Kazım Aldoğan
Çürümüşlüğün Kurbanları; Dilan Polat Meselesi
Türkiye normal bir ülke olmaktan çıktı. Su da çürüdü dersek yanlış olmaz. Gelir dağılımındaki eşitsizlik ile toplumun ‘’en dibindekiler’’ ile ‘’en tepedekiler’’ arasında adeta bir uçurum var. Böyle durumlarda toplumsal krizlerin birey üzerinde birçok yansıması kendini ifşa eder. Bunların en göze sokulanı da lümpenleşmenin, vasatlaşmanın ve görgüzlüğün zirve yaptığı davranış biçiminin ortaya dökülmesidir.
Kapitalist sistem aslında, batıda burjuva sınıfının kültürü üzerinde ilerleyen bir modern toplum modeliydi. Bireyin içinde bulunduğu sosyal, kültürel ve ekonomik habitus bu koşullara göre oluşuyordu. Birey, modernizmin kendisine sağladığı araçları kullanırken, burjuva sınıfının yeni kültür kalıplarını kullanır. Bu bir bakıma uygarlaşmanın da tarihsel süreçteki ilerlemesidir. Nobert Elias, ‘Uygarlık Süreci’ eserinde uygarlığı insan davranışlarının özel bir değişimi olarak tanımlar. Gündelik davranışların, adab-ı muaşeretin, doğal ihtiyaçlarla ilgili tavırların, değer ölçülerinin değişimine dikkat çeker ve ‘’duygu denetim modelleri ve standartları’’ ile, ’utanma ve sıkılma sınırları’’ndaki gelişmeyi bireyin en önemli özelliği sayar. Bu süreçte özellikle özdenetimin bir uygarlık ölçütü olarak ne kadar önem kazandığını anlatır. Kapitalist üretim tarzı içinde bireyin özdenetimi yukarıda sözünü ettiğimiz sosyal, kültürel ve ekonomik habitusun verili koşullarında gerçekleşir. Marx Weber’e göre de kapitalizm-kültür ilişkisi, kapitalizmin yönünü belirler. Weber kültürü bir kondüktüre benzetmektedir. Kondüktür nasıl hatları değiştirerek trenin gideceği yönü belirliyorsa, kültür de kapitalizmin izleyeceği yolu belirler.
DİLAN POLAT MESELESİ VE YOZLAŞMA KÜLTÜRÜ
Türkiye’nin son günlerde gündeminde düşmeyen Dilan Polat meselesini de çerçevesini çizmeye çalıştığım yukarıdaki nedenler üzerinden değerlendirmenin daha doğru olacağını düşünüyorum.
Dilan Polat meselesi, Osmanlıdan devir alınan patrimonyal doğu karakterli yapıda olgunlaşmayan yarı burjuva sınıfının, modernizm ile birlikte Türkiye toplumunda yarattığı yozlaşmanın uç örneğidir. Cumhuriyet sonrası burjuva sınıfı, devlet eliyle yaratılmaya çalışılmışsa da,bu çaba o’nun kendi koşulları içinde Türk toplumsal dokuya entegre olamadığını,bu anlamda nesnel olarak burjuva sınıfının erken cumhuriyet döneminde ‘’embriyo’’ düzeyinde kaldığı söyleyebiliriz. Bu konunun tarihsel nedenlerini anlatmak ayrı bir yazının konusu ancak, özellikle Türkiye’de Turgut Özal ile başlayan serbest girişimcilik retoriği üzerinden ‘’ne halt yersen ye’’ yeter ki para kazan, döviz getir ve ‘’benim memurum işini bilir’’ felsefesi ile oluşmaya başlayan yeni lümpen sınıfından söz etmek mümkün.
Gelinen noktada ANAP’ın mirası ile ve AKP’nin de izlediği benzer politikayla, Türkiye’nin içine düşürüldüğü çürümenin ve kültürel yozlaşmanın tarihsel pratiğiyle yüzleşiyoruz. Başta televizyon olmak üzere kitle iletişim araçlarıyla bu yozlaşma, Dilan Polat örneğiyle ekonomik krizin tavan yaptığı, annelerin çocuklarına mama alamadığı, insanların çöp alanlarında gıda maddesi bulmaya çalıştığı bir ortamda sorgulanmaya başlandı. Bu durum verili bir sonuç olduğuna göre meseleyi sonuçlar bakımında ele almak gerekmektedir. Dilan Polat meselesi AKP'nin çürüttüğü sistemin içinden çıkan şımarıklığın çamurudur. Dilan Polat’ın; savcının sorusu üzerine, Engin biz mükellef miyiz sorusu da bireyin içine düşürüldüğü hazin bir öyküdür. Küçük çocukları ise rezaletin bonusu.
Bu sistem önce canavarlar yaratır, sonrada o canavarlarla sözde mücadele ettiğini kitlelere göstermeye çalışır. Çalışır ki, kendisinin neden olduğu yozlaşmayı ve ahlaki çöküşü renkli perdeler ile kapatsın. www.yenicizgihaber.com
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.