Arif Nacaroğlu
Lobi adamları
Yayınlanma:
Güncelleme:
Devletlilerden yine azar işittik. Yıllardır temiz ve güvenilir enerji kaynakları ve elektrik enerjisi üretimi için verdiğimiz uğraş, sonunda geldi yine, “Malum lobilerin adamı” noktasında ufaldı gitti. Geçen gün enerji yöneticilerinin salonu doldurduğu toplantıda Cumhurbaşkanımız, “Onların derdi yeşili korumak filan değil, onların niyeti başka” gibi bir şeyler söyleyince üzülmedik değil.
Nükleer enerji hayalimiz soğuk savaş dönemine dayanır. O günlerde, “Nükleer santral eşittir atom bombası, atom bombası eşittir büyük askeri güç” düşüncesi hakimdi. Zaman içinde görüldü ki Japonya’ya atılan atom bombasının sonuçları ortadayken bir ülkenin başka bir ülkeye atom bombası ile saldırması, düğmeyi elinde tutan kafayı yemedikçe mümkün değil. Hele dünyayı 10 kere yok edecek bombaya sahip ABD, Rusya ortada dururken senin bir, iki bombayla kimseyi tehdit etmen (caydırman?) mümkün değil. Zaten atom bombası yapan sınıf atlasaydı Pakistan çoktan ilk 10 ekonomi arasına girmişti. Oysa yerle bir olmuş Japonya, Almanya ikinci dünya savaşındaki suçlarından dolayı “Ordu bulundurması ve silahlanması” yasaklanınca dünyanın ilk 3 büyük ekonomik gücü olmayı başardı. Dünyanın en büyük gelirine sahip Suudlar, Körfez emirleri bütün paraları silaha yatırdığından oldukları yerde yuvarlanıyorlar.
İşin silah yönü hikaye, ama enerji yönü ciddi. Bir kere artık her yıl artan enerji ihtiyacı yerine gelişen teknolojiler, bilinçli kullanımlarla her yıl azalan enerji ihtiyacından bahsetmek durumundayız. Artık evdeki ampullerimiz saatte 60 değil 6 vat enerji kullanıyor. Beyaz eşyamız 10 yıl öncesinden 5 kat daha az elektrikle çalışıyor. Tek sorun yüksek enerji ihtiyacı nedeniyle Avrupa’nın kendi ülkesini temizleyip bize kaydırdığı (kakaladığı demek zorundayım) çimento, demir çelik, plastik gibi sanayi tesisleri. Çözüm her ne kadar güneş ve rüzgar enerjisi gibi görünse de orada da verimlilik sorunları var. Yaklaşık 10 dönüm (10 bin metrekare) arazide bir, bir buçuk megavat elektrik üretebiliyorsunuz. Zaten tehlike altında olan tarım topraklarımız bu baskıya nasıl dayanacak. Çünkü bizde bir şey kurulacaksa en ucuz ve en kolayı (Aslında toplumsal maliyeti hesaba katarsak en pahalısı) tercih ediliyor. Şimdi güzelim Eskişehir ovasına kömür santrali kurulmak istenmesinin temel nedeni ne? Ucuz maliyet mi yoksa muhalif Eskişehir’e ders verilmesi mi? Bu santrali kuracak yerleşimden ve tarım topraklarından uzak rüzgarı bol bir yer yok mu? Var ama ulaşımı zor. Kömürü taşıması pahalı. Para mı önemli, insan mı? Tabii ki para. İnsan önemli olsaydı son 10 yılda üç milyondan fazla insan hemen burnumuzun dibindeki para savaşlarında telef edilir miydi?
Peki nükleer santralin yeri neresi? Mersin’in nefis koylarından biri. Turizm cennetlerimizden biri. Ama neden orası? Çünkü en ucuz yer orası. Deniz suyunun sıcaklığı santral çekirdeğini soğutmak için uygun. Deniz ısınacak, balıklar ölecek, turizm bitecek, bölgede geçimini sağlayan binlerce kişi göç etmek zorunda kalacak, yerlerine üç, beş Rus teknisyen gelip oturacak, bir, iki de Türk mühendis hiçbir şeye dokunmamaları kaydıyla monte edilecek, kimin umurunda.
Peki Mersin’e nükleer santral kurulacak mı? Bence kurulacak. Ruslara S400’ler hariç, 17 milyar dolar vermek zorundayız. Yoksa bizim Suriye’de rahatça dolaşmamıza izin verirler mi? “Uçun” dediler uçtuk, “Uçmayın” dediler indik.
Şimdi biz nükleer santral kurmak isteyenlere “nükleer lobilerin adamları”, “Russeverler” filan diyor muyuz? Şimdi biz “Kızdılar” diye, barışmak için Fransızlardan bilmem kaç milyar dolarlık mal alanlara “monşer” diyor muyuz? Şimdi biz her karış yeşili için mücadele ettiğimiz İstanbul’u müteahhitlere peşkeş çekip, sonra “İstanbul’a ihanet ettik.” diye günah çıkartmaya çalışanlara “müteahhit lobilerinin adamları” diyor muyuz?
Aklımız, mantığımız, vatan ve insan sevgimizi cüzdanımıza koyup vicdanımızı satıyor muyuz?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.