Kazım Aldoğan
Gelenek ve Geçmişin Siyasi Rantı
Gelenek ve Geçmişin Siyasi Rantı
Önce hep yaptığım gibi konuya tarihin arka sayfalarından dolanarak geleceğim. Meselenin özünü anlamadan söz havada kalır.
Edmund Burke Fransa Üzerine Düşünceler adlı çalışmasında, devrim günlerinde Fransız entelektüellerinin ilkesizliğinde söz ederken şöyle bir tespitte bulunuyor; ’dalkavukluk hem yapanı hem de yapılanı bozar; pohpohlama kralların dışında kimsenin işine gelmez. Bu nedenle hükümetle, kamu gücüyle, orduların disiplini ve itaatkârlığıyla, etkili ve iyi dağıtılmış bir gelirle, ahlakla ve dinle, mülkün sağlamlığıyla, huzur ve düzenle, sivil ve sosyal davranışlarla nasıl birleştirildiği konusunda bilgilendirilene kadar Fransa’nın yeni özgürlüğünü tebrik etme işini askıya almalıyım’’.
Modernleşme ve uluslaşma sürecinde Fransa devriminin düşünce kaynağını model alan Türkiye’nin siyaset insanı da Edmund Burke’nin tarif ettiği benzer özellikler taşıyor. Bir taraftan bedel ödeyen aydınlar varken, diğer taraftan ilerlemenin önünde engel olan oportünist ve pragmatik siyasetçi topluluğu.
Türkiye sağının modernleşme ve ilerlemenin önüne koyduğu sözde gelenekçi bariyer hala kalkmış değil.
Bu konuyu biraz açalım.
Kemalist ideolojinin kökleri tarihsel bir gerçek olarak, Avrupa Aydınlanmasının bir sonucu olarak Fransa devriminin felsefesine dayanmaktadır. Bu tarihsel devrimin Osmanlı’ya etkisi I.Meşrutiyet ile başlayan ve İttihat Terakki Cemiyetinin Osmanlı’nın yerine neyi koyacağı tartışmasıyla devam eden bir süreci takip eder.
İttihat ve Terakki’nin düşünce akımından gelen M.Kemal Atatürk Anadolu’yu gezdikten sonra toplumun sosyal ve kültürel dinamikleri hakkında bilgi sahibi olduğunu düşünerek, Kurtuluş Savaşından sonra modern ve seküler bir Cumhuriyetin kurulmasını planladı. Ancak sorun bu modern cumhuriyeti taşıyacak kitlenin olmamasıydı.
Asker ve bürokratların eliyle kurulan Cumhuriyet, kuruluşuyla beraber birçok dirençle karşılaştı. M.Kemal Atatürk’ün önderliğinde bu dirençlerin hepsi deyim yerinde ise bertaraf edildi.
1946 yılında çok partili sisteme geçiş ile birlikte Adnan Menderes’in kurduğu Demokrat Parti bir taraftan demokrasi ve özgürlükler alanında yeni söylemlerde kullanırken, diğer taraftan da gelenekçi ve dini motifler üzerinden popülist politikaların merkezi haline geliyordu.
İşte yazılarımda sık sık dile getirdiğim Türkiye sağının popülist ve halk dalkavukluğunun miladı Adnan Menderes ile başlar. Politik İslam’ın, yani camide siyasetin kahramanı Adnan Menderes’tir. DP ve ondan sonra gelen bütün partiler Anadolu’nun gelenekçi sosyal yapısı üzerinden Siyasal İslamcı bir ideoloji ürettiler.
GELENEĞİN İCADI
Menderes’sin politik tahayyülü, patrimonyal bir imparatorluğun ardından toplanan yeni bir ulusun kuruluş kodlarının dayandığı seküler yapıya karşı, zaten var olan etnik-dini muhafazakârlığı yeniden popülist siyasetin öznesi yapmaktı ve bundan da başarılı oldu denilebilir. Modern seküler cumhuriyete karşı geçmişi kutsallaştırmaktır, Adnan Menderes ve Türkiye sağının amacı.
Gelin bu geçmiş ve gelenek takıntısına biraz daha yakından bakalım.
‘’Geleneğin icadı’’ sözü Eric Hobsbawn’a ait. Gerçek ya da mitsel bir geçmişin etrafında, belirli bir grubun ya da topluluğun bağdaşıklığını güçlendirmeyi, kimi kurumlara meşruiyet kazandırmayı,toplumun bağrına bazı değerleri kazmayı hedefleyen ritüelleşmiş pratikler inşa ediliyor.Hobsbawn buna ‘’geleneğin icadı’’ derken,bir taraftan da tarihin içinde çıktığı toplumsal bellek sorununa bu minvalden yeni bir tanım katıyor;bellek;değerler,inançlar,semboller ve litürjiler sistemiyle birlikte Batı dünyasının ‘’sivil din’’in,yani ulusun taşıyıcısı olma eğilimini ortaya koyar. Bütün bu değerler ve semboller bütünü kuşaktan kuşağa sürer.
Walter Benjamin’nin ‘’bellek aktarımı’’ dediği ulusun taşıyıcı değerleri büst, şehir meydanları, heykeller ve mekânlar tarihin tanıklarıdır. Modern ulusa bu değerler üzerinden kutsallık atfedilirken, yenidünya düzeni denilen ‘’hakikat sonrası çağ’’ da ise, etnik ve dini siyasetin öznesi yapan otoriter rejimler, ‘’geleneğin icadı’’ üzerinden siyasi proje üretirler.
Böylelikle geçmişin estetikleştirilmesi, yüceltilmesi ve karlılaştırılması hedeflenir. Bundan böyle her şey bellek oluşturmak üzerine kurulur. Enzo Traverso’nun deyimiyle geçmiş; kültürel duyarlıklara, etik sorgulamalara ve şimdiki zamanın politik gereklerine göre ayıklanıp yeniden yorumlandıktan sonra kolektif belleğe dönüşür.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.