Hadi Evlenelim

 Her insanın illa bir hayali, bir yaşanmışlığı vardır evlenmek adına. Nedir peki bu evlilik. Kökenine baktığımızda; erkekle kadın, aile kurmak için yasaya uygun olarak birleşmesi anlamını almış tdk tarafından. Aslında çok sade ve naturel anlatmış peki evliliği yaşarken niçin böyle sade yaşanmıyor ki? Aslında dışarıdan bakıldığında gayet basit gibi görünüyor ama bir laf var dışı seni içi beni yakar diyor vatandaşın çoğunluğu.

Bir istatistik yapılmış evlenip mutlu olan erkek oranı %60 iken, evlenip mutlu olan kadın sayısı %40 imiş. Kadınlar evlendiğine pişman olanlardan. Erkekler ise yuva kurmanın veliniymet olduğu kanısında rakamlara bakılacak olursa.

Kadınların pişmanlık sebepleri;

-özgürlüklerinin kısıtlanması

-hayatlarına pekte istemediği sınırların çizilmesi

-hamileliğin, doğumun vücutlarını yıpratıyor olması

-psikolojik baskıya maruz bırakılıyor olması, belki de kadın erkeğe yapıyordur bilemeyiz tabiki

- ev işlerindeki görev paylaşımındaki bariz eşitsizlik(yalnız çok iyi aşçı ve gurme erkek şefler olduğunu dip not olarak düşeyim ;) titizlik temizlik bağımlısı elinde deterjanla dolaşan gayet normal beyler mesela eşitliği sağlamak adına ilk adım olabilir,

  Peki doğru evlilik nedir, nasıl olması gerekiyor, neler olursa onaylanan bir evlilik olur?(deli sorular...:)

 Aslında iki yetişkin bireyin hayat kurmalarındaki doğrular, tamamen ucu açık bir konu. Her bireyin yetişme tarzı, hayata bakış açısı, istekleri, arzuları, görüşleri, alışkanlıkları, doğruları, kırmızı çizgileri, mutluluk ve haz duygusunu tatmin ettiği maddi manevi materyaller ile doğru orantılı olduğunu dile getirirsem pekte yanılmış olmam sanırım..

  Elbette; saygının olmadığı, aşksız, ruhsuz bir evliliğin olumsuz sonuçlar doğuracağından bahsetmeye gerek dahi duymuyorum. Saygı derken ayrı düştüğümüz fikirlerde değiştirmeye çalışmayıp olduğu gibi kabul görüp, ayrı fikirlerde oluşa duyulan saygıdan bahsediyorum. Ve evleniyor olmak sadece evine eşine ve çocuğuna müptela olmakta değil, varsa işinden mesleğinden, hobilerinden, zevk aldığın şeyleri yapmaya devam etmekten, hedeflerinden kesinlikle vazgeçmemeli, evlilik bir engel değil olmamalı da. Saygı ve aşkın evliliğin temel yapı taşının olduğu kanısındayım. Aşkın, heyecanın zamanla elbette olgunlaşmış bir sevgiye dönüşeceği de fikirlerimin arasında.

"Evde kalmış kız kurusu." yok artık şu cümleyi gördüğüm duyduğum zaman 32 dişimi gösterecek pozisyonda gülüyorum. Arkadaşım tamamen toplum baskısının eseridir şu cümle. Şimdi erkek yok mu evlenmeyen evinde oturan yok yok tamam kadın erkek pozitif eşitliğindeki ısrarcı tavrıma burada değinmeyeceğim; kadın kadar "Evde kalmış Erkek kurusu" da var deyip geçiyorum.

Evet ebevyinlerimiz bizim mürüvetimizi :) görmek istiyorlar.

Ama evlenmek; ziynet eşyalarını biriktirip, tonlarca borcun altına girip, hatta bu konulardan ötürü  yer yer iki ailenin anlaşmazlığa girdiği, üremek çoğalmak soyunu sürdürmek gibi gibi nedenler ile tanımadan, anlamadan,  3-5 ay heyecanlı herkes tarafında el üstünde tuttulan, alışverişti, gezip tozmaydı, pembe bulutlar.. Hop aynı evde elinde yüzük gözü yaşlı niçin ağlıyor dersin tanımamış çünkü: aslında ruh ikizi değil, zevkleri uygunsuz fikirler ters düşüyor, e ne oldu biz EVLENDİK. İyi b*k yedin. E büyüklerimiz mutlu, e ben de evde ağlıyorum mutsuzum bunun hesabını kim verecek.

  Aslında evlenmek çok basit. Kuralına göre oynan şu yalan dünyanın, en güzel oyunu... Elbette aşık olduğun kişiyle, hepimizin en doğru oyun arkadaşımızı bulmamız dileklerimle..:))

Evlilik bir başarı hikayesi değildir, zafere gidilen bir arayış asla değildir, kendince doğru kişiyi ve doğru zamanı yakalamadan dış seslere kulağını kapamada özgür olmasın..

 Her insanın illa bir hayali, bir yaşanmışlığı vardır evlenmek adına. Nedir peki bu evlilik. Kökenine baktığımızda; erkekle kadın, aile kurmak için yasaya uygun olarak birleşmesi anlamını almış tdk tarafından. Aslında çok sade ve naturel anlatmış peki evliliği yaşarken niçin böyle sade yaşanmıyor ki? Aslında dışarıdan bakıldığında gayet basit gibi görünüyor ama bir laf var dışı seni içi beni yakar diyor vatandaşın çoğunluğu.

Bir istatistik yapılmış evlenip mutlu olan erkek oranı %60 iken, evlenip mutlu olan kadın sayısı %40 imiş. Kadınlar evlendiğine pişman olanlardan. Erkekler ise yuva kurmanın veliniymet olduğu kanısında rakamlara bakılacak olursa.

Kadınların pişmanlık sebepleri;

-özgürlüklerinin kısıtlanması

-hayatlarına pekte istemediği sınırların çizilmesi

-hamileliğin, doğumun vücutlarını yıpratıyor olması

-psikolojik baskıya maruz bırakılıyor olması, belki de kadın erkeğe yapıyordur bilemeyiz tabiki

- ev işlerindeki görev paylaşımındaki bariz eşitsizlik(yalnız çok iyi aşçı ve gurme erkek şefler olduğunu dip not olarak düşeyim ;) titizlik temizlik bağımlısı elinde deterjanla dolaşan gayet normal beyler mesela eşitliği sağlamak adına ilk adım olabilir,

  Peki doğru evlilik nedir, nasıl olması gerekiyor, neler olursa onaylanan bir evlilik olur?(deli sorular...:)

 Aslında iki yetişkin bireyin hayat kurmalarındaki doğrular, tamamen ucu açık bir konu. Her bireyin yetişme tarzı, hayata bakış açısı, istekleri, arzuları, görüşleri, alışkanlıkları, doğruları, kırmızı çizgileri, mutluluk ve haz duygusunu tatmin ettiği maddi manevi materyaller ile doğru orantılı olduğunu dile getirirsem pekte yanılmış olmam sanırım..

  Elbette; saygının olmadığı, aşksız, ruhsuz bir evliliğin olumsuz sonuçlar doğuracağından bahsetmeye gerek dahi duymuyorum. Saygı derken ayrı düştüğümüz fikirlerde değiştirmeye çalışmayıp olduğu gibi kabul görüp, ayrı fikirlerde oluşa duyulan saygıdan bahsediyorum. Ve evleniyor olmak sadece evine eşine ve çocuğuna müptela olmakta değil, varsa işinden mesleğinden, hobilerinden, zevk aldığın şeyleri yapmaya devam etmekten, hedeflerinden kesinlikle vazgeçmemeli, evlilik bir engel değil olmamalı da. Saygı ve aşkın evliliğin temel yapı taşının olduğu kanısındayım. Aşkın, heyecanın zamanla elbette olgunlaşmış bir sevgiye dönüşeceği de fikirlerimin arasında.

"Evde kalmış kız kurusu." yok artık şu cümleyi gördüğüm duyduğum zaman 32 dişimi gösterecek pozisyonda gülüyorum. Arkadaşım tamamen toplum baskısının eseridir şu cümle. Şimdi erkek yok mu evlenmeyen evinde oturan yok yok tamam kadın erkek pozitif eşitliğindeki ısrarcı tavrıma burada değinmeyeceğim; kadın kadar "Evde kalmış Erkek kurusu" da var deyip geçiyorum.

Evet ebevyinlerimiz bizim mürüvetimizi :) görmek istiyorlar.

Ama evlenmek; ziynet eşyalarını biriktirip, tonlarca borcun altına girip, hatta bu konulardan ötürü  yer yer iki ailenin anlaşmazlığa girdiği, üremek çoğalmak soyunu sürdürmek gibi gibi nedenler ile tanımadan, anlamadan,  3-5 ay heyecanlı herkes tarafında el üstünde tuttulan, alışverişti, gezip tozmaydı, pembe bulutlar.. Hop aynı evde elinde yüzük gözü yaşlı niçin ağlıyor dersin tanımamış çünkü: aslında ruh ikizi değil, zevkleri uygunsuz fikirler ters düşüyor, e ne oldu biz EVLENDİK. İyi b*k yedin. E büyüklerimiz mutlu, e ben de evde ağlıyorum mutsuzum bunun hesabını kim verecek.

  Aslında evlenmek çok basit. Kuralına göre oynan şu yalan dünyanın, en güzel oyunu... Elbette aşık olduğun kişiyle, hepimizin en doğru oyun arkadaşımızı bulmamız dileklerimle..:))

Evlilik bir başarı hikayesi değildir, zafere gidilen bir arayış asla değildir, kendince doğru kişiyi ve doğru zamanı yakalamadan dış seslere kulağını kapamada özgür olmasın..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Betül Erikçi Arşivi