BİR ZAMANLAR; KİLİS – 4

M.Ali CAN

                        Kilis’in şatafatlı dönemi 1960 – 1980 dönemleridir. O dönemde herkes para kazanıyor. Üzüm para ediyor. Kilis’te Tekel Suma Fabrikası var ve üzümü iyi bir parayla alıyor. Hem de kuru veya yaş üzüm fark etmiyor, her iki şekilde de alıyor. Bin kök kadar bağı olan; eğer tüm emeğini kendileri ederse, gül gibi geçinip, para bile artırıyorlardı. Kendi çaplarında iki yıl biriktirip, oğlan everip, kız gelin edebiliyorlardı. Evlerine ek bir iki oda yaptırabiliyorlardı. Bağların geliri çok iyi idi. Yalnız üzüm üreticileri nasiplenmiyorlardı bağcılıktan. Üzüm kesmeye giden rençberler, at arabacıları, Tekel Şarap Fabrikasında çalışan hamallar (Hamallar: genelde iktidardaki partinin taraftarlarından oluşurdu. Bu hamallardan tekrar komisyon alan parti militanları ve yöneticileri de vardı.) Her ne olursa olsun para kazanılıyor ve insanlar aç kalmıyordu. Yaş üzüm bittikten 2-3 ay sonra kuru üzüm sezonu geldiğinde yine fukaralar için işti. Bu kez kuru üzümleri depodan eşip doldurmaya adam lazımdı. Bunlar; depolardan yapılan doldurma aile boyu işçi olanlar ve güveniler olanlara verilirdi. Mal sahipleri kuru üzümleri doldurdukları ya eski kullanılmayan bir ev, yada; bir düzgün depo idi. Bu depolarda birbirlerine iyice yapışmış olan üzüm kitleleri birbirlerinden ayrılır ve tellüslere doldurulurdu. Dolduran kişiler para kazanırdı. Evlerden ya da depolardan alınan kuru üzümler, Tekel’in kuru üzüm depolarına; genelde at arabaları ile taşınırdı. At arabaları da iki kuvvetli at ya da katır koşulu olurdu. At arabacıları da para kazanırdı. At arabaları ile getirilen kuru üzümler; oradaki hamallar vasıtasıyla Tekel’in depolarına biriktirilirdi. Tekel’in depolarında çalışan hamallar; çuval başına para aldıklarından, bazı mal sahipleri; az para vermek için büyük çuvallara tepeleye, tepeleye doldururlardı. O da hamallar için sakatlığa yol açabiliyordu. Hamalların aldığı para birçoklarına çok fazla gelirdi. Zaman zaman üreticiler ile satıcılar arasında tartışma, kavga çıkardı. Bazen hamal grupları arasında da kavga çıkardı. Dediğim gibi herkes bir şekilde para kazanırdı.

                Bu Tekel öyle bir kurum idi ki; bir kişiyi belediye başkanı ve milletvekili yapabilmiştir. Rivayet odur ki; Kilis’in gelmiş ve de geçmiş siyasetçilerinin içerisinde en çok bahsedilenlerden olan; Rahmetli Ekrem Çetin, Tekel’in sayesinde üç dönem Kilis Belediye Başkanlığı ve 16. Dönem Gaziantep Milletvekili olmuştur. Üzüm alım döneminin birinde; Tekel’e üzüm için sıra almak başlı başına bir iş ve iktidar partisinden olanlar alıyor ve de aldıkları sıralarını satıyor ve tekrar sıra alabiliyorlar. Kısacası sıra satıyorlar. Partilerden işi olmayan vatandaş ise bundan sıkıntı kapıyor ve kalabalık arasında homurdanmalar oluyor. O dönem Ziraat Odası Kilis Şube Başkanı olan Ekrem Çetin bu duyumu alır almaz, doğru Tekel’e geliyor. Tekel Müdüründen konuşmaya girdiğinden birkaç dakika sonra, Müdürle beraber, müdür odasına bağlı olan balkona çıkıyorlar.  Kimse ne konuştuğunu söylemiyor ancak; Rahmetli Ekrem Çetin Müdüre iyi bir şekilde, bir şamar konduruyor. O olaydan sonra Ekrem Çetin artık Ekrem Çetin olmuştur. Yoksulu, zengini tüm vatandaşlar; sokakta, pazarda, kahvede artık her yerde Ekrem Çetin’i konuşuyor.  “Söğütlü Ekrem Çetin; Tekel Müdürünü dövmüş, Tekel Müdürü sesini çıkaramamış”, “Köylünün biri Tekel Müdürünü dövmüş” …v.b  nice sözler konuşuldu o günlerde Kilis’te.

                 O dönemlerde toprakta da bereket vardı. Yağmur ve kar hemen hemen her yıl yağardı. Derelerin çoğu da akardı. Beşenli, Akpınar, Zoppun, Söğütlü Dere, Çakkallı deresi, Afrin, Sinnep, Narlıca Deresi….   Birçok dereler yağışlar iyi olduğundan dolayı hemen hepsi akardı. Haliyle ürünlerde verimli olurdu. Şimdiki gibi araziler borda bırakılmazdı. Kıraç ve engelli araziler; at, öküzlerle ve hatta eşeklerle kara sabanla sürülürdü. Her yerden ürün alınırdı. Kıraç arazilere arpa, mercimek, sile …v.b. ekilirdi boş bırakılmazdı. Sulu ve verimli olan arazilerde her türlü ürün yetiştirilirdi. Mesela şimdi küncü dediğimiz susam yetiştirilmiyor, neden? Çünkü emeği çok. Birçok tarla masrafını kurtarmadığı için artık ekilmiyor. Sadece destekleme almak için, ektik diye, resmi kurumlara  bildiriliyor. Bu dönemde zeytinyağı da iyi para ediyordu. Büyüklerimiz derlerdi ki; “bir kilo zeytinyağı, yarım kilo kıyma parası ederse değerindedir.”  O dönemlerde büyüklerimizin dediği gibi olmazsa da yakın fiyatlarda giderdi; Zeytinyağı. Şimdilerde öylemi bir kilo kıyma 50 – 60 tl.  Bir kilo zeytinyağı 13-15 tl. gibi.

                Zaten bağlar söküldü. Tütünü de bir şekilde yok ettiler; kimse sanki sigarada, rakıda içmiyor. Ne oldu o kadar içki ve sigara piyasası yabancı şirketler aldı. Milyarlarca döviz şimdi bunlara gidiyor. Halbuki; böyle uygulama olmasa idi; hem biz dışarıya döviz ödeyip almazdık, hem de biz dışarıya satar döviz kazanırdık. Senin benim demekle olmuyormuş.

                1980 den önce Kilis’e turistik alışveriş dediğimiz; kaçak elektronik eşya, çay, kahve, kumaş, sigara, fincan, tabak…v.b. almaya gelenler yerli ürünlerimizden de alıyorlardı. Gelir elde ediliyordu. Şu anda kimse bağda, bahçede çalışmıyor. Bağları söküyorlar, zeytinlikleri de sadece sürdürüp ve hasadına gidiyorlar. Ürün para etmediği emek vermiyorlar. Halkın yoksul kesimi. İş – Kur dan iş beklentisi içinde kadınlı, erkekli. Varsıl kesimi ise sermayesini bağrına basmış ne alıyor, ne satıyor ve ne de yapıyor. Sadece bekliyorlar. Ne olacak? Bakalım, bekleyip göreceğiz….   ( Sürecek)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
M.Ali Can Arşivi