Mahkeme bilimsel ve teknik raporları yok sayabilir mi?

Mersin’de üniversite son sınıf öğrencisi, mimarlık bölümünde okuyan 23 yaşında gencecik kızımız tam bir yıl önce Eylül ayında maalesef, hayatımızda hiç tanımadığımız, görmediğimiz bir kahpe tarafından alçakça, haince katledildi. O katil kasten adam öldürmekten tutuklu yargılandı. Ve dosyadaki somut belgelere, raporlara ve ifadeleri dikkate almayan, ancak katilin yalan ifadelerine inanan, Mersin 5 Ağır Ceza Mahkemesi Cumhuriyet Savcısı Mehmet Dilan ın hazırladığı mütalaayı olduğu gibi kabul edenrek karar veren mahkeme başkanı Aydın Mengüllüoğlu başkanlığındaki heyet, katile indirim uygulanarak 5 yıl 3 ay gibi komik bir ceza verip katili adeta ödüllendirmiş oldular. Maalesef somut delil ve belge niteliğindeki Adli Tıp Kurumlarının teknik raporlarını görmeyen mahkeme heyeti o yalan makinasına tek bir soru bile sormayarak onun yalanlarıyla ikna olarak, yapılan katliamın üzerini örten bir karara imza atmıştır. Tam bir yalan makinası katil Fatih Burak Aykul’un yalanlarını dikkate alan mahkeme başkanı ile savcı katili daha da cesaretlendiren, hatta ödüllendiren kararın altına imza atarak, 23 yaşında üniversite son sınıf öğrencisi gencecik kızın ölümünü adeta hiçe saymıştır. Ve bu karar ile hukukun güvenirliğine zarar verilmiş, vicdanları sızlatan bir karara imza atılmıştır… Tam bir yıl önce kızımız 19 Eylül’de, aile, akraba, bina komşuları ve okul arkadaşları tarafından hiç kimsenin tanımadığı bir katil tarafından, Mersin’de katletti. Ve bu katliam baştan sona hep eksik soruşturmalarla yürütüldü. Üzeri karartılmış olarak yürütüldü. Cinayet için son derece önemli olan olay yeri incelemesi başta olmak üzere, diğer görüntüler ve kayıtlar, soruşturmalar, katilin vücut muayenesinin eksikliği gibi kısımlar hep atlatıldı, karartıldı. Fakat ne mahkeme başkanı, ne savcı, nede heyet bu eksikleri sorgulamadı, soruşturmadı, eksiklerin giderilmesini talep etmediler ve bu yönünde etkili bir tavır ortaya koyamadılar. Ancak bizler Mersin 5. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen dava için tam bir yıldır aile olarak Mersin’e gidip geldik. Bıkmadık, usanmadık. Acımızı da daha dün gibi hala yaşıyoruz. Ey insanlık; Bin bir güçlüklerle yetiştirip, okutup, 23 yaşına kadar gelen ve üniversite son sınıfa kadar başarılı şekilde yükselen, kızımız hayatımızda hiç tanımadığımız bir kahpenin kurşunlarına hedef oldu. Cinayeti çok sinsice planlayan katil, sonunda 5. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanını da yanıltmayı başardı. Okul dönemi boyunca hep yurtta kalan kızımız ilk kez 2017 yılı temmuz ayı başında eve yerleşmişti. Son sınıftaydı,  staj yaptığı belediyeye kolay ulaşım nedeniyle yakın olması gerekiyordu. Bu nedenle eve çıktı. Hemen her hafta en fazla 15 günde birde mimar adayı kızımızın yanındaydık. Ayrıca aile olarak telefonla da sürekli irtibat halindeydik. Hatta olayda üç gün öncede yanında bir hafta kalmıştık. Kızımızla gülüp oynayıp geziyorduk. Büyük hayalleri olan, mesleğinde kariyer yapmak isteyen, hedefi başarıya yönelik, hırslı, azimli bir yapıya sahipti. Ama bir kahpe onun hayallerini yıktı, yaktı ve kül etti… Bir yandan bu acıyla bir yıldır yaşarken, psikolojik ve sağlık sorunlarıyla hayatımız kararırken, 1 yıldır kızımızın kanı yerde kalmasın, vicdanımızı rahatlatan bir karar çıksın diye Mersin Adliyesi’ni yol ederken, diğer yandan tüm bu çabamız ve acımız karşılığında umut bağladığımız o yargı da, hukuk da maalesef beklediğimiz o adil kararın çıkmaması, bizi bir kez daha yıktı. . Mahkeme başkanı, maalesef katilin o sahte yalanlarına inanan komik, hatta katili cesaretlendiren bir karar verdi. Ve bu karar ile dünyamız daha da karardı. Mahkemenin bu kararı, birçok hukukçu tarafından tam bir facia olarak yorumlandı, bizim içinde öyleydi. Buna itirazımızı elbette yaptık. Er ya da geç bu karar bozulacak ve katil hak ettiği cezayı alacağına halen hukuka olan güvenimiz nedeniyle inanmak istiyoruz. Her ne kadar Mersin 5. Ağır Ceza Mahkemesi bizim bu yöndeki güvenimizi sarsmış olsa da. Ayrıca, cinayetin üzerinde halen karanlık noktalar varken, aydınlanan kısımlar katilin müebbet hapis cezası alması için yeterli birer neden olarak gözüküyor. Düşünün bir yıldır mahkemesi süren davada Adli Tıp Kurumlarının raporları, bilirkişinin raporu ve katilin yalan ifadeleri ortadayken, görevi bağımsız ve tarafsız objektif karar vermek olan mahkeme, katilin yalanları doğrultusundan karar veriyor. Yani katili aklanıyor, ödüllendiriliyor, mutlu ediliyor, cesaretlendiriliyor. Kim tutar bundan sonra cinayet işleyen ya da işleyecek olanları… Bir kahpeyi, bir alçağı, bir hain katili koruyan adalet adalet değil. Mahkeme bu karar ile ne demek istedi, yoksa bizleri suça mı teşvik etmek istedi… O zaman bundan sonra olacaklardan böyle hukuksuz karar veren yargıçlar da sorumludur. Bu karar aile olarak bizleri hatta duyan herkesi, hukukçuları, kadınları adeta isyan ettirmiştir. İnsanı yok sayan, böyle kararlarla adalet sağlanamaz, vicdanlar rahatlamaz, bu adalet adalet değildir. Mahkeme, yapılan katliamı görmeyerek, insanlığı, ahlakı, hukuk, vicdanı yok sayarak, bizi bir kez daha öldürmüştür. Hukuka sığınan insanlar olarak bize bunu yapmaya ne hakları var. Kararı onayan yargıçlar; şimdi sizin vicdanlarınız rahat mı, akşam yastığa başınızı rahat koyup uyuyabiliyor musunuz? Düşünün baklava çalan çocuklara, sıradan hırsızlık yapanlara, basın açıklamasına katılanlara, sosyal medyadaki paylaşımlara, tacizciye verilen cezalar bile bundan daha fazlayken siz 23 yaşında bir kız çocuğunun öldürülmesinde, katile verdiğiniz cezaya bir bakın Allah aşkına cezamı, ödül mü?. Sayın yargıçlar, hukukçular; mahkeme heyeti bu yalan makinası katile, bir tek soru soramazken, bu cinayeti aydınlatan birkaç somut belge ve delilleri sizle paylaşayım; 1-Adana Adil Tıp Kurumundan gelen raporda katil elini yıkadığı, ayrıca maktule ait tişörtte kana belendiği için üzerindeki barut izleri yok edildiği için, işlem yapılamadığını belirtiyor. Bir insan delili niye yok eder, elini niye yıkar. Bunu hukukçu olmayan birine sorsanız bile yanıtını gayet rahatça alabilirsiniz. 2- İstanbul Adli Tıp Kurumu da, Adana dan gelen raporu destekler nitelikte bir rapor verirken, UZAKTAN ATIŞ’la cinayetin işlendiğini belirtiyor. Hem de raporun altında 6 tane profesörün imzası var. Yani teknik anlamda devletin en üst kurumunun verdiği rapor adeta yok sayıldı. Mahkemenin bu bilimsel raporu yok sayma gibi bir yetkisi var mı? 3- Bilirkişi, katilin iddia ettiği eğitimin, polis meslek yüksek okulun da veya kurumda verilmediğini ve böyle bir hareket bilmediğini rapor ediyor. Katilin yalan söylediği bu raporla da belirlendi. Mahkeme başkanı bunu da önemsemedi, niçin? 4- Katil silahın kabzesi de, kontrolü de bendeydi diyor, mahkeme heyeti bunu da dikkate almadı kararında yer vermedi zaten bunla ilgili tek bir soru bile sormadı. Niye ateş ettin o zaman diyebilir di. 5-Feray’daki yara izi ne bitişik, nede yakın atış izlerine hiç benzemiyor, bu fotolarda da çok ve net olarak mevcut. Bu durum zaten  UZAK ATIŞ olduğunu gösteren önemli kesin ve net delil olduğu da belli. Evet, çok somut 5 neden saydım, bunun gibi 12 tane daha neden varken, mahkeme heyeti o yalan makinası katile inanarak vicdanları sızlatan bir karar verdi. Elbette buna itirazımızı yaptık. EYYY BAĞIMSIZ VE TARAFSIZ YARGI NEREDESİN?    

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bekir Şahin Arşivi