İSPANYA

Dünyanın en yeşil ülkelerinden biri, Bu ülkede 3000 km yol yaptık. Yol boyunca zeytin ağaçları, Ormanlar, ekili araziler, ilginç ağaçlardan gözümüzü alamadık. Zeytin ağaçlarını kesmemek, ağaçlara zarar vermemek için upuzun viyadükler yapmışlar. Bizde de utanmazlar, bir gecede 6000 zeytin ağacını gözlerini kırpmadan kestiler. İspanya'nın nüfusu 50 milyona yakın. Yüzölçümü,504.712 km. Gezimiz, Endülüs bölgesinden başladı, kuzeydeki Bask bölgesinde sona erdi. Malaga güneyin en güzel kenti. Türkiye'nin Antalya’sı gibi. Sokaklarda turunç ağaçları... Yemyeşil bir kent, zeytin ağaçlarından bayağı verim alıyorlarmış. Bizde sırıkla zeytinler ağaçtan döktürülürken, orada araçlarla ağaca zarar vermeden zeytinler toplanıyormuş. Bizde bir ağaçtan 10-15 kilo ürün elde edilirken, onlarda 20-25 kilo ürün elde ediliyormuş. Restoranlarda muhakkak şişede sirke ve zeytinyağı yan yana bulunuyor. Ama kahvaltıda zeytin yok. Sadece salataların üzerinde var. Yılda 1 milyon 150 bin ton zeytinyağı elde ediliyormuş. Yollarda sayısız güneş ve rüzgar panelleri dikkatimizi çekti. Büyük otobüslerde de ''hibrit'' yazılarını görmek bizi mutlu etti. Bu ülkede kömür kullanmak yasak, aşamalı olarak doğalgazı da bırakacaklarmış. Malaga dan Endülüs'ün başkenti Sevilla'ya geldik. Tarihiyle, yeşiliyle, güzelliğiyle, nehiriyle gelenleri, büyüleyen bir kent. Bu kentte birçok kuleler var. Bu kulelere 'altın kule' adını vermişler. Bu adı vermelerinin nedeni, 200 yıl boyunca 17 binin üzerinde gemiyle bu kente altın taşınmış olması ve bu kulelerde saklanmasıdır. Kristof Kolomb'un mezarı da bu kentte. Sevilla'dan sonra Arapların en görkemli yapılarının bulunduğu Granada'ya geçtik. El Hamra Sarayı'na girmek için günde 7 bin bilet satıldığını öğrendik. İspanya'da yaşayan Fas kökenli Müslümanların sayısı 1 milyonmuş. Bunların çoğu da bu kentte yaşıyormuş. El Hamra Sarayı özel taşlardan dantel gibi örülmüş, dünyanın en görkemli yapısı. Bu yapıyı gördükten sonra Müslümanların şimdiki konumu insanı kahrediyor. VII. yy da Araplar Endülüsü fethettikten sonra dünyaya her alanda örnek olmuşlar. XI.yy da Müslümanlığı çıkarı için kullanan El Mansur, 300 kütüphaneden topladığı 1 milyon bilimsel, kültürel, sanatsal kitabın üzerine gaz döküp yakmakla Müslüman alemini karanlıklara gömmüş. Aynen İŞİD'in yaptığı gibi, tarihi, kültürü, İslam Medeniyet ‘inin belleğini yok etmiştir. El Hamra Sarayı'nı Araplar 250 yıl kullanmışlar. Leonardo Da Vinci: ''Elde ettiğim bilgilerin, ürettiğim eserlerin çoğunu Endülüslü Müslümanlardan aldım.'' demekle Müslümanların yüzyıllarca Hristiyanları etkilediğini belirtmeye çalışmıştır. Cordoba kenti de Endülüs bölgesinde yer alıyor. Burada dünyanın üçüncü büyük camisi var. Bu camide 1000 tane görkemli sütun bulunuyor. Araplar 600 yıl bu topraklarda egemen olmuşlar. Hristiyanlar Endülüs'ü ele geçirdiklerinde camileri ya yıkmışlar, ya da kiliseye çevirmişler. Hem Müslümanlara hem de Yahudilere büyük eziyetler yapmışlar. Örneğin, cuma günleri Müslümanları, cumartesi günleri de Yahudileri denetlemişler. Bu günlerde iki halkın kapılarını açık tutmalarını istemişler ki ibadetlerini daha iyi gözlemlesinler. 600 yıl bu topraklarda yaşayan bir Müslüman ne Endülüs'ten vazgeçebilmiş ne de dininden. Toledo adlı kentleri de İspanya'nın eski başkentiymiş. Bu kente çıkmak için 700 metrelik yürüyen merdivenleri kullandık. Bu merdivenler hem kış hem de yaz mevsimi için düşünülmüş. Her gittiğimiz kentte hem Müslümanların hem de Yahudilerin daracık, oldukça temiz, ilginç yapıda evlerinin bulunduğu sokaklarını gezdik. Yahudilerin sokaklarında leylak modelli, yedi kollu işaretler gördük. Bu işaretler sokakların Yahudilere ait olduğunu gösteriyordu. Madrid Avrupa'nın en yeşil başkentiymiş. Kişi başına bir ağaç düşüyor.16 kapılı 8 bin dönüm büyüklükte parkları var. Ağaçlardan binalar görünmüyor Halkta gösteriş merakı yok. Bunun yerine elindeki parayla gezilere çıkıyor, tatil yapıyor. Madrid Francocu, Katalan bölgesi doğal olarak solcuymuş. Burada boğa güreşleri yasak olduğu için arenalar başka amaçla kullanılıyor. Bundan istifade etmek isteyen Katar Emir'i Barcelona'ya 3.5 milyar £ teklifinde bulunmuş. Amacı arenanın yerine cami yaptırmakmış. Bu teklif bizim yöneticilerimize gelseydi, herhalde yok demezlerdi. İspanya'da devlet mallarını satmak yasakmış. Ormanlar vb. genelde devletin denetimindeymiş. Orman sahibi olanlar bile çoğu kez ormanlarını devlete hibe ediyorlarmış. Ormana yapılar yapmak, keyfi uygulamalarda bulunmak ağır cezalara uğramaya neden oluyormuş. Katalan bölgesinde binalarda iki tür bayrak asılı olduğu dikkatimizi çekti. Sarı kırmızıçizgili olanların İspanya'dan ayrılmak istemediklerini, aynı bayrak üzerinde, sol üst köşede mavi beyaz yıldız varsa, İspanya'dan ayrılmak isteyenleri simgelediğini öğrendik. Ayrılmak isteyenlerin sayısı diğerlerine oranla daha fazlaydı. Bir Katalan olan Salvador Dali'nin Heykel ve Resim Müzesi bizi Picasso'nun Müzesi'nden daha çok etkiledi. Üç boyutlu resimleri, ''Güneş tanrıçam'' dediği, resimlerinde, sanatında esin kaynağı olarak gördüğü büyük aşkı eşinin resimleri oldukça anlamlıydı. Katalan bölgesinin başkenti Barcelona İspanya'nın ikinci büyük kenti, fuar ve kongre merkeziymiş. Bir defasında 26 bin kardiyolog buraya gelmiş. Hem Katalanlar hem de Eta Örgütü'nün bulunduğu Bask bölgesi ulusal gelirden umduklarını alamadıkları için İspanya'dan ayrılmak istiyorlar. Bask bölgesi İspanya'nın en zengin bölgesiymiş. Burada demir ve çelik hem çıkartılıyor hem de işleniyormuş. Bilbao bu bölgenin başkenti. Eta Örgütü ateşkes imzaladığı için bu ara turizme oldukça önem verilirken, akın akın gelen turistleri de memnun etmeye çalışıyorlar. 1936-39 yıllarında İspanya iç savaş yaşamış,1 milyon insanını bu savaşta kaybetmiş. Franco İspanya 'da, Musolini İtalya'da, Hitler de Almanya 'da hem kendi halkını hem de dünya halklarını mahvetmiş. İspanya halkı 45 yıl Franco'dan çekmiş. Bu yıllarda Hitler'den yardım alarak Katalan ve Bask bölgesini bombalamış. Franco'ya en anlamlı tepkiyi Çingene kardeşlerimiz Flamenko dansıyla vermişler. Her jest ve mimikleri bir anlam ifade ederken, dikkatli izlendiğinde de halkların Franco rejiminden çektiklerini daha iyi anlıyoruz. Rehberimiz bu konuyla ilgili çok anlamlı bir cümle kurdu. ''Sözün bittiği yerde faşizm başlar.'' dedi. Bu ülkede sembolik krallık olduğunu, kralın kızının bile mahkemelerde yargılanabileceği bilgisini verdi. Biz de krallığın sembolik olanın bile sakıncalı ve 20.yüzyıla yakışmadığını vurguladık. İspanyol halkının % 85'i Katolikmiş. Çok görkemli katedralleri var. Halkın %20-22 'si de ateistmiş. Bu oran Fransa'da % 25;İskandinav ülkelerinde % 50 ymiş. Yollardaki binaların üzerinde bizim daha önce kullandığımız televizyon antenlerinin bulunması dikkatimizi çekti. Rehberimiz:'' Bu ülkede Türkiye'de olduğu gibi diziler yok, sadece yarışma programları, belgeseller, haberler var. Bu nedenle de halk televizyona fazla ilgi göstermiyor.'' dedi. Bizdeki diziler halkı eğitmekten, doğruları göstermekten çok, sisteme hizmet eden,  kültür erozyonuna neden olan nitelikte. Bu  yüzden halkımız ahlaki çöküntü yaşıyor ve bir türlü uyanamıyor.                      İspanya 17 özerk bölgeden oluşuyor. Her özerk bölgenin ayrı başkenti, bayrağı var. Kendi dilinde eğitim öğretim yapıyor. İspanyolcayı da öğreniyor, İspanyolcayla İspanyayla iletişim kuruyor. İspanya kurallara uyan bir ülke. Yol boyunca tümümüz kemerlerimizi bağladık, sürücümüz 2 saatte bir mola verdi. Mola süresi de 35 dakikaydı. Sürücüler bu kurala uymazsa, 3500 £ ceza ödermiş. Yollar 4 gidiş 4 de gelişten oluştuğu gibi, oldukça geniş refüjler vardı. Bu refüjler adeta park görünümündeydi ve halk da banklarda günün yorgunluğunu çıkarıyordu. Sizi daha fazla sıkmamak için yazımı sonlandırıyor, herkesin gezmek, görmek, incelemek için fırsatlar, olanaklar yaratmasını diliyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Atiye Okay Arşivi