Fevzi Günenç
8. MUSTAFA FEVZİ AKDOĞAN
Yayınlanma:
Güncelleme:
Adımı Mustafa Fevzi bey amcadan almışım. Dedemle o kadar iyi arkadaşlarmış ki, içtikleri su ayrı gitmezmiş bir zamanlar. Bu dostluğu pekiştirmek için de dedem onun adını vermiş bana.
Ne yazık ki hiç çocuğu olmamış Mustafa Fevzi bey amcanın. Olsaydı belki o da silah arkadaşı Ökkeş Bahri’nin adını koyardı ona.
Savaştan sonra, Belediye Başkan Yardımcılığı, Özel İdare Müdürlüğü gibi görevlerde bulunarak emekliye ayrıldıktan sonra inzivaya çekilmiş gibi kapandıkları Eblahan’daki Çıkmaz sokakta eşi Şükriye hanımla uzun yıllar yaşadı.
Şükriye hanım da sevgilisiydi Akyollu, Tepebaşılı, Kozanlılı, Eyüpoğlulu, Kayacıklı kadınların. Hepsine nur topu gibi evlatlarıyla birlikte bir kez daha can bağışlayan bir ebeydi çünkü o.
“Mısta Fevzi bey” diye anılırdı aile içinde Mustafa Fevzi Akdoğan. Antep harbinin ünlü kahramanlarındandı. O kadar engin gönüllüydü ki, gerçekleştirdiği hiç bir kahramanlığının gündeme getirilmesini istemezdi.
Onun değerini bir tek silah arkadaşı olan dedem Ökkeş Bahri Günenç ile Ali Nadi Ünler bey amca bilmişti. Üçü birbirlerinin gösterdikleri yararlıkları sır gibi saklarlarmış. Neden? Çünkü onlar vatan için, namus için savaşmışlardı. Öğünmek, bu öğünçten yarar sağlamak için değil.
Üç arkadaştılar. Üçü de teğmen olarak gelmişti Antep’e. Ökkeş Bahri, Ali Nadi, Mustafa Fevzi… Hemen ellerine silah tutuşturulmuş, Ayıntap çevresinde oluşturulan cephelere komutan olarak yollanmışlardı.
Mustafa Fevzi Akdoğan bey amcanın bir yeğeni Berber Nuri Akdoğan’ndı. Amcanın bir yeğeni daha vardı. Gaziyurt Matbaasında çalışan Mehmet Akdoğan’dı o. Beyaz benizli, uzun boylu, güler yüzlü sonsuz saygılı, terbiyeli bir ağabeydi.
Her iki yeğen de babalarını Antep harbinde kaybetmişti. Buradan yola çıktığımızda Mustafa Fevzi beyin iki erkek kardeşi olduğunu anlıyoruz.
Mustafa Fevzi bey denince aklıma güzel, bakımlı bir bahçe gelir. İçinde ebruli hanımelleri açan güzel bir bahçe… Başka bir çok çiçeklerin de renk cümbüşüne dönüştürdükleri bir bahçeydi burası… Bahçenin her yanı ekinliklerle çevriliydi. Sanırsınız ki dünyanın bütün çiçekleri yer almıştır bu ekinliklerde. Ekinliklerin bir özelliği vardı. 35’lik boş rakı şişeleriyle çevriliydiler.
Bahçenin bakımı Şükriye teyzeye aitti. Her akşam bir tane rakı şişesini boşaltmak ise Akdoğan amcanın göreviydi. Teyzemiz o boş şişeleri biriktirir, sonra onları çiçekliklere duvar yapardı. Hayatımda çevresi şişelerle çevrilmiş, güzel özge bir bahçe görmedim.
Üç eski savaşçı sık sık buluşurdu birbirlerinin evinde. Ben bu kalabalığı bizim Sadık Çavuş sokağındaki evimizde de gördüğümü anımsıyorum. Ali Nadi bey amcaların Eyüpoğlu mahallesindeki Küçük Kastelbaşı sokağında da…
En çok ise Mustafa Fevzi bey amcaların Eski Doğumevi sokağını uzantısı olan çıkmazdaki o renk cümbüşü bahçeli evinde buluşulduğunu anımsıyorum.
Mustafa Fevzi beygilin evindeki odalarından birinin pencereleri Dumlupınar Sinemasına bakardı. Biz çocuklar, gençler doluşurduk pencerelere. Bedavadan film izlerdik oradan. Filmi izlerken burnunu çeke çeke ağlardı kimi zaman halalarım, Ali Nadi Ünler beyin büyük kızı Bedia abla, sonradan küçük amcam Burhan Cahit’le evlenerek yengem olan Altan ablam da…
Filmi izlerken arada bir kendilerini tutamaz kahkahalar atardı beş kız. Çocuklarının bu kahkahaları üzerine başlarını onlara döndürürdü anne babalar. Kahkahanın nedenini anlayamazlardı ama sanki anlamışlar gibi tebessüm ederlerdi her seferinde.
Çocuklar film izlerken, bir köşeye çekilmiş olan anneler, günün dedikodularını nakışlardı. Babalarsa sanırım savaş anılarına dönerlerdi. Erkeklerin önünde kısa boylu bir masa olurdu. Masanın üzerinde içi kar yüklü bir su sürahisi, üç su bardağı, üç de tek denilen ufak rakı bardağı olurdu hep.
Meze olarak da sanırım günün meyveleri yer alırdı masada. Korkarım bu meyve de zerdaliden başka bir şey olmazdı. Eğer çocuklardan artmışsa üç beş sarı zerdaliye dokunmaya çekinir, içkiyi yuvarladıktan sonra yumruklarıyla kurularlardı dudaklarını babalar.
Halkımızın savaşlarda hep ölüme, öne sürülmesi, savaş sonrası da ganimetin varsıllar arasında bölüşülmesi kahrederdi onları. Bu nedenle de küserdi topluma Mustafa Fevzi bey amca. Susardı. İçerdi. Çiçekliklere 35’lik rakı şişeleri hazırlardı.
Mustafa Fevzi bey amca Mustafa Fevzi bey amca!.. Ben senin yerinde olsam kendimi içkiye vurup susmazdım öyle. Haykırırdım o haksızlıkları, haksızların yüzüne! Bunun bedeli ucuza mal olmazdı bana elbet ama hiç olmazsa içkiyle hançerlemezdim kendimi, gerçekleri içime ata ata…
Öyle de olsa, böyle de olsa, sonunda toprağa karışıyor bedeni insanın. Geriye, eğer bırakmışsa, bir güzel adı kalıyor.Güzel adlı adaşım, büyük Mustafa Fevzi Akdoğan amcam, yüreğimizin başı olacak her zaman yerin.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.