İrfan Başbuğ
PARA İLE SAADET
Mal ve hizmetleri satın alabilmek için veya bunları değiş-tokuş yapabilmek için kullanılan araçtır para.
Para ilk defa milattan önce 7. yüzyılda icat edilerek kullanılmaya başlanmıştır. Parayı ilk bulan Anadolu'da yaşamış kavimlerden birisi olan Lidyalılardır.
Lidyalılar parayı bulmadan önce alışveriş yaparken takas sistemini kullanıyorlardı. Yani 10 kg. buğday ile bir ayakkabı, 5 kg. şeker ile 10 metre bez alıyordun. Bunun bir diğer adı da ''trampa''dır.
Lidya kralı ilk madeni parayı gümüşten sikke olarak bastırdı. Paranın basımıyla beraber ticarette takas sistemi sona ermiş, malların değişiminde para kullanılmaya başlanmıştır. Bu sayede önemli bir güç haline gelen Lidya halkının refah düzeyi artmıştır.
Daha sonra da bu gelenek Anadolu'dan, Akdeniz Medeniyetlerine, oradan da Dünya'ya yayıldı. Artık her uygarlık ve krallık kendi parasını basmaya başladı.
Günümüzde de ülkeler kendi paralarını özenle basmaktadırlar. Sahteciliğin önüne geçmeye çalışarak ekonomilerini korumaktadırlar.
Halen birçok kişinin düşündüğünün aksine paranın hammaddesi kağıt değildir. Evet adına kağıt para dediğimiz para kağıttan değil. Özel bir pamuk ve keten bileşimidir. Bazı kimyasalların karışımıyla da paranın kağıdı oluşur.
Ekonomi kitaplarında paranın 3 fonksiyonundan bahsedilir.
Birincisi, Değer Ölçüsü; Para, üretilen mal ve hizmetlerin değerinin hesaplanmasında ortak bir ölçü birimidir.
Mal veya hizmet, ne kadar para birimi ile el değiştirirse, fiyat da o noktada oluşur.
İkincisi, Değişim Fonksiyonu; Günlük yaşantılarını sürdürmek, ihtiyaçlarını karşılamak, harcamalar yapmak için insanlar para bulundururlar ellerinde.
Üçüncüsü, Değer Saklama Aracı; İnsanların gelecekte yapacağı harcamaları tahmin ederek bulundurdukları paradır.
Hastalanma riski, çocuğunu evlendirme, ev alma arzusu ile tasarruf yapılır. Ayrıyeten faiz ve kur artışı gibi sebeplerle, değer kazanımı düşünülerek de para bulundurulabilir.
Tabiiki günümüzde insanlarımızın önemli bir kısmı parayı sadece yukarıda izah ettiğimiz değişim fonksiyonu için bulundurabiliyorlar. Neydi bunlar? Yeme-içme, çarşı-pazar, kira, eğitim, giyinme vb. ihtiyaçlar.
Ülkemiz insanı bu kadar yaşamsal önemi olan paraya çok zor ulaşıyor. Çalışamaz ise para yok. Çalışmak için iş lazım. İşi olmazsa borçlanma yolunu seçiyor mecburen. Bankalardan kredi alıyor, birden fazla bankaya ait kredi kartı borcunu, bir o banka, bir bu banka çevirip duruyor. Eeee, bu borçlarını ödeyemediği zaman da icra dairelerine düşüyor.
Bugün icra dairelerindeki dosya sayısı 22 milyonun üzerine çıkmış. Yani, esnafımızın, sanayicimizin, işçimizin, memurumuzun, emeklimizin, işsizimizin maruz kaldığı dosya sayısı bu. Hayli fazla değil mi?
Şimdi gelelim parayla, saadet arasındaki ilişkiye.
Hakkında icra işlemi başlatılmış ve daha ötesinde hacize maruz kalmış kişi (buna bağlı olarak ailesi) mutlu olabilir mi? Şarkılarda ''parayla saadet olmaz'' diyor. Doğru mu bu söylem? Çok açık ki parası olmayanların çoğu mutlu değil, saadet içerisinde değil. Başka bir değişle, parayla saadet olur.
İngiltere'de Warwick Üniversitesi'nde 10 yıl boyunca, 10 bin kişinin davranışlarını izleyerek yapılan bir araştırmada, ''para mutluluk getirir'' sonucuna ulaşılmış. Özellikle miras veya piyango yoluyla para kazananlarda mutluluk ve psikolojik sağlık derecelerinin olumlu yönde bir sıçrama gösterdiği tespit edilmiş.
Ancak burada şunu iyi ayırt etmek gerek. Mutluluğu arttırıcı unsurlardan birisidir para. Bunu dışında çok sayıda unsur da vardır. (Örneğin, iyi bir evlilik gibi.)
Bir kısım dramatik olayları zaman zaman medyamızda izliyoruz maalesef.
- Çocuğuna ayakkabı alamayan baba kendini astı,
- Borcunu ödeyemeyen esnaf intihar etti,
- Faturasını ödeyemediği için elektriği kesilen kişi intihar etti,
- Bankadan aldığı borcunu ödeyemeyen kişi, not bırakarak canına kıydı.
Bu tür zor durumlara maruz kalmış insanlara soracak olursak, eminim hiçbirisi ''Ejder Meyvesi'' yiyemedikleri için mutlu olmadıklarını söylemeyecekler.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.