GÜNLERİN GETİRECEĞİ

a2 Her şey üst üste sıralanıyor. Hangi birini yazayım derken, başka bir sorun geliyor, en öne çıkıyor. Ki bizi ilgilendiren yanı, insan hakları, demokrasi, adalet ve barış. Geriye ne kaldı ki denilebilir. Doğru. Bu başlıklar hayatın ta kendisi. Sorun, her alanda geriye gidiliyor olmasına karşın, iyiye gidiyor demogojisi, diğeri de hak ve özgürlükleri düzenleyen ve koruyucu olan yasalar uygulama bulamazken, tersi baskıcı ve daraltıcı yasalar uygulamaya konulmakla kalmayıp, yeni paketlerle de güçlendiriliyor olmasıdır. İşte, demokratikleşme ve insan haklarının önünde ciddi engeller oluşturan TMY (Terörle Mücadele Yasası) ve PVSY (Polis Vazife ve SalahiyetYasası) yetmiyormuş gibi şimdi de “İç Güvenlik Reform Paketi” adı altında 43 maddelik bir paketle devletin keyfi ve hukuksuz uygulamalarına meşruiyet kazandırılmaya çalışılıyor. Diyarbakır İHD şubemizin geçtiğimiz hafta yayınladığı ilk dokuz aylık raporda 13 bin 396 ihlalin yaşandığı açıklandı. Başta işkence, adil yargılanma, düşünce ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, hasta mahpusların hakları, çevre ve ekolojik sorunlar, ekonomik ve sosyal haklardaki kayıplar peş peşe sıralanmıştır. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 66. yılı nedeniyle, Aralığın ilk haftasından başlayıp, dünyanın her bir yerinde yedi gün sürecek etkinlikler düzenleniyor. Türkiye’de Bildirge’nin hak ve özgürlükleri düzenleyen otuz maddenin yirmi sekizi baştan aşağı ihlal edilmektedir. Ancak, Bildirge’nin başlangıç bölümünde, Bildirge’nin ruhuna uygun olmayan baskıcı, otoriter uygulamalara karşı direnişi ve isyanı bir hak olarak kabul eder. Gerek Türkiye’de gerekse Kobane’de olanlara karşı halkın 6-8 Ekim günlerinde ortaya koyduğu protestoyu bir hak olarak algılamak yerine, devlet şiddetini artırıcı ve buna yasallık kazandıracak bir paketi getirmenin gerekçesi sayıldı. “İç Güvenlik” gerekçesiyle Meclis’e gönderilen paket kamuoyunda çokça tartışılan CMK’nın 116. maddesindeki “şüpheli ve sanıkla ilgili arama” işleminde “somut delillere dayalı kuvvetli şüphe” yerine “makul şüphe” kriterinin getirilecek olması özgürlükler alanında onarılmaz sonuçlar doğuracaktır. Polis bazı varsayımlarla rasgele birinin üzerini, evini, işyerini, aracını arayabilecek, kendince keyfi işlem yürütebilecektir. Polise, 24 saat süreyle “önleyici gözaltı” ve gözaltı süresinin dört güne çıkarılacak olması geçmişte yaşanılmış kayıplara, ağır işkencelere ve cinayetlere yol açacaktır. Ayrıca pakette “kamu görevlilerine direnme” ve “kamu malına zarar verme” cezalarının artırılacağı ve keyfi uygulamalara ve kitlesel göz altılara yol açacağı açıktır. “Makul şüphe” yeterli sayılarak ağır ceza mahkemeleri yerine, sulh ceza yargıçları tam yetkili kılınacaktır. Bunun doğuracağı sonuçların akla getirilmesi bile dehşet vericidir. Yargıçların, arama, el koyma, tutuklama ve Türkiye genelinde arama kararlarını tek başına alacak olması, kişi güvenliği ve özgürlüğü açısından büyük bir tehdit içermektedir. Paket ile avukatların dava dosyasını inceleme ve belge alması yasaklanarak insanların ne ile suçlandıkları dahi bilinemeyecektir.   Paketle, kolluğun yetkilerinin bu denli genişletilecek olması günlerin neler getireceğinin habercisidir. Bir yandan çözüm süreci deyip, ardından süreci ilerletecek demokratikleşme raylarını dinamitlemek akla ziyandır, çıkışı yoktur. “Günlerin bugün getirdiği baskı, zulüm ve kan”a karşı ne yapılması gerektiği açıktır. Çaresizliğin seyirciliğinden kurtulmanın tek ve vazgeçilmez yolu örgütlü olmak ve güçlü karşı koymaktır. Newroz, 1 Mayıs ve Gezi direnişi, Rojava Devrimi ve Kobane direnişi, ne yapılacağı ve  nasıl yapılacağı konusunda yol göstericidir. Paket ile, özgürlüklerin sınırlandırılması hedeflense de, geçmişte olduğu gibi bugün de ne Kürt Sorununun çözümünün önünü tıkayabilecek ne de toplumsal muhalefeti engelleyebilecektir.  

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Akın Birdal Arşivi