CEZAEVİNİN ÇARESİZ HASTA MAHKUMLARI

-           Koğuşta koşuşturmalar -           Hangisi düştü? Halil mi, Memduh mu? -           Herkes mazgal boşluğuna koşuyor. Memduh düşmüş. Biri bağırıyor. -           Yatak getirin, battaniye… Sekiz kişi zor zapt ediyor. Memduh çırpınıyor. Hırıltılar… Ayağını tutmak isteyen, göğsüne güçlü bir tekme darbesi ile geriye düşüyor. Başını tutmak isteyen birinin beli tutuluyor, acıyla kıvrılıp kalıyor. Başını tutmaya çalışan bir gün önce düşen Halil. Beline sarılıp tutmaya çalışan Murat’ın tek sol gözü görmüyor. Sol ayağına sıkıca sarılan, bir hafta önce mide kanaması nedeniyle Çankırı’dan getirilen Hikmet. Üç kişi omuz ve göğüslerini bastırmaya çalışıyor. Sağa sola savrulan başı güçlükle tutuluyor. Mehmet tekerlekli sandalyesinde, İbrahim koltuk değnekleriyle ve birkaç kişi ayakta izliyorlar. Eli ve bedeni yanık Müslüm yan koğuştan kolonya alıp getiriyor. Memduh, yaralı güvercin gibi çırpınıyor. Yan koğuştan tutuklu doktor çağrılıyor. Memduh’a diyazem yapılıyor. İğneden sonra Memduh’un baygın bedeni, beş kişi tarafından ranzasına taşınıyor. Ertesi gün güneş ışığı avluya vurmuştu. Memduh sırtını duvara vermiş, çaresiz bir gün önceki yediği vurgunun yorgunluğunu gidermeye çalışıyordu. Bu olay 2000 yılında Ulucanlar Cezaevi’nde sıkça yaşanan görüntülerden sadece biriydi. Memduh Kılıç 1972 yılında Erzurum/Hınıs’ta doğmuştu. 20 yıldır cezaevindeydi. Çankırı Cezaevi’nde tüberküloz hastalığına yakalanmıştı. Sol akciğerinin üçte ikisi alınarak solunum cihazına bağlanmıştı. Bir süre sonra sağ akciğerinin de yarısının alınması gerektiği, ancak müdahale halinde yaşam boyu solunum cihazına bağlanması gerekiyordu. Bunun da mümkün olmadığı bildirilerek cezaevine geri gönderilmişti. Memduh o günden bugüne ölüme direniyor. Durumunun çok ağırlaştığı bildiriliyor. Yine o günlerde aynı koğuşta kaldığımız ve şimdi Diyarbakır D Tipi Cezaevi’nde yatan Halil Güneş’in de durumu ağır. O da, 92 yılının başından beri cezaevinde. Kemik kanseri. Çaresiz. Adli tıp yatabilir, diyor. AKP iktidarı işbaşına geldikten sonra bugüne değin 900’ü aşkın hasta mahkum yaşamını yitirmiş. İHD’nin raporlarına göre 162’si ağır 544 hasta mahkum var. İnsanlık onuruna ve insan haklarına dayalı bir düzenleme yapılmaması sonucu sayı her geçen gün artıyor. Geçtiğimiz günlerde İHD “Hasta Tutsaklara Özgürlük” çağrısı ile bir dizi eylem yaptı. İlgili ve yetkili yerlere başvurdu. Umarız, başta Adalet Bakanlığı olmak üzere TBMM ve Çankaya bu çağrıya duyarsız ve ilgisiz kalmaz. Aksi taktirde her hafta bir-iki mahkumun cenazesini kaldırmak zorunda kalacağız. Bir ülkede adalet ve insan hakları kalmamış olabilir, ama o yerde vicdan da kalmamışsa gelecekten söz etmenin bir karşılığı olabilir mi!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Akın Birdal Arşivi