Sarıkamış'ta neler olmuştu?

  Dünya üzerinde her toplumun kendini ifade ettiği bir destanı vardır. Ama nedendir bilinmez, bütün destanlar kendi kahramanlıklarını anlatır da,  zaaf ve yenilgilerinden söz etmezler! Ünlü Gılgamış destanında savaş, yarı tanrı Gılgamış ve tanrılar arasında geçer!  Neredeyse dünyanın ortak destanı özelliğini taşıyan İlyada'da ise savaşın kahramanları yarı tanrılardır! Burada insanlar sadece ölmek için meydana atılan piyonlardır. Savaşı yönetenler ise, Olimpos Dağlarında zevk ve eğlencelerine düşkün zampara tanrılardır! "Kadınlı-erkekli" tanrılar meclisi toplanır ve kararını verir. Bundan sonrası sadece bir senaryodur!. 22 Aralık 1914'te başlayıp, 15 Ocak 1915 tarihinde can çekişen Osmanlının çok trajik bir yenilgisiyle sonuçlanan "Sarıkamış Harekatı" bilinen bütün destanların en gerçek olanıdır. Ama ne var ki bu destan birkaç akılsızın kendi ihtirasları uğruna yaklaşık yüz bin askeri feda etmeleriyle sonuçlandığı için, resmi tarih tarafından hep gizlenmiş ve çarpıtılmıştır... Birinci Dünya Savaşı'nda Rusya, İngiltere ve Fransa'yı desteklemektedir. Bu tutum, Almanların  pay sahibi olmasına engeldir. Ancak Osmanlı Devleti'nin yardımı ile güç kazanacaklarını bilmektedirler. Koyu bir alman hayranı olan Enver Paşa sadece yalakalık uğruna Osmanlı Devleti'ni, sonu faciayla biteceği belli olan böyle bir maceraya sürükler! 2 Ağustos 1914 de Enver Paşa, harbiye nazırı olarak Almanya ile gizlice Türk-Alman İttifak Anlaşması'nı imzalar. Boğazlardan geçen  Alman kruvazörlerinin 29 Ekim'de Rus limanları ve gemilerine saldırması onayını verir. Böylece Osmanlılar hiç yoktan kendilerini savaşın içinde bulurlar. Almanlar Enver Paşa'yı pohpohlamak için, gelen trenlerin üzerine "Enverlanda gider!" diye tabelalar asarlar!.. Hanedanlık devlet üzerindeki otoritesini kaybettiği için, bütün kararları başını Enver Paşa'nın çektiği ittihatçılar vermektedirler. Hızla  savaş hazırlığı yapılır. Yemen'in cehennem sıcağından alınan askerler, aynı yazlık kıyafetlerle Erzurum dağlarının cehennem soğuklarına bırakılırlar! Dağlarda yaklaşık yüz yirmi beş bin asker çeşitli cephelere yerleştirilir. Yeterli silah ve mühimmattan yoksun oldukları gibi, çoğunun ayaklarında sadece terlik vardır. Komutanların ellerinde ne bölgeyi gösteren harita vardır, ne de bölge hakkında fikirleri vardır. Ama Enver Paşa ve yanındakiler savaşı kazanacaklarından o kadar emindirler ki, bu hiç tanımadıkları karlı coğrafyada arazi taraması yapmaya bile gerek duymazlar. Güya çok rahat bir şekilde Rusları geçip Kafkaslara girecekler ve "Büyük Turan Devleti"ni kuracaklardır. O nedenle de geçtikleri yol kavşaklarına "Büyük Turan'a gider!" diye levhalar asmaktadırlar! 22 Aralık 1914 günü harekat emri verilir! Talimatlara göre her rütbeli, geride kalan astını "savaş kaçkını" diye tabanca ile oracıkta öldürecektir!.. Bu harekat aynı zamanda turancı Enver Paşa ve ekibinin 125 bin vatan evladı için hazırladığı ölüm fermanıdır!.. Karşılarında heybetli uçurumlar vardır. Yerler bembeyaz çarşaf gibi ve metrelerce derinliğinde karla örtülüdür. Ne yol, ne de iz!.. Kalın ve beyaz bulutlarla çevrili gökyüzü, Güneş'i büyük bir sır gibi saklamaktadır. Üstelik 22 Aralık ki, kış mevsiminin en şiddetli dönemi olan zemherinin de ilk günüdür. Savaşmak için geldikleri bu Allah'ın belası yerlerde karşılarına düşman yerine ondan daha da acımasız olan doğa çıkmıştı. Aralıksız yağan tipi ve kılıç gibi kesen sert bir rüzgar esmektedir... Çıplak ayaklar donmaya, savunmasız vücutlar düşmeye başlar. Turancı komutanların "silah!" niyetine din ve imanla motive edip, kurbanlık koyunlar gibi doğaya sürdükleri bu güzelim insanların yüreğindeki güven, yerini korkuya bırakır! Düşmanın yüzünü görmeden, donarak ölümler başlar! 15 Ocak 1915 günü sona eren ölüm yürüyüşü ancak 24 gün sürer. Açlıktan, soğuktan ve tifüsten yaklaşık 90 bin asker hayatını kaybeder. Sağ kalanlar Ruslarla karşılaştıklarında tetiği bile çekecek durumda değildir. Bir kısmı yaralı, bir kısmı donmak üzereyken esir alınmak suretiyle hayatta kalabilmişlerdir. Özellikle Rus arşivlerinin anlatımına göre, yol güzergahları boyunca kardan adamlardan tepecikler oluşmuştur! O yıl dağlardaki kurtların insan etine doyduğu rivayet edilir! Dönemin Rus kurmay başkanı Pietroroviç bir anısını şöyle bitirir :  “Allahuekber Dağları’ndaki Türk müfrezesini esir alamadım. Bizden çok evvel Allah’larına teslim olmuşlardı. 24.12.1914 Perşembe.” Facianın ardından Enver Paşa hiç bir şey olmamış gibi İstanbul'a döner ve "onlar nasılsa bir gün ölecek değiller miydi?" diye adeta alay etmiştir. Sonra basına sansür uyguladı. Sarıkamış cephesinde neler olduğunu kimse tam olarak bilemedi. Ancak haber Rus basınından Avrupa'ya sızdı ve en son da Osmanlı sınırlarına girdi. Buna rağmen gerçekler hep gizlendi ve çarpıtıldı. Oysa ki Turancı yazarlardan Ziya Gökalp bile Enver Paşa için "melekler bu milletin kurtulacağını ona fısıldarlar” diyerek onu göklere çıkarmıştır!.. Daha sonraki yıllarda haberin yayılmasıyla Enver Paşa ülkede tutunamaz ve Almanya'ya kaçar. Gıyabında idam kararı verilir. Oradan da Kafkaslara gider. Başka çaresi olmadığı için kendi ütopyası olan Turan Devleti'ni kurmak amacıyla Kafkas halklarını örgütlemeye çalışır. 4 Ağustos 1922 de Kızıl Ordu ile giriştiği bir çatışmada, üzerine düşen havan topu neticesinde hayatını kaybeder. Sarıkamış Harekat'ında hayatını kaybeden ve çok büyük bir bölümünün ne adı ne de mezarı dahi olmayan insanlarımızı rahmetle anıyorum!..   Kimi on altı, kimi yirmisinde. Kimi otuz, kırk, ellisinde, Doksan bin kişilik ordu. Ama bu ordunun ne silahı, Ne de giyecek kışlığı vardı!   “Moskofun silahı varsa, Sizin de imanınız var!” deyip, Ellerine silah diye, Birer iman tutuşturdu Enver Paşa. Ve bölük bölük, tabur tabur Taşındı insanlar Erzurum Dağları’na.   Denildiği kadar aşılmaz Ve ölüm kadar heybetliydi dağlar. Derin vadiler, uçurumlar, koyaklar Ve aralıksız yağan tipi…   Ne yol vardı ortada, ne de düşman! Tek düşmanları açlık, soğuk ve bitlerdi! Günde tek öğün, Yavan ekmekle yarı aç kalmak neyse de, Kurda sunulmuş kuzu gibiydi, Tüyü bitmemiş civanlar.   Donarak ölümler başladı sonra. Doksan bin nüfusluk ordu, Fire verdi binler binler.   Üzerlerinde kalın beyaz bulutlar, Ve altlarına serilmiş çarşaf gibi Diz boyu kar, Güneş’i göstermedi bir daha.   Bembeyaz kefene bürünmüş dağlar, “Allah Allah!” sesleriyle inledi. Yürekler dolusu dualar, Çaresiz ağıtlara bıraktı yerini. Her çığlık bir çığa Ve her damla göz yaşı tipiye dönüştü!   Doğa, Ne iman dinledi ne de Allah! Üç ayda kazandı zaferini! Savaşa diye gelen kuzulardan, Binlerce kardan adam yarattı dağlar. Bu kardan adamlar; Atalarımız, dedelerimiz di bizim. Ve isimsiz kahramanlar diye, Not düşüldü tarihe.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Ercan Arşivi