Ali Ersönmez
Eğitimin sürüklendiği kaosa ve saldırılara karşı mücadeleye devam
Yayınlanma:
Güncelleme:
Eğitim Yöneticilerinin Sendikal-Siyasal Referanslarla Belirlenmesini
Kabul Etmiyoruz!
Yıllardır eğitim kurumlarını “şirket” gibi yönetip, okullarımızı “ticari
işletme” haline getiren MEB, başta Eğitim Sen üyesi okul müdürleri olmak
üzere, bugüne kadar eğitimde yaşanan piyasa merkezli dönüşüm sürecinin
karşısında engel olarak gördüğü okul müdürlerini tek tek tespit ederek
görevden almıştır. Eğitim yöneticileri değerlendirme sonuçlarına göre
görevden alınan ve görev süresi uzatılan okul müdürlerinin sendikal
aidiyetine bakıldığında, tarihin en büyük siyasal kadrolaşma hareketi
ile karşı karşıya olduğumuz anlaşılmaktadır.
Başından sonuna siyasal kadrolaşma operasyonu olarak gerçekleştirilen
eğitim yöneticilerinin değerlendirilmesi ve görevlendirilmesi
uygulamaları, hukuktan, adaletten ve objektiflikten yoksundur. MEB okul
müdürlerin değerlendirilmesi sürecinde çok sayıda okulda “adrese teslim”
görevlendirmeler yaparak, bir kez daha siyasi iktidarın en stratejik
kurumu olduğunu göstermiştir.
Eğitim Sen, kurulduğu günden bugüne eğitim yöneticilerinin Bakanlık
tarafından, hangi yöntem kullanılırsa kullanılsın, sendikal ya da
siyasal tercihlere göre belirlenmesi ve atanmasına karşı çıkmıştır.
Eğitim yöneticilerinin belirlenmesi ve değerlendirilmesi sürecinde
siyasi referanslar değil, liyakat ilkesi temel alınmalıdır. Eğitim
yöneticilerinin belirlenmesinde hiçbir baskı ve yönlendirmeye izin
verilmemeli, her okul kendi yöneticisini, o okuldaki eğitim
bileşenlerinin katılacağı demokratik seçimlerle yine kendisi seçmelidir.
TEOG ile Öğrenciler Meslek Lisesi, İmam Hatip ve Açık Liseye Mahkûm
Edilmiştir!
Eğitimde 4+4+4 dayatmasının kaçınılmaz bir sonucu olarak liseler, tıpkı
ilkokul ve ortaokullar gibi mevcut sistemin ve onun koruyucusu olan
siyasi iktidarın ekonomik-siyasal çıkarları doğrultusunda yeniden
yapılandırılırken, öğrencilerimiz özel liselere, meslek liselerine, imam
hatip liselerine ve açık liselere yönlendirilmiştir.
TEOG yerleştirmeleri sürecinde defalarca uyarmamıza rağmen göz göre göre
yapılan yanlışlar sonucunda çok sayıda öğrenci belki de hiç gitmek
istemeyeceği bir lise türüne otomatik olarak yerleştirilmiştir. TEOG’da
tercih yapmayan 134 bin öğrenciden 94 binin meslek, 40 binin imam hatip
liselerine otomatik olarak yerleştirilmiş olması MEB’in dayatmacı
politikalarının son örneği olmuştur.
Kaydı otomatik olarak imam hatip liselerine yapılan öğrencilerin içinde
gayri Müslim öğrencilerin bulunması, sorunun ne kadar “ciddiyetle” ele
alındığının göstergesidir.
Liselerde ilk hafta sonucunda sadece 15 bin kontenjan açığı olduğunun
açıklanmış olması, evlerinden kilometrelerce uzakta ve istemedikleri
okul türlerine yerleştirilen öğrencileri ve velileri kara kara
düşündürmeye başlamıştır. Kontenjan sorununun çözülmemesi durumunda
öğrenciler ya ekonomik koşullarını zorlayarak özel liselere yönelecek ya
da istemediği bir okulda okumaktansa açık liseye yönelerek örgün
eğitimin dışına itilmiş olacaktır. Milli Eğitim Bakanlığı bu rezaletin
hesabını vermelidir.
TEOG sonuçları üzerinden yapılan yerleştirmeler sonrasında yaşanan
mağduriyetler mutlaka dikkate alınmalı ve hiçbir öğrenciyi istemediği
bir okul türünde okumaya zorlamamalıdır. Eğitime ilişkin konularda
atılacak her adım sonuçlarını düşünerek atılmalı, öğrenci ve velilerin
endişelerine, sendikaların önerilerine mutlaka kulak verilmelidir.
Kamu Kaynaklarının Özel Okullara Aktarılması Eşitsizlikleri
Derinleştirmektedir!
2014-2015 eğitim-öğretim yılında özel okullara gidecek olan 250 bin
öğrenciye toplam 800 milyon TL’lik “destek” verileceği açıklanmıştır.
12 yıldır, devlet okulları sorunları ile baş başa bırakılırken, her
fırsatta özel okullara yönelik teşvik politikaları uygulanmıştır. Bugüne
kadar özel okullara vergi teşvikleri ve çeşitli kalemlerde indirimler
yapılmış, devlet okullarının talepleri dikkate alınmazken, özel
okulların istekleri hükümet ve Milli Eğitim Bakanlığı tarafından anında
yerine getirilmiştir. Halktan toplanan vergilerin özel okullara “öğrenim
desteği” adı altında aktarılması, her şeyden önce herkese eşit ve
parasız eğitim hakkının ihlali anlamına gelmektedir. Bu uygulamanın,
eğitimde adaletsizliklerin ve eşitsizliklerin derinleşmesinden başka bir
sonucu yoktur.
Özel okulların yıllardır doğrudan kamu kaynaklarıyla desteklenmesinin
arkasında, eğitimde yaşanan ticarileştirme süreci hızlandırmak ve paralı
eğitimi yaygınlaştırmak vardır.
Eğitim Sen’in yıllardır savunduğu ve eğitim hakkının temel ayaklarını
oluşturan kamusal, bilimsel, demokratik, laik ve anadilinde eğitim
talebi gerçekleşmediği sürece, ne eğitimin niteliğini yükseltmek, ne de
eğitimde yaşanan sorunlara kalıcı çözümler üretmek mümkün değildir.
Eğitimde zorunlu rotasyon olmamalı, aday öğretmenlere sözlü sınav
uygulamamalıdır
Yeni yasama yılı başında görüşmeleri devam edecek olan torba yasa
tasarısının 98. Maddesinde yer alan düzenleme ile bir süredir kamuoyunda
tartışılan zorunlu rotasyon (yer değiştirme) gündemi eğitim emekçileri
ve aileleri tarafından büyük bir endişe ile izlenmektedir.
Eğitimde zorunlu rotasyon uygulamasının önce il içinde başlatılması
beklenmektedir. Büyükşehirlerin sınırlarının son derece genişlediği bir
dönemde açıkça “il içi sürgün” anlamına gelecek ve on binlerce eğitim
emekçisinin aile ve okul yaşantısını alt-üst edecek olan zorunlu
rotasyon uygulaması kabul edilemez. Eğitimde, hiçbir gerekçe eğitim
emekçilerini okuttuğu öğrencisinden, ailesinden, oturduğu mahallesinden
kopararak zorla başka bir işyerine sürgün göndermesini haklı çıkaramaz.
Öğretmenler açısından açıkça “sürgün” anlamına gelen ve pek çok yönden
istismar edilebilecek “zorunlu rotasyon” uygulaması asla gündeme
getirilmemelidir. MEB, öğretmenleri kendi istekleri dışında zorunlu
rotasyona tabi tutmak yerine, gönüllülük ve teşvik esasına dayalı
çözümler üretmeye çalışmalıdır.
Öğretmen ve personel açıkları kapatılmalı, ataması yapılmayan öğretmen
sorunu çözülmelidir!
AKP Hükümeti döneminde Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yapılan
öğretmen atamaları rakamsal olarak artmış gibi görünse de, okullardaki
öğretmen ihtiyacının ve beklenen rakamların gerisinde kalmıştır. Bugüne
kadar öğretmen açıklarını kapatmak için yeteri kadar öğretmen atamaması
nedeniyle, Türkiye’nin kısa bir zaman içinde hali hazırda mevcut
işsizler ordusunun yanı sıra, ikinci bir işsiz öğretmenler ordusu ile
karşı karşıya kalması kaçınılmazdır. Bu durum atama bekleyen işsiz
öğretmenleri büyük bir strese sokmakta, intiharlara kadar varan olumsuz
sonuçlar ortaya çıkarmaktadır. Bugüne kadar ataması yapılmadığı için
40’ın üzerinde işsiz öğretmen intihar etmiştir.
Eğitim Sen olarak yıllardır eğitim sisteminin kanayan yarası olan
öğretmen atamaları konusunda Milli Eğitim Bakanlığı’nı sorunun kalıcı
olarak çözümü için samimiyete davet ediyoruz. Eğitimdeki bütün kadrosuz
ve güvencesiz istihdam biçimlerine son verilmeli, ayrım yapmaksızın
bütün branşlarda öğretmen açıklarını kapatacak kadar öğretmen ataması en
kısa sürede yapılmalıdır.
Okulöncesi eğitim ikili değil, tam gün ve zorunlu olmalıdır
“Okul Öncesi Eğitim ve İlköğretim Kurumları Yönetmeliği”nde yapılan bir
değişiklik ile bütün okulöncesi kurumlarda ikili eğitim yapılması kararı
alınmıştır. Okul öncesi kurumlar olarak bilinen ve okul öncesi eğitim
çağı çocuklarına eğitim veren anaokulu, ana sınıfı ve uygulama
sınıflarında tam gün eğitim yerine ikili eğitime geçilecek olması başta
okulöncesi eğitim çağında olan çocuklar ve onların anne-babaları olmak
üzere yeni sorunlar ortaya çıkaracaktır.
Aile içi desteğin tek başına yetmediği, çocuğun kendi yaşıtlarıyla
birlikte olabileceği, bedensel ve zihinsel gelişmelerini sağlıklı
biçimde sürdürebilecekleri bir ortam olduğu için okul öncesi eğitimin
tam gün olması gerekmektedir. Anne-babası çalışsın ya da çalışmasın her
çocuğun 4-5 yaş arasında okulöncesi bir kurumda tam gün eğitim görmesi,
çocuğun gelişimi açısından son derece önemlidir.
Eğitimin bütün kademelerinde olduğu gibi okulöncesi eğitim gibi, eğitime
ilk adımın atıldığı bir
Eğitim Sen yıllardır okulöncesi eğitimin yaygınlaştırılmasını ve zorunlu
hale getirilmesini savunmaktadır. Bunun için öncelikle koşulları ve
fiziki olanakları uygun olan okullardan başlanarak bütün ilkokullarda
kurumlarında ana sınıfları zorunlu hale getirilmelidir
Eğitim Sen olarak,eğitimde yıkıma izin vermeyeceğiz.Saldırı yasalarına
karşı mücadelemiz devam edecek.Hiç bir güç, insanlık için ihtiyaç olan
“Laik,bilimsel,demokratik, parasız ve anadilinde eğitim hakkı”
mücadelemizden bizi alıkoyamayacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.