Mesut Balcan
İNSANIN-İNSANA TAHAKKÜMÜ
Yayınlanma:
Güncelleme:
Doğal Seçilim, belki de herkesin artık ezbere bildiği ve muhtemelen de canlılar üzerinde en vahşi ve ciddi biçimde etkiyen mekanizmadır. Yine de, genellikle günlük kullanıma en çok yerleşmiş veya en iyi bildiğimizi düşündüğümüz kavramlarda en ciddi eksiklerimiz olabileceği düşünülürse, bu konuyu bilimsel bir biçimde okumakta fayda vardır.Doğal Seçilim, bir popülasyon dahilindeki genetik ve fenotipik varyasyon (çeşitlilik) içerisinde, yaşanılan ortama (habitata) en çok uyum sağlayabilme potansiyeline sahip canlıların potansiyel olarak var olması ve bunların, değişen ortam koşulları dahilinde aktif olarak bu ortamlara uyum sağlamaları sonucunda, fenotipik yapısından dolayı habitata uyum sağlayamayanlara göre yaşam mücadelesinde daha başarılı olabilmeleri ve bunun sonucunda daha fazla ve kolay üreyerek kendilerindeki göreceli "avantaj" sağlayan genleri yavrularına aktarma şanslarını arttırmalarına bağlı olarak popülasyonların sürekli olarak daha uyum sağlayan bireylerin bulunduğu bir yapıya doğru evrimleşmesini sağlayan mekanizmadır.(1)
Bunun özellikle son günlerde sosyolojik alana ve insana aktarımı ve bunun türkçesi güçlünün ayakta kalabilme yeteneği olarak tanımlanabilir. Yani insanın insan üzerinde tahakkümü ve güçsüzün ortadan kaldırılması hata yanlış anlaşılmayla halk dilinde zalim ve mazlum ilişkisi denilebilir. Nitekim son dönemlerdeki savaşlar bunu gösteriyor bir topluluk veya bir devletin kendi refahını yükseltme uğruna binlerce insan, canlı ve doğal varlık yok edilebiliyor. Yani Afrikanın bir yerinde insanlar açlıktan ölürken bir taraf obezite ile savaşıyor. Sosyal adaletin olmadığı durumun sosyolojik alanda karmaşık ve kompleks olan insanın diğer canlılardan çok farklı olmadığını bize göstermektedir.
İlk topluluklarda toplumsal ilişkilerden kaynaklanan bu hiyerarşik yapılanmaları ve insanın insan üzerinde kurduğu tahakküm kesintisiz ve birden oluşmadı. Muhtemelen toplumsal ilişkileri şekillendiren indirgenemez asgari, karşılıklı bağımlılık, yararlanma hakkı, dayanışma ve eşitsizlerin eşitliği gibi değerler ile kurumsal hiyerarşiler ve itaat etme - emretmeye dayalı tahakküm ilişkileri arasında çatışma olduğu; ve bu değerlerin hiyerarşik yapıları ve tahakkümü sınırlandırmaya çalıştıkları söylenebilir. Bununla beraber insanın insan üzerinde kurduğu bu devasa tahakküm sisteminin insanın doğayı tahakküm altına alması gerektiği kabulüne doğru yayılması da zaman aldı.(2)
Toplumları devletli-devletsiz toplumlar olarak en genel şekliyle iki kategoriye ayırır. Clastres’a göre devletsiz toplumlar olan organik toplumlarda iktidar mercii toplumun dışında ayrı bir yerde değildir. Yani iktidar bizatihi toplumsal alan içine gömülmüştür ve o topluluğun ya da toplumun üyeleri tarafından kullanılır. Toplumun dışında ve ötesinde toplumdan ayrı olarak iktidarın oluşumunun temelinde, büyük adamlar, yaşlılar ve şamanların işbirliği ile oluşturdukları kurumsal yapılar vardır. (3) Burada güç devletli yapılar tarafından devletsiz toplulukları entegrasyon ve asimilasyon modernliği ile yok etmeye çalışır. Bu yöntem olmasa veya tutmasa son kertede vahşice yok etmeye çalışır.
İktidar, bireyin elinde olması gereken iktidarı-gücü başka birine ya da başka bir merciye devretmesi ile başlar. Ardından kurumsallaşmış emretme itaat etme sistemi olarak hiyerarşinin ve tahakküm ilişkilerinin gelişebileceği bir toplumsal-kültürel zemin oluşmaya başlar. Bu zemin bireyin kendi kendine kararlar alabilecek yetkinlikte olmadığı düşüncesi ile temellendirilmeye çalışılır. İktidar merci tarafından birey (siz bunu 21.yüzyıl için “yurttaş” olarak okuyun) rüştünü ispatlamamış bir çocuk olarak kabul edilir. Böylelikle onun adına kararların başka biri ya da bir merci tarafından verilmesi gerektiği düşüncesi toplumda meşrulaştırılmaya çalışılır. İktidar bir kez devredildiğinde yurttaşlar yaşamları üzerinde hiçbir söz hakkı olmayan, basit bir figüran olmanın ötesine geçemezler.
İnsanda seçilimin başka canlılar üzerinde tahakkümünden kendi üzerindeki etkileri de dikkat edilmesi gereken bir husus, kendine benzetme , gücünü gösterme, asimilasyon, diz çöktürme...vb yüzyılardır insanın insan ile savaşımın somut kanıtları ile doludur.
1-http://www.evrimagaci.org/makale/107
2-http://www.ekoloji.org/index.php?option=content&task=view&id=96
3- Pierre Clasters, “Vahşi Savaşçının Mutsuzluğu- Siyasal Antropoloji Araştırmaları”, Ayrıntı yay. Çev.: Alev Türker-Mehmet Sert, 1992, s.104-126. Ayrıca Bakınız Pierre Clastres, “Devlete Karşı Toplum”, Ayrıntı Yay. 1991.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.