Sacır

Eski uygarlıkların doğup geliştiği Sacır vadisini tanıyalım Yayladan çıkıp çöllere doğru sıçrar gibi hızlı hızlı giden Sacır’ın ad babası bu akıştaki tempoya bakan bir Çağatay türküdür diyeceğimiz geliyor. Amma bir halk söylentisine göre pınarlardan meydana gelen çaylara da bu ad verilirmiş. Suyun Sacır başı denilen Pancarlıdan doğduğu günden bu yana epey macerası var. Yolun ilk kesip Dülük’e götürenlerin Etiler olduğu biliniyor. Keber şehrinin önemini kaybetmesi akışı doğal yöne çevirdi amma Gaziantep kalesinin etrafına taşan sakinleri onu yine kendi haline bırakmadılar. Kadı Mahir Efendi ise Antep’le Sacır’ın şer’i nikâhını kıydı. Bir bakıma Sacır demek Antep ilinin tarihi demektir. Bölgemizin eski çağlarında insan topluluklarının birer merkezi olan kalelerimiz Sacır boyunda sıralanmışlardır. İşte 4-5 bin sene öncesinden haber veren Gaziantep kalesi, işte 500-600 sene öncesine kadar dört yanını bir şehrin çevirdiği Tılbaşar kalesi ve nihayet Sacır’ın bir kolu olan Ayna far suyu üzerindeki Tilhalit kalesi. Haçlı seferlerinde defalarca elden ele geçen, surları dibindeki savaşlarda akan kanlarla suyun rengini değiştiren bu kaleler varlıklarını Sacır’a borçluydular. Sacır boyunda yalnız kaleler değil geçmişin birer müstahkem mevkii veya köyü olan höyükler de sıralanırlar. İsterseniz hayalimizin helikopterlerine binerek tepelerine kona göçe dolaşalım. Hareket yerimiz Gaziantep vadisinin zevkle seyredildiği Batalhöyük olacaktır. Önümüzde zümrüt renkli kavaklık ve Alleben, sağımızda sönmüş bir yanardağı kalıntısı Karataş’a kadar uzanan bağlar, solumuzda geçmişin peygamber vakfı dediği ve çeşitli ağaçlar, bağlar, bostan kuyularının suladığı bahçelerle örtülü Çatal koz, bir vakitler küheylanların oynaştığı 300–500 hayvanlı kervan çadırlarının kaynaştığı Değirmiçem. Gerimizde koca Battal’ın şehre akın eden yağmacıları perişan ettiği Yelli gedik boğazı görülüyor. Gaziantep Kalesini bir savaşçıya benzetirsek Çatalhöyük ve Humanız bu savaşçının ellerindeki gürz ve kan gibidir. Nitekim tarih boyunca böyle olmuş, doğu ve batı geçitlerinden gelen akıncılar ilkin karşılarında bu iki yalçın höyükteki bekçileri bulmuşlardır. Sacır boyunu sürelim. İşte sıra ile Hacar, Abbas, Seylan, Zıramba höyükleri. Sağ illerimizde Tılbaşar ve bunun batısında Tümp ovaları uzanıyor. Tılbaşar şehrinin surları Sacır’ın birkaç metre ötesinde. Yolumuza devam edelim. İşte eteğinde Kahvelinin IV. Muradı karşıladığı Ağca höyük ile Haral ve Vasılı höyükleri. Sağ yanımızda Batalbey’in ormanlaştırma projesini hazırladığı Haral ve Karaburun dağı, solda Oğuzhan’ın su katılmamış çocukları Türkmenlerle bunların bir kolu olan Barakların yurdu. Sacır sağ tarafından gelen Elmalı, Tüzel, Aynafar sularının birleşmesinden meydana gelen kolunu aldıktan sonra Fırat’a kavuşmak için koşa koşa anayurdu geride bırakıp Suriye topraklarına girdi. Amma hiç yabancılık çekmiyor. Kulağına hep Türkçe konuşmalar gelmektedir. Sacır Gaziantep vadisinde iken sık sık ad değiştirir. Pancarlıdan çıktığı vakit asıl adı ile anılırken, Batal höyük sırasına gelince Kavaklık deresi, Manoğlu köprüsünün altından geçtikten sonra da Alleben adını alır. Şehir içindeki kısmına Tabakhane deresi denir. Lağımlarla tabakların masraf sularıyla kirlenen Sacır, şehir dışına çıkınca Kara akar diye anılır. Humanızdan sonra asıl şöhretli adına yeniden kavuşuyor. Eskiden Cağdın köyü yakınlarında kalkan bir bent Akpınar denilen büyük bir kaynağın suyunu alıp suni bir mecra ile Halep’e doğru akardı ki Antep s.ç.r Halep içer diye biten meşhur söz ilhamını kara akardan almıştır. Diyebilirim ki eskiden Sacır uzunluğuna göre iki yanında en çok köy sıralanan, değirmen döndüren, pınar suyu alan bir çaydır. Sacır pınarları ayrı bir konuya mevzu olacak değerdedir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali Koçum Arşivi