Kazım Aldoğan

Kazım Aldoğan

Cumhuriyetin Çözemediği Üç Sorun

Bugün cumhuriyetin ilk yüz yılı bitiyor ve ikinci yüzyıla giriyoruz. Bünyesinde taşıdığı devasa sorunlarla.

Geride bıraktığımız yüz yılda cumhuriyetin çözemediği üç temel büyük sorun var ve yeni yüzyılda yine bütün enerjisini bunlara harcayacak gibi görünüyor.

Bunlardan birincisi ulus inşa sürecinde rejimin izlediği milliyetçilik politikası nedeniyle oluşan Kürt meselesi, ikincisi, modern-gelenek çatışmasında, popülist siyasetin de katkısıyla halkın büyük bir kısmının içselleştiremediği laikliktir.

Ve nihayetinde üçüncü olarak da ordunun demokrasi üzerindeki ideolojik gölgesidir.

1-KÜRT MESELESİ

Kim ne derde dersin, şu anda Türkiye’nin en temel öncelikli sorunu Kürt sorunudur ve bu sorun aslında etno-politiktir. Buna benzer etno-politik sorunlar, içinde bulunduğumuz son yüzyılda sadece Türkiye’nin bir iç meselesi değil, dünyanın birçok ülkesi de enerjisinin büyük bir kısmını buna benzer sorunlara harcıyor. Türkiye bir ulus-devlet olarak varlığını ilan ettiğinden beri bu sorun devem ediyor. Son otuz yıla da baktığımızda gerçekten de çok boyutlu ve bölgesindeki girift dengelerle birlikte uluslararası bir sorunlar yumağına dönüşmüş durumda. Binlerce asker ve sivilin öldüğü, Türkiye’nin bugünkü ekonomik krize saplanmasına neden olan bir sorundan söz ediyoruz.

Sözünü ettiğimiz bu etno-politik meseleleri demokratik ülkeler, demokrasi, daha fazla özgürlük ve evrensel hukuk içinde çözmeye çalışırken, Türkiye ise sadece askeri ve güvenlik konsepti alanına havale ederek çözmeye çalışıyor. Burada sıcağı sıcağına bir örnek vermek gerekirse; dün TBMM’de cumhuriyet üzerine yapılan konuşmalarda HEDEP milletvekili Sırrı Sakık, tarihsel perspektif olarak Kürt sorununu çok boyutlu bir çerçevede anlatırken, özellikle MHP milletvekilleri konuşmayı düzleminden kopartarak yine bilinen konjonktür tartışmalar içinde PKK ve dış güçler basitliğine indirgediler. Tarih ile yüzleşmek korkusu nedeniyle asıl sorunu görmezden gelmeye devam ediyorlar.

Kürt meselesi, tarihi ve cumhuriyetin kronik hale getirdiği bir sorundur ve ülkenin kaynaklarını devamlı eritmektedir. Her makro sorun gibi bu sorun da ivedilikle siyasal olarak çözülmesi gereken bir sorundur. Sorunun salt terör ve dış güçler bağlamında ele alınmayacağı yaşadığımı otuz yıllık pratik bize açıkça gösteriyor.

2-LAİKLİK SORUNU

Laiklik çağdaş demokrasilerin olmazsa olmaz ön koşuludur. Batı kanlı geçen dört yüz yıllık mücadele sonunda laik devlet modeline kavuştu. Laiklik batıda Fransızca kökenden gelen ‘’secularism’’ ile ifade edilmektedir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesinin ana gövdesini laiklik oluşturur ve bugün dünyada elli yedi Müslüman ülke içerisinde laik devlet düzenine sahip tek ülkedir. Laiklik 1923 devrimiyle eğitimden hukuka, kültürden siyasete, kısaca her alanda toplumsal hayata entegre edilmeye çalışılmıştır. İnsanın kendi aklını kullanması anlamına gelen aydınlanma, laiklik olmadan var olamaz. Dogmatik ve skolastik çağın sona erdiren aydınlanma ve laikliktir.

Yeni yüzyılına gireceğimiz şu günlerde, cumhuriyetin kutlanması üzerinden yapılan tartışmalarda da görüldüğü gibi, AKP ve onun ait olduğu sağ ve muhafazakâr siyasi cenahın cumhuriyete karşı açık bir duruş sergilediğini görüyoruz. Çok partili dönemle birlikte Adnan Menderes ile başlayan laiklik karşıtı popülist sağ siyasi anlayış dönem dönem cumhuriyet rejimine karşı ciddi tehlikelere de yol açtı.Milli Nizam geleneğinde gelen Erbakan ve onun devamı olan siyasal İslamcı partiler cumhuriyetin laiklik ilkesini aşındırma ve kaldırmak konusunda hala mücadelelerini sürdürüyor. AKP’nin en son Hüdapar gibi modern cumhuriyete ve laiklik karşıtı bir partiyle parlamentoda ittifak yapması geline son durum açısında düşündürücüdür. Buradan da anlaşılıyor ki, cumhuriyetin ikinci yüzyılında da çözülemeyen çok önemli bir sorun bizi bekliyor.

3-ORDU VE GÜVENLİK ALGISI

Türkiye’de ordunun siyasi erk ile beraber tartışılması aslında yukarıda sözünü ettiğimiz sorunların neden olduğu bir sonuçtur. Cumhuriyet demokratikleşmediği için ordunun rejim üzerindeki koruyucu şemsiyesi hala açık duruyor. AKP sık sık askeri vesayeti sona erdirdiğini vurgulasa da, 15 Temmuz’da ki cemaat isyanında da görüldüğü gibi vesayetin sadece ideolojik merkezi kaymıştır.

15 Temmuz bahanesiyle ulusal güvenliği askerden alıp polise veren AKP, hak temelli toplumsal itiraz kanallarını da bu polis ordusuyla ezmeye çalışmaktadır. Cumartesi Annelerinin hak aramasına her cumartesi onlarca polis ile müdahale ediliyor. Başta ODTÜ olmak üzere son yıllarda üniversitelere yapılan baskılar ile akademik özgürlük yok edilmektedir.

Sonuç olarak cumhuriyet, yeni yüzyıla devasa sorunlarla giriyor. Bu sorunlar ancak güçlü demokratik bir cephenin kurulmasıyla aşılabilir.  www.yenicizgihaber.com

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Kazım Aldoğan Arşivi