Kazım Aldoğan

Kazım Aldoğan

Erdoğan’ın Merkez Sağ’ı Parçalama Projesi Gerçekleşiyor

 

Çok partili sistemin başladığı 1946’dan sonra Merkez Sağ’ın üzerinde oturduğu ideolojik zemin, demokrat, milliyetçi ve muhafazakâr kimlikleri tek potada birleştiren bir yapıydı. Muhafazakâr değerlerin öncelikli olduğu bu yaşam biçiminde merkez sağ, geleneğin yanında modernleşmeyi de benimseyen ve liberal ekonomiyi savunan bir görüşü temsil ediyordu. Bu siyasi görüş radikalizmden uzak ve Cumhuriyetin kurucu ideolojisini genel anlamda benimsemişti.

Adnan Menderes ile Demokrat Parti (DP),Süleyman Demirel ile Adalet Partisi (AP),Turgut Özal ile Anavatan Partisi (ANAP) ve Tansu Çiller ile Doğru Yol Partisi (DYP) yukarıda siyasi epistemolojisini tanımladığım Merkez Sağ’ın tarihsel sürekliliğinde hep aynı çizgide bulunmuşlardır.

Merkez Sağ’ın üzerinde inşa edildiği bu yapı, 1980’de askerlerin müdahalesiyle ciddi kayma ve bozulmalara neden oldu. Merkez Sağ’ın 80 sonrası krizinden çıkan AKP ise Türkiye siyasetine 1990’lardan sonra tamamen yön verecektir. Perspektif’de yayınlanan bir yazısında Tuncay Şendal AKP’nin kuruluş hikâyesini bu konjoktürel krizle ilişkilendirir ve şöyle bir tespit yapar; Kuruluşunda kendisini muhafazakar demokrat olarak tanımlayan AKP'nin zamanla Merkez Sağ'da, 1990'lı yıllarda sonrası tezahür eden güçlü bir siyasi parti boşluğunda kendisini konsolide etmesi, Merkez Sağ'ın ivmesini değiştirmiştir. AKP, Milli Görüş Çizgisi'nin gelenekçileriyle yenilikçileri arasındaki çatışmadan doğan bir siyasi parti olarak tezahür etse de esasında Siyasal İslam'ın Merkez Sağ ile kurduğu ittifak neticesinde vücut bulmuş bir dönüşümün iddianı temsil etmiştir. 1980-1990'lı yıllarda Merkez Sağ'ı iktidarda temsil eden ANAP ve DYP gibi siyasi partilerin istikrarsız hükümet krizleri sonrasında 2000'lerinden başında seçim barajının altında kalması Merkez Sağ'da tezahür eden boşluğu AKP tarafından doldurmasına neden olmuştur. Merkez Sağ'da doğan boşluğu doldurmak adına çeşitli politik girişimlerde bulunan AKP, Erkan Numcu gibi isimleri pazifise edip Süleyman Soylu gibi aktörleri bünyesine katarak Merkez Sağ'da kendisine ait alternatifsiz bir özkütle yaratmıştır.

Türkiye’nin de içinde bulunduğu Ortadoğu ve Avrasya’da, emperyalist paylaşım hesapları hiç bitmeyen bir coğrafyada, siyasi iktidarların değişimini salt iç dinamiklere indirgemek elbette saflık olur. AKP’nin yenidünya düzeninde ortaya çıkması elbette dış dinamiklerin ihtiyaç duyduğu bir gerçekliktir.

Küresel yenidünya sisteminin Ortadoğu’yu yeniden dizayn etme stratejisi, Batı’nın ve özellikle Amerika’nın kendi ihtiyaçlarına cevap verecek yeni siyasi yapı ve figürlerini ortaya çıkarmasında önemli bir etken oldu. Bu anlamda Batı’nın küresel çıkar ve ihtiyaçlarını karşılayacak en önemli siyasi proje, daha sonra Büyük Ortadoğu Projesi’nin de eş başkanlığını üstelenecek olan AKP’nin Genel Başkanı Recep Tayip Erdoğan’dan başkası değildi.

İç ve dış siyasi dinamiklerin bir ihtiyacı olarak oluşan AKP ve onun lideri aynı zamanda Osmanlı dağılırken, İttihat ve Terakki’nin sonradan modern ulusa dönüşen laik cumhuriyetin karşısında duran İslamcı-Osmanlıcı görüşü temsil eden bir kişiydi. Erdoğan AKP’yi ilk kuruluş yıllarında daha önce belirttiğimiz merkez sağda konumlandırsa da, son yıllarda Siyasal İslamcı bir çizgi izlemeye başladı. Deyim yerinde ise gömleği yeniden değiştirmiştir.

Erdoğan’ın boşluğu doldurmaya çalıştığı Merkez Sağ’a eklemlediği Siyasal İslam ile daha önce tanımladığımız Muhafazakâr ve liberal sağ arasında uzun süredir süren kavda zaman zaman Erdoğan’ın müdahalesi ve Merkez Sağ’ı parçalama gayretinin artık sonuç vermeye başlamış gibi görünüyor.

Erdoğan’ın Merkez Sağ’ı kişiliksizleştirme çabası, önce uzun yıllar süren ve karşılıklı ağır hakaretlerde bulundukları MHP lideri Devlet Bahçeli ile 15 Temmuz’da Fetö’nün darbe girişimi ardında barışması oldu. Erdoğan’ın kendi kişisel ikbali için ‘’kendine özel’’ olarak oluşturduğu yeni rejimde milliyetçi kesimi MHP ile kontrol etme düşüncesi böylece gerçekleşmiş oldu.

Erdoğan’ın merkez sağ cenahı etkisizleştirme projesi 14 Mayıs’ta yapılan seçimlerden önce devam etmiş ve özellikle İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’i bu anlamda potansiyel bir iş birlikçi özne olarak gözüne kestirmişti. Nitekim gazeteci Barış Yarkadaş’ın aktardığı gibi Akşener’in Ankara’da 14 Mayıs seçimlerinden önce Togo Kulelerinde Sinan Aygün, Abdulkadir Aksu ve Cemil Çiçek’in katıldığı bir toplantıda ortak bir görüşme gerçekleştiği anlaşıldı. Bazı kaynaklara göre Akşener’in Millet İttifakı ile olan birlikteliği bu görüşmeden sonra sonlandırdığı ve seçime kısa bir süre kala masadan kalktığını şeklinde.14 Mayıs’ta Millet İttifakı’nın yenilgiye uğramasıyla Akşener’in radikal bir dönüş yaparak CHP ve Kemal Kılıçdaroğlu’na karşı muhalefet etmesi bu iddiayı doğruluyor.

Öyle anlaşılıyor ki Erdoğan’ın merkez sağ üzerindeki kontrolü Meral Akşener ile nihai amacına ulaşmış görülüyor.  www.yenicizgihaber.com

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Kazım Aldoğan Arşivi