Prof. Dr. Ercan Küçükosmanoğlu
Hayat pahalılığı başını almış gidiyor..
Yayınlanma:
Güncelleme:
Ülkemizin sürekli sorunlarından birisi hayat pahalılığıdır. Vatandaşın yaşamını doğrudan etkileyen pahalılık, üretimin değil, tüketimin ön plana alındığı bizim gibi ülkelerde çözülmesi zor bir sorundur. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), mart ayı enflasyon rakamlarını açıkladı. Buna göre, Mart ayında 1,02, yıllık bazda ise 11,29 olarak açıklandı. Bu oran, Ekim 2008'den bu yana kaydedilen en yüksek düzey olarak kayıtlara girdi. Son dokuz yılın en yüksek düzeyine geldi enflasyon, yani hayat pahalılığı. Hükümet yıllardır “ekonomi iyiye gidiyor, hızla büyüyoruz” deyip duruyordu. İşsizliğin ardından, pahalılık da tavan yapmış oldu. Yani halk olarak, işsizlik ve pahalılık cenderesine iyice girmiş olduk. Niye böyle oluyor? Parababaları aşırı karlar elde ederken, vatandaşın ezici çoğunluğu yoksulluk sınırının altında yaşam mücadelesi veriyor. Birleşik Kamu İş konfederasyonunun araştırmasına göre dört kişilik bir ailenin açlık sınırı mart ayında bir önceki aya göre 51,7 lira daha artarak bin 703 liraya çıkarken, gıda dışındaki gereksinimler için yapılması gereken harcama da36,5 lira artarak ise 4 bin 918 liraya yükseldi. Gıda ve gıda dışı gereksinimlerin yoksunluk hissi çekilmeden insan onuruna yaraşır bir şekilde karşılanabilmesi için gereken toplam aylık harcama tutarını gösteren yoksulluk sınırı ise 88,2liralık artışla 6 bin 621 lira oldu(1).
Ülkemiz 12 Eylül 1980 faşist darbesinden beri daha fazla dışa bağımlı bir ekonomi politikası izliyor. Bu politikalar sonucu ülkemizde tarımsal üretim bitme noktasına geldi. 1980’den önce dünyanın kendi kendine yeten yedi ülkesinden biri iken, şimdi pek çok yaşamsal tarım ürününü (buğday, mercimek, nohut, kuru fasulye, pirinç vb..) ithal ediyoruz. Cumhuriyetin ilk yıllarından beri bin türlü emekle kurulan Kuvayi Milliye artığı Sümerbank, Etibank, PTT, şeker fabrikaları, SEK, EBK gibi pek çok değerlerimiz yok pahasına özelleştirildi. İthalat, ihracatı kezlerce katladı. Üretim için eğitimden tamamen vazgeçildi. 1950’lerde Köy Enstitülerinin kapatılmasıyla Eğitimde geriye doğru gidiş yaşanmıştı. 12 Eylül darbesinden sonra Endüstri Meslek Liseleri önemsiz hale getirildi. En son dört yıl önce uygulamaya konan 4+4+4 medrese Eğitim düzeniyle de, bilimsel laik eğitim bitme noktasına getirildi. Sanayinin ihtiyacı olan yetişmiş insan gücünün bu eğitim düzeninde, meydana getirilmesi iyice güçleşti.
Niye bu duruma geldik? Hayat pahalılığı durup, dururken olmuyor. Hep IMF ve Dünya Bankasının bizim gibi ülkelere dikte ettirdiği, neoliberal politikalar yüzünden böyle oluyor denir. Bunun açıkçası AB ve ABD’nin emperyalist politikalarına karşı duramayan bir ülke olduğumuz için, bu duruma geldik demek en doğrusu. Son yirmibeş yıldır bölgemizi kana bulayan bu politikalar, bir taraftan da vatandaş olarak bizleri de işsizlik ve pahalılık cenderesine sokuyor. Bu cendereden kurtulmak için, hep birlikte gerçekleri görmek zorundayız. Biz emekçiler hayatın her alanında, örgütlenerek, bizleri ezen bu ekonomik düzene hayır demeyi bilmeliyiz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.