Fevzi Günenç
BAY ŞAFAK ÖYKÜLERİ-11
Yayınlanma:
Güncelleme:
Mamo kiya ile Şafak dayım kendileri için ayrılan baş köşedeki mindere oturdular. Gazocağı kutusunu dayımın önüne bıraktım.
Gözlerim oturacak yer aradı. İğne atsan yere düşmeyecek kadar kalabalık olan odada yer ne arardı. Ama bana göre yerden çok ne vardı. En başta dayımın kucağı... Kendimi o kucağa bıraktım. Dayım sevecenlikle sarmaladı beni.
Ben kucağında olduğum halde, gazocağının marifetlerini bir kez daha saydı döktü dayım. Şimdi sıra anlattıklarını göstermeye gelmişti.
Onun çalışabilmesi için benim yer değiştirmem gerekiyordu. Mamo kiyanın kucağıydı şimdi yeni yerim.
Dayım gazocağını kutusundan törenle çıkarttı. Onu herkesin daha iyi görebilmesi için, önceden hazırlanan üst üste konmuş iki kerpicin üzerine yerleştirildi.
Köylüler bu sihirli aleti ezberlemek istercesine gözlerini gazocağına dikmişti. Odadakilerden başkaları da aynı çaba içindeydi. Ayaktakiler öndekilerin başını iki yana iterek gazocağını görmeye savaşıyordu.
Bu savaşın en kızgın olduğu yerlerden biri de odanın penceresiydi. Pencerede bir ara İpsiz Ali’nin Gülüş ’ünü görür gibi oldum.
Oydu canım, kesinkes oldu. Başka hiçbir kimse önündekileri iki yana öyle sert savuramazdı. Sanırım izleyicilerin arasındaki tek kadın da oydu.
Dayım önce az miktarda mavi ispirto döktü ocağın üst haznesine. Sonra kibriti çaktı. Sonra gaz ocağını pompalamaya başladı.
Çok geçmeden gazocağı minik bir yanardağ olmuştu. Kratere benzeyen ağzından adeta lavlar fışkırıyordu. Mavi bir alev odanın içini biraz daha aydınlattı.
Durmuş koşarak içi su dolu koca çaydanlığı getirdi. Dayım çaydanlığı dikkatle gazocağının üzerine yerleştirdi.
“İşte bu gaz ocağı… Üstündeki de çaydanlık…” dedi. “Beş on dakikaya kadar çaydanlıktaki su fokur fokur kaynayacak. Eğer çay pişirmeyecek de yemek yapacaksak, o zaman çaydanlık yerine kazanı koyarız.”
Odanın içindeki herkes uzun bir “Abooo!...” çekti.
Dayım sözünü sürdürüyordu:
“Çaydanlıktaki su kaynadı mı? O zaman içine Durmuş arkadaşımız çayı boca edecek. Çayın acımaması için artık gazocağını söndüreceğiz.”
Denildiği gibi yapıldı. Su kaynayıp çaydanlığa bir paket tekel çayı boşaltılınca gazocağı söndürüldü. Çaydanlıktaki çay demlenmeye bırakıldı.
Mamo kiyanın büyük oğlu Ramazan’la kiyanın kardeşi Durmuş odadakilere çay bardaklarını dağıtmaya başladılar.
Bu kadar çok adama çay bardağı bulunamayacağı için, köylülerden çoğu bardağını, kimi de bardak yerine kullanacağı tasını yanında getirmişti.
Çay bardağı dağıtma işi bitince, her beş-altı kişinin oluşturduğu kümelerin önüne birer pekmez tası kondu. O yıllarda şeker kıt olduğundan, herkes çayını pekmezle içmeye alışmıştı.
Biraz sonra çay demini buldu. Durmuş çaydanlığı eline aldı. Baş köşedekilerden başlayıp çayı herkesin kabına dökmeye başladı. Artarsa, ayaktakilere de verilecekti elbet. Artmazsa, onun da kolayı vardı.
Çaydanlık ikinci kez suyla doldurulurdu. İçindeki çay posasından oluşan şeytan sidiği de iyice kaynatıldıktan sonra çay diye ayaktakilere dağıtılırdı.
Şimdi odadaki herkes, bir yandan çaylarını yudumluyor bir yandan da böyle bir gazocağına sahip olmanın hayalini kuruyordu.
Artık odadakilerin de, dışarıda ayakta kalanların da hayalinde böyle bir gaz ocağına sahip olmak vardı.
Bunun fiyatı ne kadardı acaba? Sıradan bir köylünün, bir marabanın, bir ırgatın gücü yeter miydi bunu almaya?
Fiyat sorulduğunda sadece gülümsemekle yetindi dayım. Ne “Yeter,” dedi. Ne “Yetmez,” dedi. O da böyle bir insandı işte. Fiyatı düşük görüp küçümsenmesini istemezdi gazocağının. Yüksek görüp “ben alamam” diye umutsuzluğa da düşülmesini de istemezdi.
Ucuz da olsa, pahalı da olsa, Gülüşgilin böyle bir gaz ocağ olmalıydı. Gerçi olmuş olmamış umurunda değildi İpsiz’in. Ama sen gel de bunu bir de Gülüş hanıma sor.
Karısının gözlerinde yanan korlaşmış ateşi görür görmez “tamam…” derdi İpsiz. Tamam da neyle, hangi parayla tamam?”
Her şeyin bir çaresi bulunurdu canım. Dur bakalım gün doğmadan neler doğacaktı?
BİTMEDİ
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.