Prof. Dr. Ercan Küçükosmanoğlu
Gaziantep’ten Cinayet Haberi...
Yayınlanma:
Güncelleme:
Çocukluğumuzda izlediğimiz sinema filmlerinde, başlangıçta iyi adamın yakınları, kötü adamlar tarafından öldürlür. Sonra iyi adam , bunu yapan bir kişiyi öldürür. Ardından hapse girer. Hapiste iken eşine ve ailesine kötü adamlarca eziyet edilir. İyi adam yıllar sonra hapisten çıktıktan sonra , kötü adamların hepsini kurşuna dizer. Türk polisi gelir, adamı yakalar. Yabancı filmlerde ise daha çok mafya üzerinedir. Bu filmlerde kan gövdeyi götürür, ölenlerin haddi hesabı yoktur. Gaziantep’te teyzesinin kızı olan eski eşinin, başka bir akrabasıyla evleneceğini haber alan Yusuf Taş ilkin eski eşi ve akrbalarını sonra da amcasını ve diğer akrabalarını av tüfeğiyle ateş ederek öldürüyor. Toplam dokuz akrabasını öldürüp, kayıplara karışıyor.
Olay, bir kadın cinayeti boyutunu aşmış görünüyor. Fakat ülkemizde hala pek çok sosyal ve siyasal meselenin kadınlar üzerinden, yürüdüğünü de gösteriyor bu cinayetler. Gaziantep yöresinde hala akraba evliliği çok revaçta. Yüz , yüzelli yıl öncesinin tarla ve ekonomik güç bölünmesin anlayışı bir şekilde sürüyor. Toplumumuzun olayları değerlendirme, anlama ve davranış koyma durumu , sosyal koşullardan etkileniyor. Ülkemizde yıllardan beri kadınların namusu üzerinden, yürütlen bir din istismarcılığı var. Meşrutiyet ilan edildiği zaman, jöntürk devrimi denen bu devrime karşı çıkanlar, “Meşrutiyet düzeninde, bir erkek akşam eve geldiğinde kapıda bir başakasının şapkasının asılı olduğun görürse o eve giremez” demişlerdir. Bu sonra cumhuriyet sonra da sosyalist düzen için söylenmiştir. İşin gerçeğine bakarsak, her ileri düzen kadının hak ve özgürlüklerini daha çok güvence altına alan bir düzendir.
Ülkemizde kadın hakları, Cumhuriyet’in ilanı ve arkasından gelen laikliği sağlayan devrimlerle belli bir yere gelmiştir. Fakat ortaçağcı anlayışlar tam olarak tasfiye edilemediğ için, kadınlarımızın okula gitmesi, emekçi olarak iş yaşamına girmesinde sorunlar yaşanmıştır. Her türlü olumsuzluğa karşın 1980’lere gelindiği hayatın pek çok alanında artık kadınlar vardır. Emperyalizm girdiği bir ülkede hep en gerici sınıflarla işbirliği yapar. Ülkemizde de bu böyle olmuştur. 12 Eylül darbesini tezgahlayan AB-D emperyalistleri, 1982 anayasası gibi geri bir anayasayı ülkemize dayatmışlardır. Zorunlu din dersleri, bu anayasa ile konmuştur. Kadınlarımız geleneksel başörtüsü yerine, türban takmaya zorlanmıştır. Kadının giyimi üzerinden, siyaset yönlendirilmiştir. Onüç yıllık AKP iktidarı bu zeminde gelişmiştir. 4+4+4 medrese eğitim düzeni dört yıl önce hayata geçirilmiştir. İktidarın yapmaya çalıştığı işlerden biri de karma eğitime son verilmesidir.
Kadını ve erkeği biribirinden ayıran her uygulama, kadını ikinci sınıf insan durumuna düşürür. “Kadınların en önemli görevi çocuk bakmaktır” denerek kadınlar, geri plana atılmak istenmektedir. Kadınları önemsizleştiren, eve kapatan, her uygulama kadının yalnızca cinsel bir nesne olarak
görülmesini de beraberinde getirmektedir. Böyle olunca kadının namusu denerek, kadınlarımız itilip kakılmaktadır. Kadın cinayetlerindeki büyük artışın temel nedeni budur.
Şehrimizde yaşanan bu olayda, akrabaların öldürülmesi de işin başka acı bir yanıdır. Akraba evliliği tıbben de önerilmeyen bir eveliliktir. Çünkü kalıtsal hastalıklar bu evlilikler nedeniyle meydana gelmekte, acısını hem çocuk hem de aile hep birlikte yaşamaktadır. Bu günkü sosyal yaşamda, kadın ve erkek arasında çıkan her soruna, akrabalık ilişkileri çerçevesinde aile büyükleri de dahil olabilmekte ve olayın boyutları büyüyebilmektedir. Sorun çözme yeteneğinin zayıf olması, toplumumuzun temel özelliklerinden biri haline getirilmiştir. Bunu Hikmet Kıvılcımlı “kafadan silahsızlandırma” diye tanımlıyor. Kafamızı çalıştırıp, kadını erkekten ayırmayan laik, eşit ve özgür bir yaşam istemeliyiz. Ancak böyle bir düzende , halk olarak mutlu olabiliriz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.