CANSIZ AT

BAY ŞAFAK ÖYKÜLERİ: İKİNCİ BÖLÜM-12 CANSIZ AT Ülkem bisikletle daha yeni yeni tanışıyordu. Şafak dayım kenette bisikleti ilk gördüğünde şaşıp kalmıştı. “Bu ne biçim şey böyle?” diye sordu acenteciye, “Bu da böyle bir şey işte.” “Ne işe yarar ki bu?” “Üstüne binersin, seni taşır.” Üstüne binecek at, eşek dururken buna ne gerek var ki?” “At beslenmek ister mi?” “İster.” “Bu istemez. Ne arpa ne saman, ne otlak gerek buna.” İlginç bulmuştu bisikleti dayım. “Adı ne bunun?” “Bisiklet.” “Ne …let?” Cansız at yani senin anlayacağın.” Güldü Şafak dayım. “Atın dört ayağı olur. Bunun iki ayağı var. İki ayaklı at olur mu?” “Olur. Hem de attan hızlı gider. Yeter ki sürücüsü aslan olsun.” Dayım şöyle bir kasıldı. Aslan’m diye çıksındı karşısına. Acenteci malını övmeyi sürdürüyordu. “Seni taşımakla kalmaz, para da kazandırır bu cansız at.” “Parayı nasıl kazandırırmış.” “Bunu her gören üstüne çıkmak isteyecek. On dakikasına on kuruş kiralama ücreti istersin. Bu da saatte 60 kuruş eder. On saat çalıştırsan cansız atı sana günde 6 lira kazandırır.” Uzunca bir ıslık çaldı dayım. Akşama kadar Acenteci bisikletin kazanç hesabını sürdürüyordu. Bir günde 6 lira kazanırsan kazanç toplamın ayda180 lirayı bulun.” Şafaka dayım bisikleti sanki satın almıştı. Bir ay çalıştırıp 180 lirayı kazanmıştı. Ağzı kulaklarına vardı. “Bu kadarını milletvekili bile kazanamıyor be arkadaş. İnşaatlarda taş taşıyan amelenin 30’u bir araya gelse bu kadar para kazanamaz.” “Al cansız atı, sen de kazan.” “Ederi ne bunun?” “Peşin alırsan 200 lira..” “Abooo…” “Taksile alırsan 300 lira.” “Aboo ki abooo!..” Sen vereceğine değil, kazanacağına bak. Cansız atı bir ay çalıştır ana parasını kazan. Sonrası bedavaya gelsin. Hesap kitap etti dayım. Adam haklıydı. Ne var ki bisikleti alabilecek ne peşin parası vardı ne taksit öndeliği. Sıkıntıdan parmağındaki iri kaşlı yüzüğüyle oynuyordu. “Bu yüzüğü dar günümde satar kullanırım,” diye almıştı. “Paran yok galiba…” diyerek ona dokundu acenteci. İçini çekti dayım. “Yüzüğünü sat, öndeliği ver. Gerisine senet yaparız.” Fena fikir değildi. Bu yüzüğü kim alır ki? Bitişiğimizdeki kuyumcu alır. “Sorup öğrenelim hele bir; ne ediyor?” Acenteci komşusu kuyumcuya seslendi. “Zeki efendi şu yüzüğü tart hele. Kaça alırsın?” Kuyumcu yüzüğü götürdü, tartıp geri getirdi. “Doksan dokuz lira veririm buna,” dedi. Acenteci: “Sen belle yüz lira…” diye konuştu. Kuyumcu: “Belleyelim bakalım. Dayım yüzüğü satıp bisiklet için öndelik olarak yatırmaya çoktan hazırdı ama biraz nazlanmak istedi. “Ben bunu yüz elliye almıştım ama!” “Almayla satma bir mi arkadaşım” dedi kuyumcu. “Ticaret yapıyoruz burada. Elbette ki üç beş kuruş da biz kazanacağız.” Teslim oldu dayım. “İyi bari al…” Adam cebinden 100 lira çıkartıp dayıma verdi. Yüzüğü alıp gitti. “Yüz lira öndelik vermeyle bitmiyor ama iş,” diye konuştu acenteci. Senetlere imza atacak bir de kefil bulmalısın.” “O iş kolay canım,” dedi dayım. Toptancımız Ökkeş efendi imzalar. Dediği gibi oldu. Ellişer liralık 6 senet yapıldı. Senetler imzalanıp acentecinin kasasındaki yerine kondu. Dayım sordu: “Eee, nasıl bineceğiz biz buna?” “Bir bilenen öğreneceksin artık.” “Bir bileni nereden bulacağız ki?” “Ben öğretirim dayı,” diyerek söze karıştım. “Bisiklet sürmeyi bilirim ben.” Evimizin yakınındaki top alanına kadar gittik. Ben bisikleti yavaş yavaş sürüyordum. Dayım yanı başımda ağzı kulaklarında gülümseyerek bana ulaşmaya çalışıyordu. Bugün iyi bir iş yapmıştık canım.  

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fevzi Günenç Arşivi