ÇOCUKLAR ÖLMESİN

Her gün okula giderken bir olaya tanık oluyorum. Her gün aynı olaya tanık oluyorum. İşine gitmek isteyen bir anne ile onu bırakmak istemeyen iki kızı... Yok, hayır; kızlardan biri akıllı uslu durur hep kapıda. Yalnızca bakar, sümüğünü çekerek annesiyle, küçük kız kardeşine. Onları izlemekten okula geç kalıyorum her gün. Öğretmenim öfkelenmedi önce. İkinci gün kulağımı çekti. Sonra cetvelle vurdu elime. Gözlerimden yaşlar döküldü. Ama hiç ses çıkartmadım. Yine de her gün, o olayı izledim. Her gün okula geç kaldım. Her gün dayak yedim. Evimiz gittiğim okula çok uzak. İlkin bir tepeden ineceksin Sonra dümdüz, uzun bir yoldan geçeceksin. İşte bu yolun sonunda görüyorum her gün onları. Bir kadın. Yaşı yirmi beş var yok. Evinin kapısında küçük kızını kandırmaya çalışıyor. Küçük kız sözden anlamaz. Üç dört yaşlarında ancak, ikinci kız bundan iki yaş daha büyük gibi. Bu, duvara ya da kapıya yaslanır bakar yalnızca. Arada bir diliyle sümüğünü yalar. Burnunu çeker kimi zaman da. Öteki, ele avuca sığmaz bir şey. Zır zır ağlar durur. Annesinin ardına düşüp gitmek ister. Anne onu yanında götüremez. Orada da ağlar. Çalışma arkadaşları “Üf, usandık şunun çocuğunu getirmesinden de...” der. “Kreş mi burası? Çocuk bakım yurdu mu? Bırakacak kimsesi yoksa bir bakıcı tutsun canım...” Belki de fitlerler bunu müdürlerine. Bir telefon konuşması sırasında, bir gazeteci duyar çocuğun ağlamasını. Eğlenir gibi, “Yanlış mı açtım acaba?” diye sorar. “Çocuk yuvası mı yoksa orası?..” Gazete¬sine de yazar. Müdürü küplere biner... Onun için götüremez çocuğunu yanında. Anlatmaya çalışır küçük kıza bütün bunları. Küçük kız laftan ne anlar? O ağlar durur ancak. Gözlerinden sel gibi yaş boşanır. “İşime geç kalıyorum, tatlım..” der anne. Dokunsan o da ağlayacaktır. “Geç kalınca müdür amcan kızıyor bana. İşten atacağını söylüyor beni. O zaman hiçbir şey alamam size. Evimizde uslu uslu oyna ablanla. Bak, sana dönüşte gofret, pasta, balon getireceğim...” Hiçbiriyle kandıramıyor küçük kızı. Eteğini bırakırsa, onun bir daha geri dönmeyeceğinden mi korkuyor, ne?.. Bütün çocuklar duyar sanırım bu korkuyu. Küçük kız, eteğinden yapışmış, bırakmıyor anneyi. Anayoldan bir otobüs geçiyor. Eteğini kurtarıp koşmak, o otobüse yetişmek istiyor anne. Küçük kız ağıdını daha da yükseltiyor. Ardına düşüyor annenin. Anne umarsız. Anne ağlamaklı. Geriye dönüyor. Aklıma okulum geliyor. Koşarak uzaklaşıyorum oradan. Anne küçük kızı kandırabildi mi ? İşine yetişebildi mi? Dönüşünde çikolata, şeker aldı mı ona? Usulca giriyorum sınıfa. Ardını dönmüş, bir şeyler yazıyor kara tahtaya öğretmenim. O beni görmeden yerime oturabilsem bir. Tuzak kurmuş gibi dönüveriyor ansızın. “Kapıyı vurmak da yok artık...” diyor. “Sen huy edindin okula geç gelmeyi. Aç avucunu bakayım...” Açıyorum. Vuruyor cetvelle. Avucum çok acıyor. “Hadi, otur şimdi yerine. Bir daha geç gel de, göreyim.” Oturuyorum yerime. Yerim pencerenin yanında. “Dışarı bakma,” diyor öğretmenim. “Şimdi ayağımın altına alır, tepelerim seni. Hem geç gelir, hem pencereden dışarıya bakar durmadan. Hiç değilse derslerine çalışsa... Yo... Derslerine de çalışmaz. Sen iyi belledin bu tembelliği. Babanı ya da ananı çağıracaksın bana. Hemen yarın.” Bir türlü hızını alamıyor öğretmenimiz. Biraz yazı yazıyor tahtaya, sonra bana dönüp söylenmeye başlıyor yine. “Sen okulu, okumayı ne yapacaksın oğlum. Git bir çiftin çubuğun ucundan tut. Yardım et babana. Bir işe gir, sanat öğren ya da. Adam çıkmaz senin gibilerden. Kaptanoğlu Nurettin, derler benim adıma. Anladın mı? Tembel, düzensiz adam istemem hiç sınıfımda...” Ben bunca cezayı çok görürdüm. Cetvelle vurması neyse ya, bu söylenip durmaları, yerin dibine batırırdı beni. Arkadaşlarsa sevinirlerdi. Ders kaynıyor diye. Dersin kaynamasını da üstüme yükleyecektir az sonra. Beni tahtaya kaldıracaktır. Sorularla beni bunaltacak, bildiklerimi de unutturacaktır bana. Pencereden dışarıya kayıyor gözüm ister istemez. Ayşe öğretmen giriyor dış kapıdan okula, koşarca. Ayşe öğretmen de hep geç gelir okula. Yetişebilmek için çaba göstermiştir belli ki. Yüzü al mıdır, mor mudur?.. Müdüre görünmeden sınıfına girmek ister o da. Oysa müdür özel olarak onu bekler gibidir kapıda. Elini kolunu sallaya sallaya konuşur hep.  SÜRECEK  

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fevzi Günenç Arşivi