Puslu Fotoğraf…

a2 Kuşkusuz on beş günde bir yazılan yazının gündemin değerlendirilmesi bakımından pek önemi yok. Çünkü her gün olup bitenler bir başlık konusu. Zaten sizinle paylaşmaktan öteye, muhalif düşünce ve görüşlerin iktidarca hiç dikkate alınmadığı biliniyor. Hatta hiç konuşulmasın, susulsun isteniyor. Konuşanlara da yeni yaptırımlar getiriliyor. Elbette bu demokrasinin nasıl işlediğiyle ilgili. Çünkü, demokrasi çoğulculuğun değil, çoğunluğun otoritesi ve despotizmi olarak algılanıyor. Böyle değil de herkesin söz, düşünce, basın ve örgütlenme özgürlüğü olmuş olsaydı ya da demokrasi çoğunluğa karşı azınlığın hak ve özgürlüklerini korumak ve savunmak olmuş olsaydı bu kısır döngü içine girilmemiş olacaktı. Yaşanılanlardan doğru sonuç çıkarılmış, yaşanmış olan acıların bir kez daha olmamasına özen gösterilirdi. Türkiye’de büyük bir yarılma yaşanıyor. İnsan haklarından ve hukuktan hızla uzaklaşılıyor. Bölgesel ve uluslararası bir yalnızlaşmaya sürükleniyor. Kürt sorununun çözümsüzlüğünün nelere mal olduğu bilindiği halde, iki yıldır demokratik çözüm adına ipe un seriliyor. Rojava devriminin kesintiye uğraması ve başarısızlığı için her yola başvuruluyor. Kürtlerin kendilerini yönetmesini ve Ortadoğu’nun mazlum halklarının kurtuluşuna örnek oluşturacak Rojava-Kobani modeli boğulmak isteniyor. Bölgesel ve uluslararası örgütlü çete IŞİD’e yaklaşım da bu nedenle tutukluk gösteriliyor. Her gün TV kanallarında ve yazılı medyada 42 kişinin ölümü, Bingöl saldırısı, HDP’nin çağrısı üzerine yorumlar yapıp trajik sonuçlar ve umutsuzluklar üzerine konuşuluyor. Bugüne neden ve nasıl gelindi? IŞİD’in işlediği savaş suçları, insanlığa karşı suçlar ve de son üç günde insan hakları savunucuları, gazeteci ve yardım gönüllülerinin nasıl katledildiği dillendirilmiyor. Kobani’de direniş, sadece Kürt halkının YPG-PYD’nin direnişi değil, insanlığın bütün değerlerinin korunması için sürdürülüyor. Her yaşta kadın, çocuk özgürlük ve insanlık onuru için direniyorlar. Buna karşın insanlığın tükenişine ve insanlığın kazanımlarının yerle bir edilişine tanık oluyoruz. Uluslararası koalisyonun Ortadoğu’ya ilişkin emperyal emelleri süreci sonuçsuz bırakıyor. Buna karşın bölge halklarının enternasyonel dayanışması da sürüyor. Önceki gün 1980 darbe öncesi Halkevleri Genel Başkanı olarak birlikte çalıştığımız hukukçu Niyazi Ağırnaslı’nın torunu Nejat Ağırnaslı’nınKobani’de yaşamını yitirdiğini öğrendik. 1980 sıkıyönetim mahkemelerinde savunmasında Niyazi Ağırnaslı, “Biz sizden davacıyız. Tanklarınızla, toplarınızla halkımızın demokratik değerlerini, kazanımlarını gasp ettiniz. Bizleri özgürlüğümüzden, örgütlülüğümüzden yoksun bıraktınız. Bu sandalyelerde bizim değil, sizin oturmanız gerekir…” Niyazi Ağırnaslı’nın davacı olduğu bu rejim ne yazık ki, henüz sanık sandalyesine oturtulamadı. Ezilen, emekçi halkların özgürlük mücadelesinin kan sızıntısı durdurulamadı. Ama Gezi’de, Newroz’da, Kobani’de tutuşan ellerin yürüyüşü de durdurulamadı. Durdurulamayacağı da görülüyor. Kimilerinin korkuları da, bağırış çağırışları da bundandır. Gerilimin ve çatışmanın, hala bir toplumun demokratikleşmesinin ve barış içinde bir arada yaşamasının yolunun güvenlik konseptiyle değil, özgürlüklerle olabileceği anlaşılamamıştır. Kullanılan dil, başvurulan araçlar ve bu gidişat onları çıkmaz sokağa itmektedir. Demokrasi ne bir iktidarın heveslerine ne de tek başına parlamentonun inisiyatifine terk edilemez. Meclis-sokak birliğinin sağlanması ancak rejimi demokratik kılar. Sahi, ağır hasta mahpuslar, iş cinayetlerine kurban giden emekçiler, hızla derinleşen açlık ve yoksulluk, cinayetlerle yaşamları elinden alınan kadınlar, çocuklar ve büyük ekonomik kriz. Bu kaotik ortam, yoksa halkı gerçekliklerden uzaklaştırılmak için hazırlanmış bir senaryonun sonucu mu? Türkiye halklarının “Ve Perde” diye açılışının senaryosuda yazılıp er geçhayata geçirilecek.            

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Akın Birdal Arşivi