MÜCADELEYE DEVAM

m1 Dil sürçmesi yoktur; Bilinçaltında saklanılan bir geçeğin, bilinçsiz bir anda ağızdan kaçırılması vardır. (Sıgmund FREUD) Cemrelerin düşmesiyle birlikte bahara da girdik. Sadece havalar değil, yüreğimiz de ısındı. Cemrenin ilk etkisini "8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü" nedeniyle Gaziantep caddelerini inleten kadınlarda gördük. Bu yıl ki 8 Mart'a allı-yeşilli geleneksel giysileriyle kitlesel olarak katılan kürt kadınları damgasını vurdu. Aralarında Diyarbakır bağımsız Milletvekili Emine Ayna'nın da bulunduğu yaklaşık 1500 kadın, kortej dışından erkeklerin de desteğini alarak attıkları slogan, zılgıt ve halaylarla caddeleri şölen yerine çevirdiler. Kadınların tepedeki diktatöre ve emperyalizme vermek istedikleri mesaj çok açıktı. Öncelikli olarak Kürt ve Türk coğrafyasında akan kanın durması; barış, demokrasi, özgürlüğün tanınması ve kadın cinayetlerinin engellenmesi... Ama ağırlık 17 Aralık operasyonu ile ayyuka çıkan resmi hırsızlık ve yolsuzluk iddialarına ilişkin taleplerdi. İddia diyoruz, çünkü Tayyip Erdoğan hukuk mahkemelerini kaldırarak kendi mahkemelerini kurdu ve içinde oğlunun da bulunduğu şüpheli ve tutukluların tamamına temiz kağıdı vererek "bu güne kadar var olan paralel devlet yapısını yıktık!" izlenimini vermeye çalıştı!.. Türkiye geneline yayılan kitlesel kadın eylemlerine verilen mesaj ise gene çok çok sert ve hukuk dışıydı. Olaya müdahale eden polislerin gözaltına aldıkları eylemcilere ne kadar sadistçe bir ruh yapısı ile saldırdıklarını, ellerini kelepçeledikten sonra da yere yatırıp üzerlerinde nasıl zıpladıklarını televizyon ekranlarından izledik. Bazı polislerinde gözaltına aldıktan sonra eylemcileri arabanın içine istifleyip, tanınmamak için orada bile kaskın içine saklanarak adeta transa girerek cop salladıklarını gördük... Gelinen süreçte şartlar bir kez daha gösterdi ki; Hırsızlığın, yolsuzluğun resmileşip yasalarla korunduğu ülkemizde 8 Mart, Dünya emekçi kadınlarının kutlayıp bayram edecekleri bir gün değildir! Sokaklarda ve dört duvar arasında her gün üçer beşer katledilen emekçi kadınları erkeğini de yanına alarak birlikte mücadele etmek; gerici-feodal yapının üstüne yürümek zorundadır. Kadının kurtuluşu ancak zafere ulaşacak bir sınıf savaşıyla olup, başka şekilde özgürleşip kurtulma şansı yoktur! Artık bu diktatoryanın seçimle gideceğini düşünmek de saflık olacaktır. 12 yıldan beri devletin bütün kaynakları talan edilmiş ve bu kadar büyük yolsuzluklar yapılmışsa bunun altında başka nedenler aramak gerekir. Söz konusu rakamlar birçok ülkelerin bütçesine denk geliyor. Bu boyutta talanlar üç-beş kişinin boyunu çok aşar. Bütün iktidar üyeleri ağız birliği ederek bunun üstünü örtmeye çalışmaları boşuna değildir. Gezi eylemleri ile talanlar ivme kazandı. Bütün yasal düzenlemeler, emniyet atamaları, Tayyip Erdoğan'ın Hsyk ile hukukun başına geçmesi ve ülke genelinde her çeşit demokrasi ve hak arama yollarının, üstü kapalı bir sıkıyönetimle engellenerek sadece gerici-faşist saldırılara izin vermeleri, çok büyük ve tehlikeli siyasi hesapların yapıldığına işaret etmektedir! Öyle ki; Tayyip Erdoğan Eskişehir mitinginde "ben evlatlarıma helal lokma yedirmedim!" derken çok samimiydi. Hemen ardından "dilim sürçtü!" diye düzeltme yapmaya çalışsa da, bilinçaltında daha fazla tutamadığı gerçeği ağzından kaçırmış oldu. Aslında Tayyip Erdoğan son günlerde kendini temize çıkarmak için kimi referans gösterse, ardından yalanlama geliyor. Kaba taş olayında "benim başörtülü bacıma saldırıp, taciz ettiler" dedi, yalan söylediği ispat edildi! "Camide içki içtiler" dedi, yalan olduğu ispat edildi. Kaset olayında "biz uzman bir şirkete analiz ettirdik. Kasetin sahte olduğuna dair rapor var" dediler. Ama o şirket bunu yalanladı ve "biz sadece bir müzik şirketiyiz. Öyle bir teknik donanıma sahip değiliz" dediler. "Barak Obama ile görüştüm. Sorunun kaynağı sizde dedim. O da bana gereğini yaparız dedi" diye iddia etti. Ama ABD sözcüsü yazılı bir açıklama yaparak Tayyip Erdoğan'ı yalanladı!.. Avrupa Birliği açıklama yapıyor ve diyor ki "gençlik programları dahilinde ülkenize hibe ettiğimiz yardımlarda yolsuzluk yapıldığını gördük ve Egemen Bağış hakkında soruşturma başlattık!" diyor. Hırsızlar ve soyguncular birbirini aklamaya dursun, halkın "hırsız var!" çığlıkları bütün dünyayı sarmıştır. Akp iktidarı ve polis öyle tirajı komik bir duruma düştü ki, "hırsız var!" diyen herkes polis hışmına uğrar duruma geldi. Akp iktidarı da nerede içinde "hırsız" geçen bir cümle duysa üstüne alınmakta ve kendisinden önceki hırsızları işaret ederek rahatlamaya çalışmaktadır. Son günlerde yerel seçim çalışmalarının start almasıyla başlayan faşist saldırılar ise kaygıları daha da arttırmıştır. Urla, Aksaray, Ordu ve Fethiye'de HDP nezdinde Kürtleri hedef alan saldırıların iktidar ve ezeli ortağı tarafından organize edildiği çok açıktır. Başbakan ve diğer parti liderleri tarafından olayın kınanmaması ise organizatörlerin kimler olduğunu açıkça belli etmektedir. Bütün hızıyla devam eden kasetler savaşında ise henüz finale gelinmediğini düşünüyorum. Devlet yıllardır dinleme yapıldığını söylüyor. Demek ki ortada yüzlerce kaset var ve son darbeyi vuracak olan kasetler finale saklanıyor. Bu güne kadar piyasaya sürülen kasetler sadece birer uyarı niteliği taşıyordu. Şimdiden çıkan bir fısıltıya göre 25 Mart'ta sosyal medyada servis edilecek olan bir kaset, bu iktidarın sonu olacak. Tayyip Erdoğan bunu bildiği için internet yasağı getirmek istiyor. Yazılı ve görsel basın kendi emrinde olduğu için oradan korkusu yok. Bütün korkusu sosyal medya!  

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Ercan Arşivi