Eğitimin sürüklendiği kaosa ve saldırılara karşı mücadeleye devam

Eğitim Yöneticilerinin Sendikal-Siyasal Referanslarla Belirlenmesini Kabul Etmiyoruz! Yıllardır eğitim kurumlarını “şirket” gibi yönetip, okullarımızı “ticari işletme” haline getiren MEB, başta Eğitim Sen üyesi okul müdürleri olmak üzere, bugüne kadar eğitimde yaşanan piyasa merkezli dönüşüm sürecinin karşısında engel olarak gördüğü okul müdürlerini tek tek tespit ederek görevden almıştır. Eğitim yöneticileri değerlendirme sonuçlarına göre görevden alınan ve görev süresi uzatılan okul müdürlerinin sendikal aidiyetine bakıldığında, tarihin en büyük siyasal kadrolaşma hareketi ile karşı karşıya olduğumuz anlaşılmaktadır. Başından sonuna siyasal kadrolaşma operasyonu olarak gerçekleştirilen eğitim yöneticilerinin değerlendirilmesi ve görevlendirilmesi uygulamaları, hukuktan, adaletten ve objektiflikten yoksundur. MEB okul müdürlerin değerlendirilmesi sürecinde çok sayıda okulda “adrese teslim” görevlendirmeler yaparak, bir kez daha siyasi iktidarın en stratejik kurumu olduğunu göstermiştir. Eğitim Sen, kurulduğu günden bugüne eğitim yöneticilerinin Bakanlık tarafından, hangi yöntem kullanılırsa kullanılsın, sendikal ya da siyasal tercihlere göre belirlenmesi ve atanmasına karşı çıkmıştır. Eğitim yöneticilerinin belirlenmesi ve değerlendirilmesi sürecinde siyasi referanslar değil, liyakat ilkesi temel alınmalıdır. Eğitim yöneticilerinin belirlenmesinde hiçbir baskı ve yönlendirmeye izin verilmemeli, her okul kendi yöneticisini, o okuldaki eğitim bileşenlerinin katılacağı demokratik seçimlerle yine kendisi seçmelidir. TEOG ile Öğrenciler Meslek Lisesi, İmam Hatip ve Açık Liseye Mahkûm Edilmiştir!   Eğitimde 4+4+4 dayatmasının kaçınılmaz bir sonucu olarak liseler, tıpkı ilkokul ve ortaokullar gibi mevcut sistemin ve onun koruyucusu olan siyasi iktidarın ekonomik-siyasal çıkarları doğrultusunda yeniden yapılandırılırken, öğrencilerimiz özel liselere, meslek liselerine, imam hatip liselerine ve açık liselere yönlendirilmiştir. TEOG yerleştirmeleri sürecinde defalarca uyarmamıza rağmen göz göre göre yapılan yanlışlar sonucunda çok sayıda öğrenci belki de hiç gitmek istemeyeceği bir lise türüne otomatik olarak yerleştirilmiştir. TEOG’da tercih yapmayan 134 bin öğrenciden 94 binin meslek, 40 binin imam hatip liselerine otomatik olarak yerleştirilmiş olması MEB’in dayatmacı politikalarının son örneği olmuştur. Kaydı otomatik olarak imam hatip liselerine yapılan öğrencilerin içinde gayri Müslim öğrencilerin bulunması, sorunun ne kadar “ciddiyetle” ele alındığının göstergesidir. Liselerde ilk hafta sonucunda sadece 15 bin kontenjan açığı olduğunun açıklanmış olması, evlerinden kilometrelerce uzakta ve istemedikleri okul türlerine yerleştirilen öğrencileri ve velileri kara kara düşündürmeye başlamıştır. Kontenjan sorununun çözülmemesi durumunda öğrenciler ya ekonomik koşullarını zorlayarak özel liselere yönelecek ya da istemediği bir okulda okumaktansa açık liseye yönelerek örgün eğitimin dışına itilmiş olacaktır. Milli Eğitim Bakanlığı bu rezaletin hesabını vermelidir. TEOG sonuçları üzerinden yapılan yerleştirmeler sonrasında yaşanan mağduriyetler mutlaka dikkate alınmalı ve hiçbir öğrenciyi istemediği bir okul türünde okumaya zorlamamalıdır. Eğitime ilişkin konularda atılacak her adım sonuçlarını düşünerek atılmalı, öğrenci ve velilerin endişelerine, sendikaların önerilerine mutlaka kulak verilmelidir. Kamu Kaynaklarının Özel Okullara Aktarılması Eşitsizlikleri Derinleştirmektedir! 2014-2015 eğitim-öğretim yılında özel okullara gidecek olan 250 bin öğrenciye toplam 800 milyon TL’lik “destek” verileceği açıklanmıştır. 12 yıldır, devlet okulları sorunları ile baş başa bırakılırken, her fırsatta özel okullara yönelik teşvik politikaları uygulanmıştır. Bugüne kadar özel okullara vergi teşvikleri ve çeşitli kalemlerde indirimler yapılmış, devlet okullarının talepleri dikkate alınmazken, özel okulların istekleri hükümet ve Milli Eğitim Bakanlığı tarafından anında yerine getirilmiştir. Halktan toplanan vergilerin özel okullara “öğrenim desteği” adı altında aktarılması, her şeyden önce herkese eşit ve parasız eğitim hakkının ihlali anlamına gelmektedir. Bu uygulamanın, eğitimde adaletsizliklerin ve eşitsizliklerin derinleşmesinden başka bir sonucu yoktur. Özel okulların yıllardır doğrudan kamu kaynaklarıyla desteklenmesinin arkasında, eğitimde yaşanan ticarileştirme süreci hızlandırmak ve paralı eğitimi yaygınlaştırmak vardır. Eğitim Sen’in yıllardır savunduğu ve eğitim hakkının temel ayaklarını oluşturan kamusal, bilimsel, demokratik, laik ve anadilinde eğitim talebi gerçekleşmediği sürece, ne eğitimin niteliğini yükseltmek, ne de eğitimde yaşanan sorunlara kalıcı çözümler üretmek mümkün değildir. Eğitimde zorunlu rotasyon olmamalı, aday öğretmenlere sözlü sınav uygulamamalıdır Yeni yasama yılı başında görüşmeleri devam edecek olan torba yasa tasarısının 98. Maddesinde yer alan düzenleme ile bir süredir kamuoyunda tartışılan zorunlu rotasyon (yer değiştirme) gündemi eğitim emekçileri ve aileleri tarafından büyük bir endişe ile izlenmektedir. Eğitimde zorunlu rotasyon uygulamasının önce il içinde başlatılması beklenmektedir. Büyükşehirlerin sınırlarının son derece genişlediği bir dönemde açıkça “il içi sürgün” anlamına gelecek ve on binlerce eğitim emekçisinin aile ve okul yaşantısını alt-üst edecek olan zorunlu rotasyon uygulaması kabul edilemez. Eğitimde, hiçbir gerekçe eğitim emekçilerini okuttuğu öğrencisinden, ailesinden, oturduğu mahallesinden kopararak zorla başka bir işyerine sürgün göndermesini haklı çıkaramaz. Öğretmenler açısından açıkça “sürgün” anlamına gelen ve pek çok yönden istismar edilebilecek “zorunlu rotasyon” uygulaması asla gündeme getirilmemelidir. MEB, öğretmenleri kendi istekleri dışında zorunlu rotasyona tabi tutmak yerine, gönüllülük ve teşvik esasına dayalı çözümler üretmeye çalışmalıdır. Öğretmen ve personel açıkları kapatılmalı, ataması yapılmayan öğretmen sorunu çözülmelidir! AKP Hükümeti döneminde Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yapılan öğretmen atamaları rakamsal olarak artmış gibi görünse de, okullardaki öğretmen ihtiyacının ve beklenen rakamların gerisinde kalmıştır. Bugüne kadar öğretmen açıklarını kapatmak için yeteri kadar öğretmen atamaması nedeniyle, Türkiye’nin kısa bir zaman içinde hali hazırda mevcut işsizler ordusunun yanı sıra, ikinci bir işsiz öğretmenler ordusu ile karşı karşıya kalması kaçınılmazdır. Bu durum atama bekleyen işsiz öğretmenleri büyük bir strese sokmakta, intiharlara kadar varan olumsuz sonuçlar ortaya çıkarmaktadır. Bugüne kadar ataması yapılmadığı için 40’ın üzerinde işsiz öğretmen intihar etmiştir. Eğitim Sen olarak yıllardır eğitim sisteminin kanayan yarası olan öğretmen atamaları konusunda Milli Eğitim Bakanlığı’nı sorunun kalıcı olarak çözümü için samimiyete davet ediyoruz. Eğitimdeki bütün kadrosuz ve güvencesiz istihdam biçimlerine son verilmeli, ayrım yapmaksızın bütün branşlarda öğretmen açıklarını kapatacak kadar öğretmen ataması en kısa sürede yapılmalıdır.   Okulöncesi eğitim ikili değil, tam gün ve zorunlu olmalıdır “Okul Öncesi Eğitim ve İlköğretim Kurumları Yönetmeliği”nde yapılan bir değişiklik ile bütün okulöncesi kurumlarda ikili eğitim yapılması kararı alınmıştır. Okul öncesi kurumlar olarak bilinen ve okul öncesi eğitim çağı çocuklarına eğitim veren anaokulu, ana sınıfı ve uygulama sınıflarında tam gün eğitim yerine ikili eğitime geçilecek olması başta okulöncesi eğitim çağında olan çocuklar ve onların anne-babaları olmak üzere yeni sorunlar ortaya çıkaracaktır. Aile içi desteğin tek başına yetmediği, çocuğun kendi yaşıtlarıyla birlikte olabileceği, bedensel ve zihinsel gelişmelerini sağlıklı biçimde sürdürebilecekleri bir ortam olduğu için okul öncesi eğitimin tam gün olması gerekmektedir. Anne-babası çalışsın ya da çalışmasın her çocuğun 4-5 yaş arasında okulöncesi bir kurumda tam gün eğitim görmesi, çocuğun gelişimi açısından son derece önemlidir. Eğitimin bütün kademelerinde olduğu gibi okulöncesi eğitim gibi, eğitime ilk adımın atıldığı bir   Eğitim Sen yıllardır okulöncesi eğitimin yaygınlaştırılmasını ve zorunlu hale getirilmesini savunmaktadır. Bunun için öncelikle koşulları ve fiziki olanakları uygun olan okullardan başlanarak bütün ilkokullarda kurumlarında ana sınıfları zorunlu hale getirilmelidir Eğitim Sen olarak,eğitimde yıkıma izin vermeyeceğiz.Saldırı yasalarına karşı mücadelemiz devam edecek.Hiç bir güç, insanlık için ihtiyaç olan “Laik,bilimsel,demokratik, parasız ve anadilinde eğitim hakkı” mücadelemizden bizi alıkoyamayacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali Ersönmez Arşivi