Doğan Atmaca
Mankurt (mankafa) Direnişi!....
Mankurt (mankafa) Direnişi!....
Mankurt, Türk, Altay ve Kırgız efsanelerinde bahsedilen bilinçsiz köledir. Kökeni Orta Asya'ya dayanan bu yönteme ise ''mankurtlaştırma'' denir. Mankurt haline getirilmek istenen kişinin önce başı kazınır, ardından başına ıslak bir deve derisi sarılır ve elleri kolları bağlı bir şekilde Güneş altında bırakılır. Deve derisi kurudukça gerilir. Gerilen deri, başı mengene gibi sıkar ve inanılmaz acılar vererek kişinin aklını yitirmesine neden olur. Böyle bir kişi bilinçsiz ve her istenen şeyi sorgusuzca yapan bir köleye dönüşür.
Bu acılara dayanamayan mankurt, bir müddet sonra kuklaya döner. Hafızasını yitirir, anne babasını dahi tanıyamaz. Aklını çalıştırıp düşünemez hale gelir. Bu nedenle sahibi ne söylerse ona itaat eder. Mankurtlaşma halk arasındaki "mankafa" tabiri ile de eşdeğerdir.
Mankurtluğun tanımını yaptıktan sonra gelelim bu psikolojik buhran karşısında bireyin veya toplumun reflekslerinin nasıl olması gerektiğine:
Toplum bireyden, birey ise toplumdan bağımsız değildir. Bu ikisini birbirine bağımlı kılan olgu ortak tarihtir. Çünkü Tarih her şeyi ile bir hafızadır. Bu hafıza senkronize edilmediği sürece mankurtlaşma kaçınılmaz olur. Mankurtlaşmanın tek düşmanı vardır, o da "Milli Bilinç" tir. Çünkü bir toplumun kendi özkültürel değerlerinin icra edildiği ilk günki saflığı ve temizliği içinde bir sonraki nesile aktarılması Milli Bilincin gereğidir. Bu durumdan rahatsız olan "mankafalar" toplumu kendileri nasıl daha yukarıdaki efendilerine köle olarak pazarlıyorsa, toplumunda aynı şekilde kendilerine köle olarak pazarlamalarını ister. Ancak yeni yüzyıldaki mankurtlaşma ilk yüzyıllardaki kafaları sıfırlayıp güneş altında bekletmek değildir. Bu yüzyılın diğer yüzyıllardan farkı özkültürel değerlerin ön planda tutulup ancak hiçbir kadim değerin gerekli itibarı görmemesidir.
Sorgulama yetisini kaybetmiş, milli şuurdan uzak, yozlaşmış, tarihten kopuk bu mankafa topluluğuna hafızasını yerine getirecek bir hikaye lazım. Ancak hikayeyi yazacak kişiler akıl hastası damgasına maruz kalırsa hikayenin sahibini de mankafalar sürüsüne dahil etmiş oluruz. Bu organize yapıya direniş bir isyan değil, tam anlamı ile özüne dönme, bilim ve ilim anlamında gelişme gösterme, kabuğundan sıyrılma hakkıdır. Bunu kendinde hak görmeyen mankafa toplulukları için kurtuluş yoktur. Sembolik olarak bazı değerler hayatlarının bir parçası olarak ön planda olur, ancak hiçbir zaman bu değerlerin gereğini yerine getiremezler. Çünkü sahipleri, kölelerinin bu değerleri yaşamalarına asla olanak tanımaz.
Sadece geçinme ve barınma ihtiyaçları sahipleri tarafından karşılanan mankafaların içinde bulundukları bu korkunç durum sahipleri tarafından tehdit oluşturmaz. Ta ki bir mankafa beyni dank edip biz ne yapıyoruz diyene kadar… işte devrim burada başlıyor!.. Bu fitili ateşleyen ya da buna inanmış kafalar yaşadıkları dönemde akıl hastası, vefatından sonra ise birer kahraman olarak anılmıştır. Geriye onların sadece kırıntı olarak sloganları miras kalmış ve teselli kaynakları olmuştur. Ama direniş için hazır duruma bir türlü geçemezler, hep bir eksiklik hisseder ve daha yola çıkmadan özüne dönmekten vazgeçerler. Özlükten kasıt geçmişine sıkı sıkıya bağlı bir kültür değil tam olarak çağın değerlerini de yaşamaktır.
Şimdi bu mankafalara Nazım Hikmet'in şu sözlerini hatırlatır isek bu sürüye biz de dahil olur muyuz?
Hava kurşun gibi ağır!..
Bağır! Bağır! Bağır!
Sen yanmazsan
Ben yanmazsam
Biz yanmazsak
Nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa!...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.