BAY ŞAFAK ÖYKÜLERİ: 7

  Dayıma yaranmak için sesimi gürleştirmeye çalışarak söylemiştim bunları. “Aferin sana Bahrican General…” dedi dayım, omuzlarını tapışlayarak. Biraz sertçe dokundu galiba. Az kalsın yüzükoyun kapaklanıyordum. “Evlenmemize daha yıllar var,” diye konuştu Kemal binbaşı. İhtilali yaparsak şimdi elimize ne geçecek?” Başkomutanımız gerekli yanıtı verdi: “Köyümüze yeni bir okul yapılacak. Orta okul da açılması için girişimlerde bulunulacak. Liselerde, üniversitelerde okuyacak olan çocuklarımız için kentlerde yurtlar açılması sağlanacak. Buralarda hepiniz okuyup büyük adam olacaksınız. “Yurt ne ki?” diye sordu Ömer yüzbaşı. “Yurt, kentteki okullarda okuyan çocuklarımın yiyip içip yatmalarını sağlayacak yerdir.” diye açıkladı dayım. “Öyleyse ben okurum,” dedi Cumali teğmen. “Ben müyendiz olacağım!” diye konuştu Halil yarbay. “Müyendiz ne la?” diye sordu Durmuş. “Müyendiz büyük adam,” diye yanıt verdi araya girerek Kara Mâmed yüzbaşı. “Müyendizler çok para kazanırmış. Köyümüze gelende Çerçi İbo dayı söylediydi.” “O zaman ben de müyendiz olurum” dedi İhsan albay. Başkomutan: “Müyendiz değil, mühendis…” diye düzeltti yanlışlarını çocukların. Sonra da açıklamalarını sürdürdü. “İhtilalin bugün için bize ne faydası var, derseniz, şimdilik bütün çocukların her gün meyve yemeleri sağlanacak. Sonrası için ise, köyümüzde arıcılık yapılacak. Bu arıların ballarını yiyeceksiniz. “Bal bal!..” diye sevinçle çağrıştı hepsi birden. “Köyümüzün her yanı çeşitli meyve fidanlarıyla donatılacak. Bu fidanlar büyütülünce türlü çeşitli meyveyi bol bol yiyecek gürbüzleşeceksiniz.” “Bu daha iyi…” dedi bu kez Ramazan yarbay. Şafak dayım anlatmayı sürdürdü: “Şimdii bunların hiç biri yok ama ihtilalden sonra olacak. Varsılların çocukları evlerinde gizli gizli her şeyi yiyip içiyor. Olan fakir fukaraya oluyor. Yoksullar, marabalar, gündelikçiler geçim zorluğu çekiyor.” “Çekiyor…” dedi Necip ede. “Bunların paylarının artırılması gerek. Ama muhtarın umurunda bile değil bütün bunlar. O yüzden bu gece ihtilal yapacağız. Köylü adına muhtarlığa el koyacağız. “Koyalım…” dedim ben. “Fakir fukarayı yoksulluktan kurtaracağız. Köyde herkese eşit davranılmasını sağlayacağız.” “Sağlayalım!...” dedik hepimiz birden. Başkomutan: “İş bittikten sonra ihtilalin yapıldığını minareden birimizin köylüye duyurması gerek,” deyince Necip ede atıldı. “Ben duyururum,” dedi. “Benim sesim güzeldir. Bu gün minareye çıkıp türkü söylediydim. Neydi o? ‘Manda yuva yapmış göğüt dalına…’ Ama türküyü bitiremeden hoca dedem yakaladıydı beni. Kulağımı çektiydi.” “Tamam, dedi dayım. Duyuruyu sen yaparsın. Bu kez kimse kulağını çekemez. Artık bir generalsin sen.” Keyifendi Necip ede. Muh¬tar, Şafak’ın en küçük ab¬la¬sı¬ Gülüş tey¬ze¬min ko¬ca¬sı Ahmat enişteydi. Devrilecek olanın kişinin akrabamız olması hiç birimizin umurunda değildi. Çünkü önemli olan, köyün dayımın dediklerini yapacak bir yönetime kavuşmasıydı. He¬men bir İh¬ti¬lal Ku¬ru¬lu oluş¬tu¬rul¬du. Ora¬da¬ki her¬kes ku¬ru¬lun bi¬rer üye¬si oldu. Hepimiz ihtilale ihanet etmeyeceğimiz konusunda and içtik. Yat¬sı eza¬nın¬dan son¬ra ca¬mi¬nin av¬lu¬sun¬da top¬lan¬ma¬yı ka¬rar¬laş¬tı¬ra¬rak da¬ğıl¬dık.             BİTMEDİ   Yat¬sı eza¬nı okun¬du¬ğun¬da bi¬rer iki¬şer or¬ta¬ya çık¬tık. Caminin çevresinde dolaşmaya başladık. Yatsı namazı en kısa namazdır. Çok geçmeden ibadetlerini bitirip caminin kapısından çıkmaya başladı namazını kılanlar. Namazından sonra ca¬mi¬nin av¬¬lu¬sun¬¬da do¬laş¬ma¬mız, camiden çıkanların pek dik¬ka¬ti¬ni çek¬me¬di. Biz ço-cuk¬lar ora¬da hep top¬la¬nır, oy¬nar¬dık da onun için… Ne ki bu kez el¬le¬ri¬miz¬de kavak dallarından kesilmiş tüfeklerimiz var¬dı. Biz¬ler¬ yine de ayı¬rı¬mı¬na va¬rıl¬ma-ma¬sı içi¬n onları arkamızda saklıyorduk. Herkesi uyutmak kolaydı ama dedemi asla! Camiden en son o çıktı. Yanımdan geçerken durdu. Ya¬na-ğı¬mı ok¬şa¬ya¬rak sor¬du: “O arkanda sakladığın ne¬dir to¬ru¬num?..” “Tü-tü-tü¬fek....” di¬ye¬bil¬dim. Tüfeğimi alıp inceledi. Güldü. “Ne ya¬pa¬cak¬sı¬nız tü¬fek¬le be to¬ru¬num?..” Ya¬lan söy¬le¬me¬yi de bir tür¬lü be¬ce¬re¬mez¬dim ki... En azından susabilirdim. Bunu da yapamadım. Gerçeği ağzımdan kaçırdım. “Köyde İhtilal ya¬pa¬ca¬ğız dede...” “İhtilal ha?.. Yani devirim. Pe¬ki ki¬mi de¬vi¬re¬cek¬si¬niz?” Dilim çözülüvermişti. “Muh¬tar Ahmat Kiya enişteyi...” De¬dem tatlı tatlı gül¬dü. An¬la¬şı¬lan söz¬le¬ri¬mi cid¬di¬ye al¬ma¬mış¬tı. “İyi de¬vi¬r¬me¬ler ba¬ka¬lım...” de¬yip iri parmaklarıyla saçlarımı karıştırdıktan sonra evine doğru uzaklaştı. Necip ede koşarak yanıma geldi. “Ne diyor dedem, ne diyor?” “İyi devirimler, diyor.” “Öttün ha! Bunu duyarsa Başkomutan çok kızacak.” “Duymaz canım, nereden duyacak. Sen söylemezsen tabii.” “Söylemem.” Cami tümden boşalınca ıslık çalarak arkadaşları başıma topladım. Sonra da sayım yaptım. Sayım bittiğinde Başkomutanımızın dışında herkes hazırdı. Bir süre sessizce bekledik. Doğrusu ben de kaygılanmaya başlamıştım. Emir komutayı General Necip edeye devrederek dayımı aramaya çıktım. Şu anda nerede olduğunu hemen hemen biliyordum onun. Bir Başkomutan, hayati önemi olan bir sefere çıkarken nişanlısıyla helalleşmeliydi, değil mi? Kesin şimdi, o da bunu yapıyordu. Doğruca dayımın nişanlısıgilin evine yollandım. Yanılmamışım. Ayçimen abla evlerinim duvarından yarı beline kadar sarkmıştı. Dayım sokaktaydı. Gözlerini ağaçtaki karganın peynirine dikmiş tilki gibi ağzı açık, başı havadaydı. Gülüşerek söyleşiyordu ikisi. “Aman, Ayçimen abla dikkat et, düşersin!” diye seslenerek onu uyaracaktım ama o buna koymadı. Beni görünce dayıma “Tanrıya emanet ol…” diyerek gözden yitti. Dayım da ardı sıra parmaklarını dudağına götürdükten sonra ona öpücükler yolladı. İçim sızladı. Ben Gülümay’ımla vedalaşmamıştım. Belki şu anda o da benim yolumu gözlüyordu. “Neredesin Başkomutanım!” demeyi bile akıl edemedim. O ise: “Gidelim General…” dedi. “Sen git dayı, dedim. “Ben sıkıştım. Şuraya bir yere çövdürüp(*) gelirim.” Dayım uzun adımlarla uzaklaştı. Ben de Gülümaygilin evinin yolunu tuttum. Sokaklarına girer girmez onu karşımda bulmayı umuyordum ama umduğum gibi olmadı. Gülümay ortalarda yoktu. Ya beni beklemiş beklemiş gitmişti ya da hiç gelmemişti. Üzünçle arkadaşlara doğru yürüdüm. İçimi bir burukluk basmıştı. İhtilali başaramazsak, başıma bir iş gelirse, vedalaşamadığımız için herhalde çok üzülecekti Gülümay. Dayım bizlere son komutlarını verdikten sonra yola koyulduk. Muhtar Ahmat Kiya amcanın evine doğru usul adımlarla ilerliyorduk. BİTMEDİ  

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fevzi Günenç Arşivi