Arif Nacaroğlu
Tarihten ders
Yayınlanma:
Güncelleme:
12 Eylül askeri diktatörlüğünün ülkeyi ele geçirme nedeni büyük ölçüde 12 Ocak kararlarının uygulanabilmesini sağlamaktı. Ülke borç batağındaydı. Alınan dış krediler, dolarlar, marklar yandaşlara dağıtılmış, “Yatırım yapacağım” diye devletten milyarları kapan mafya bozuntuları paraları çantalara doldurup yurt dışına kaçırmışlardı. Borcu ödemek her zaman olduğu gibi işçinin, memurun, emekçinin sırtına yüklenmişti. Ancak o dönemin siyasi hareketliliği, güçlü işçi sendikalarını ortaya çıkartmış, üniversite gençliği, işçi gençliği bu örgütlü insanlar içerisinde düşünsel yapıyı güçlendirmişti. Egemenler için durum kritikti. Örgütlü işçi sınıfı, örgütlü gençler, bu talan düzenine son vermek için tehlikeli(?) şekilde büyümüş ve sevilmişlerdi.
Cinayetler başladı. Arkasında devletin olduğu sonradan ortaya çıkan, devlet envanterine kayıtlı aynı silahla bir gün sağcı, ertesi gün solcu diye gençlerin öldürüldüğünü sonradan öğrendik. Önce günde bir, iki olan öldürme olayları 12 Eylül’e yaklaşırken günde 10, 15’e çıkmıştı. Devlet mekanizmaları gelişmelere seyirciydi. 24 Ocak ekonomik uygulamaları işçi maaşlarını dondurmuş, vergilerle halka yüklenmiş, o güne kadar siyasete kafa yormamış insanları bile tedirgin etmeye başlamıştı. Yükselen halk muhalefeti bastırılmalı, borçlar bir şekilde bu yoksul halka ödettirilmeliydi. Borcu verenler paralarını geri istiyorlardı. Devreye “Bizim çocuklar” sokuldu. “Ülkeye huzur getireceğiz” diye bağırıp çağıran “Netekim Paşa” ve silah arkadaşlarının emirleriyle halk silah ve tank zoruyla soyuldu. Halkın soyulması bir yandan devam ederken, diğer yandan talan da sürüyordu.
Sermaye medyası aynı gün 5 generalin aksi suratlı fotoğraflarıyla olması gereken yerde pozisyonunu almıştı. “Netekim Paşa” her gittiği yerde emir ve süngü zoruyla yollara dizilmiş çocuk, akademisyen(?), memur, tam akıllı, yarım akıllılar tarafından karşılanıyor, karşılayanlar yine emirle alkış ve tezahüratta bulunuyorlardı. Kanı akıtanla, kanı durduranın aynı merkezden yönetiliyor olduğunu savunanları doğrularcasına, ülkede akan kan bir gecede durmuştu. Savaş diye bağıranlar devlet aygıtında yüksek makamlara getiriliyor, barış diye bir araya gelenler devlet güvenlik mahkemelerinde yargılanıyor, yıllarca sürecek hapis cezalarına çarptırılıyorlardı. İnsanlar ya cuntayı destekleyecek ya hapislerde çürüyeceklerdi. Muhalif sesler, bir tek devletin televizyonunun yayın yaptığı ülkemde halka ulaşamıyor, gazeteleri okumaya en son sayfadan başlayan, ön sayfaların sadece resimlerine ve büyük başlıklarına bakan halkım tarafından duyulmuyordu. Neyi oyladığını bilmeden halk generallerin yasalarını onayladı.
Aradan 36 yıl geçti. Netekim Paşa öte tarafta Erdal Eren’e görünmemek için kim bilir neyin altına saklanmıştır.
Şimdi bu yazıdaki özneleri, nesneleri değiştirip tekrar okuyunca sadece oyuncuların değiştiğini, ama senaryonun aynı olduğunu görüyorum. İktidar sahipleri bu yazıları okuyup parçası oldukları çirkin senaryolarda rol almaktan vazgeçebilse keşke. Bu hırslı adamlar tarihten ders çıkarabilse. Sermayenin, emperyalizmin ve kirli iktidarların bu hırslı siyasileri kullandıklarını, günü geldiğinde kendilerini aklama telaşıyla hesabı bu hırçın ve hırslı adamlara, onların çocuklarına, torunlarına çıkartacaklarını görebilse.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.