan bir evde yaşayacaktır.
Bunun ne kadar acı verici bir şey olduğunu yüreğinin derinlerinde duya duya... Ama en azından halkın hakkını yemekten çok daha acı olmayacağını düşünerek bunun.
İyi de, abe dede, böyle bir gerçeği senden özge kim düşündü? .. Ermenilerden kalan savaş ganimeti mülklerin üstüne yatarak yoksul halkın hakkını yemenin acısını senden başka yüreğinin derinlerinde duyan oldu mu? ..”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.