Böyle başa böyle tarak

  “Böyle başa böyle tarak” diye bir deyimimiz var. Bu deyimin uydurma da olsa bir de öyküsü anlatılır: Kelin biri, berbere gider: “Şu saçımı tıraş ettikten sonra güzelce tarayıver,” der. Berber bir “havle ela” çektikten sonra alır eline usturayı, adamın başını bir kere de kendisi sinekkaydı tıraş eder. Sıra taramaya gelmiştir. Alır eline 20 dişinden 10’u kırık bir tarağı, başlar kelin başını taramaya. “Bu nasıl tarak arkadaş. Dişlerinin çoğu yok.” diye kükrer Kel. Berber gülsün mü, ağlasın mı? Yoksa kendisi de ökeyle köpürerek: “Böyle başa böyle tarak!” mı desin? Sözü basınımıza getireceğim. Bizim köyde bir çok günlük gazete çıkar. Bu gazetelerin her birine köy muhtarlığının ortak sandığından 10 milyonlarca resmi ilan ödemesi yapılır. Kimi kime şikayet edeceksin. Ananı öpen kadı… İhsani Ozan’ındı değil mi türkü: “Bizim köyde bir ağayla bir Nazlı/Yaşıyordu yaşıyordu yaşar ya…/Ağanın göbeği Nazlı’nın karnı/Şişiyordu şişiyordu şişer ya..” Al muhtarı, vur gazeteye. Al gazeteyi, vur muhtara. Böyle köye böyle muhtar. Böyle başa böyle tarak. Böyle muhtara böyle gazete… Nasıl olsa muhtarlığın malı deniz, yemeyen domuz… Gelelim basınımızın haberciliğine. Bizde haberciliğin içine eden sadece yazılı basın değildir. Görsel medya da öyle. Politikacıların vaatleri gibi, seçilimden sonra vaatler nasıl unutulur giderse Haberler de olayın oluştuğu gün verilir, gerisini unutulur.. Bizim muhtarlığın besleme diyebileceğimiz günlük çoğu gazetelere verdiği resmi ilan, sus payı denen arpalıktır. Sesini yükselten muhalif bir günlük gazete ortaya çıksa, o gazetenin başına pişmiş tavuğun başına gelenlerden fazlası gelir. Yağcıysan, yalakaysan, etekleyiciysen, sen de bir ucundan yumulabilirsin muhtarlığın deniz olan malına. 20 Ağustos 2012’de Baş muhtarlıkta bir gazete çıkmaya başladı. Adı Süslü Anadolu’ydu. Bu gazetenin yayına başladığı tarihlerde muhtarlığın öbür yerel gazetelerin her birine ödediği arpalık payı 50 milyon lirayı aşıyordu. Şimdi bu rakam kim bilir kaça ulaştı? Bir gazetenin resmi ilan alabilmesi için gereken bekleme süresi eskiden 3 aydı. Sonra art arda 2 yıla çıktı. Süslü Anadolu çıkmaya başlayalı 4 yılı aştı, gazete, gereken bütün vecibeleri yerine getirdiği halde hala o arpalıktan nasibini alamadı. Neden? Muhtarlığa gereken yalakalığı yapamadı da ondan. Yerel bir gazetenin arpalıktan yaralana bilmesi için ilgili muhtarlık yasasına göre, en az 7-12 muhabirin gazeteye haber taşıması gerekir. Bu muhabirlere maaşlarının yanı sıra ödül olarak da, muhtarlığın ilgili Basın Yayın dairesince bazı olanakları olan sarı basın kartı verilir. İyi de, Bizim Arpa gagalayan gazeteler bir tek kişiyle çıkarken, ortalarda muhabir denen kimse yok ise kime gider o sarı basın kartları? El yanıt: “Naylon kadroda gösterilen patronun metresi, pavyondaki dostu, genelevdeki manitası gibi ömründe eline gazete almamış olan zavallıların da bulunduğu eşe dosta peşkeş çekilir bu kartlar.” Kurunun yanında yaş da yanmasın. Bu işi doğru dürüst yapan bir ikisine değil sözüm. Sadece resmi ilan almak için çıkan bin çok gazetenin yiyici başı sahiplerine: “Haram olsun size köy sandığından aparılan milyonlar! Boğazınızda kalır inşallah, yediğiniz tüyü yetmemiş yetim hakları!” Gelelim zurnanın zırt dediği yere, 13 Haziran 2016 tarihinde bizim muhtarlık sınırları içinde bir gazeteciye saldırıldı. Medyanın hemen hemen hepsi de olayı haber yaptı.  Eee, sonra ne oldu? Hiçbir şey olmadı. Biz hâlâ yazılı basından da, görsel basından da haberin devamını bekliyoruz. Bekliyoruz ama kimsede çıt yok. İşte bizde böyledir bizim köyün medyası erenler… Ey gazeteci! Bugün meslektaşınıza yapılan saldırı yarın size de yapılabilir. Haberin peşine düşmemekle mağduru yalnız bırakıyorsunuz. Bu, kendinizi de yalnızlığa mahkûm etmeniz demektir? Bizim köyün bu haber sorumluluğundan habersiz medyasına; bir kilisede rahip olan Pastör Nie Moeller’n Hitler Faşizminin yaşandığı yılların sonunda söylediği sözleri bir kez daha anımsayalım: "Önce Yahudiler için geldiler. Sesimi çıkarmadım. Çünkü ben Yahudi değildim. Sonra komünistler için geldiler. Sesimi çıkarmadım.  Çünkü ben komünist değildim. Sonra sendikacılar için geldiler. Sesimi çıkarmadım. Çünkü ben sendikacı değildim Sonra benim için geldiler. Ne yazık ki artık benim için ses çıkaracak kimse kalmamıştı." Sizin için ses çıkaracak birilerinin kalmasını istiyorsanız, susmayın!  

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fevzi Günenç Arşivi