Prof. Dr. Ercan Küçükosmanoğlu
Genel Seçim Yaklaşırken, Kırk yıl önceye gitmek…
Yayınlanma:
Güncelleme:
1973’ten beri Genel Seçimleri izlerim. Bu seneki kadar sıkıntılı bir seçim süreci görmedim. 1973 yılında bir faşizm döneminden çıkılıyordu. Ama bir taraftan da bu yeni dönemde en özgürlükçü anayasamız olan 1961 anayasasının pek çok maddesi budanmıştı. Örneğin; memurların sendika hakkı yok edilmişti. Çünkü TÖS (Türkiye Öğretmenler Sendikası) boykot dahil pek çok eylem yaparak hak isteminde bulunmuştu. İşçilerin örgütlenmesini ve üniversite özerkliğini sınırlayan pek çok madde de 12 Mart 1971 faşizmi döneminde hayat geçirildi. 1973 yılında Ekim ayında yapılan CHP en çok oyu alan parti olmuş ve Erbakan’ın Milli Selamet Partisiyle Koalisyon kurmuştu. Milli Selamet Partisi bu dönemde aldığı bakanlıklarda ciddi bir kadrolaşmaya gitti. O yıllarda 12 Mart döneminde ABD’nin baskısıyla Türkiye’de uygulanmaya başlayan, haşhaş ekim yasağını bu hükümet kaldırdı. 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı dönemin önemli olayıydı. Hatırlamak gerekirse Sampson’un faşist darbesine karşı, Kıbrıs’a yapılan çıkartma ve hava harekâtını SSCB (Sovyetler Birliği) ve Libya desteklemiş. ABD şiddetle karşı çıkmıştı. ABD, daha sonra Türkiye’ye 4 yıl bu nedenle ambargo uyguladı. Türkiye’de üssü olan ABD, NATO’da önemli ortağını bu şekilde cezalandırmış oldu. Bu hükümetin ardından gelen Demirel başkanlığındaki Milliyetçi Cephe hükümetleri, halkı cephelere ayırdı. Devlet içerisinde çok büyük kadrolaşma yapıldı. En çok öğretmenler sürüldü. On binlerce devrimci öğretmen oradan, oraya sürgün edildi. O yıllar ülkemizde kontrgerilla faaliyetlerinin olduğu yıllar olarak tarihe geçti. Ülkemizin sol’a ve sosyalizme gidişini engellemek için yüzlerce katliam yapıldı. Bunların en ünlüleri 1 Mayıs 1977, Kahramanmaraş ve Çorum Katliamlarıdır. Yurdun pek çok şehrinde mahalleler ayrıldı. Halk bir birine düşman edildi. Buna da “sağ-sol çatışması” dendi. Oysa bu işlerin hepsi bir merkezden koordine ediliyordu. 12 Eylül 1980 olduğunda, CIA’nın Ankara istasyon şefi Paul Henze “Bizim oğlanlar başardı” diye, o zaman ki ABD başkanı Jimmy Carter’e mesaj geçecekti.
Türkiye’nin 1960–1980 arası yılları, 12 Mart dönemini bir tarafa bırakırsak demokratik kuralların en iyi işlediği yıllardı. Yargı bağımsızlığı vardı. Pek çok haksız uygulama, Danıştay’dan dönüyordu. Bu yıllarda her şeye karşın ekonomi de önemli ölçüde büyüdü. Eğitimli nüfus hızla arttı. Özgür toplu pazarlık ve Grev hakkının kullanıldığı bu yıllarda binlerce grev yapılmıştı. İşçi sınıfı içinde sendikalaşma oranı yüzde 80’lere ulaşmıştı.
12 Eylül 1980 faşist darbesi sonrası hazırlanan anayasa ile seçimler için getirilen yüzde on barajı antidemokratik uygulama olarak hala devam ettiriliyor. 2002 seçimlerinde, halkın %47’sinin iradesi meclise yansımamıştı. Seçimler ve az da var olan demokratik düzen bu baraj sistemi ile malul edilmiş oluyor. Demokrasicilik oyunu böyle sürüp gidiyor. Halkın özgürlüğünü ve yaşam hakkını kısıtlayan 12 Eylül anayasası ve kanunları hala yürürlükte. AKP iktidarı 12 Eylül 2010 referandumuyla, yargı bağımsızlığını ortadan kaldıran yeni maddeler koydu. Memleketin onlarca sorununa rağmen, siyasi partilerin, sendikaların, demokratik kitle örgütlerinin kendilerini özgürce ifade edip, halka ulaşmasının engellenmesi seçim sürecini sıkıntılı hale getiriyor. Her şeye karşın, vatandaşa bir şekilde ulaşmanın yollarını bulmak gerekiyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.